Açgözlülüğün bizi götürdüğü yer..!
Nereye Gidiyoruz? Değerli dostlar biz bir yandan günlük ve konjonktürel hunharlıklarla uğraşırken diğer yandan dünya elimizden kayıp gidiyor.
İnsanoğlunun güç arayışındaki gaddarlığı sadece güçsüzleri ezmekle kalmıyor doğayı da tahrip ediyor.. Çünkü doğaya karşı da aynı açgözlü saldırganlık sürüyor. Savaşlar, saldırganlıklar, onların yaptığı tahribatlar da çabası.. Hem insana, hem doğaya.. Bugüne saplanıp kalırsak geleceği göremeyiz. Böyle giderse insanoğlu bir süre sonra yapay yapraklar ya medical haplarla yaşamak zorunda kalabilir.
Kapitalizmin biriktirme hırsı, mal mülk arayışı, para pul uğruna giriştiği vahşi katliamlar sadece insanoğlunu tüketmiyor doğa anayı da yok ediyor. Öyle ki yalanlarına sadece kendileri değil bizi de inandırıyorlar. Hem de ele geçirdikleri mevki makamla bilimi de kendilerine yalancı şahit tutarak...
İktisaden Söylenen Yalan
Bakın iktisat biliminden bir örnek vereyim. Okuyanlarınız bilir; bu bilim dalına şu yalanı söyletiyorlar, çıkarları için, efendim neymiş, "İnsanın sonsuz ihtiyaçları varmış, doğada ise bu sonsuz ihtiyaçları karşılayacak sınırlı olanaklar varmış, ekonomi bilimi bu sonsuz ihtiyaçlarla sınırlı imkanları giderme bilimiymiş.." YALAN. Külliyen yalan. Sırayla bakalım.
Yalan 1. İnsanın neden sonsuz ihtiyacı olsun ki? Sonuçta yediği, içtiği, giydiği şey belli. Varsayalım dört mevsime göre dört ayrı giysisi olsun. Yok hayır onları zengin etmek için her birinden dört yerine kırk dört giysimiz olacak. Hatta bunu teşvik etmek için günler icat etmişler. Sözgelimi, "sevgililer günü", "analar günü", "babalar, günü" vb, domates toplama günü, salça kurutma günü, daha aklınıza gelecek türlü rezillikler. Mallarını satsınlar, zengin olsunlar diye bizi bu oyunlarına alet ediyorlar, kandırıyorlar. Yoksa bir insan senede bir gün mü anasını, babasını düşünecek, sevecek, böyle bir şeyi kimin aklı alır, kimin gönlü razı olur..?
Yalan 2. Sizin için güzel alışveriş merkezleri yapıyoruz, diyorlar. Bizim içinmiş.. Şimdi bu dev tapıma mabedlerindeki lüks avm'ler bizi düşündükleri için mi yapılmış yoksa satmayı hem kolaylaştırmak hem de çılgın bir tüketim toplumu yaratmak için mi? Elbette güzel mekanların olması herkesin beklentisi, ama maksat bu değil, maksat bu işi organize etmek.. Bir sakız almaya giren biri oradan binbir şey alsın diyedir bütün bu yapılanlar.
Sanayinin ilk dönemlerinde üretim kutsaldı, artık bu postfordist dönemde tüketim asıl şimendifer. Daha önceleri var olan kitleler için kütle üretimini şimdi esnek üretime dönüştürüp kitle tüketimine çevirdiler.
Yalan 3. Herkesi düşünür gibi yapıyorlar. Yalan. Bu dev tüketim mabedleriyle sade küçük esnafın köküne kibrit suyu dökmediler, insanları bu mabedlere adeta tapınmaya çağırırcasına birer tüketim makinesine, gösteriş budalasına, marka sevdalılarına çevirdiler. İnsanlar var olmak yerine, bunlarla kendilerini gösteriyor, arkadaş seçiyor, çevre ediniyor adeta. Anlayacağınız bu devirde artık, var olmadan varlıklı olmak önemli.. Kafasında ne var, toplum için ne yapmış, ne değer üretmiş, bunlar önemsizleşiyor. Bunların yerine oturduğu ev, bindiği araba, giydiği elbise veya kullandığı telefonun markası önemli olmaya başlıyor.
Yalan 4. Doğa dostu yalanlarıyla sadece doğayı değil, zihinleri de kirletiyorlar. Bunca şeyi karşılamak için doğayı hızla tüketiyorlar. Oysa insanın ihtiyaçları belli ve sınırlı... Günde üç öğün yemek yer ve üstü başına uyacak temiz giysiler giyer.. Hayır bu yetmez, lüks villalar, arabalar, avm'ler olmazsa adam değilsin demek isteniyor. Çıldırmış ultra kapitalizm, bizi oyuna getirip tuzağına düşürüyor. Onlar bunu yaparken dünyanın da bizi besleyecek, barındıracak ve taşıyacak hali kalmıyor. Tek umursadıkları satmak, kazanmak ve biriktirmek. Marxın dediği gibi "biriktirin biriktirin dininizi de imanınız da biriktirmek"
Yalan 5. Bölüşmek mi? Sakın ha ondan hiç bahsetmeyin.. Kapitalizm büyümeyi sever, bölüşmeyi asla... Birileri haksız "kazançlarla" boğazına kadar dolmuş, öbürü açlıktan ölüyor, kimin umurunda.. Eşitliği, bölüşümü ve adalet duygusunu oluşturan vicdan da hak getire...
Bu sözlerimle gelişmeye ilerlemeye karşı olduğum sanılmasın. Tersine bunları savunan ve gereğini yapmaya çalışan biriyim. Ama bilim insanı namusu aynı zamanda yalanları teşhir temeyi de gerektirir. Sadece kendimiz için değil gelecek kuşaklar için de buna ihtiyaç var.. İşte size dünyanın gidişatından bazı örnekler.
Dünyanın Limiti Aşıldı
Dünya artık bize yetmiyor. Küresel Ayak İzi Ağı'na göre (Global Footprint Network), şu anda 1.6 dünyaya ihtiyacımız varmış. Doğal kaynakları öylesine hızla tüketiyoruz ki, gezegen kendini yenilemeye fırsat bulamıyor. Kaynaklar azalıyor.
Aşırı avlanma yüzünden denizlerdeki balık stokları tehlikede. BM gıda örgütü FAO, raporunda Akdeniz ve Karadeniz'deki aşırı avlanmanın "kaygı verici" seviyede.. Böyle giderse 2050'lerde avlayacak balık bulmayacağız...
Okyanusların giderek asitlenmesi bir başka büyük sorun. Doğaya saldığımız karbondioksitin yüzde 30'unu okyanuslar emiyor. Okyanuslardaki asit seviyesi bu yüzden yükseliyor. Kabuklu canlılar ve özellikle de planktonlar tehlikede.
Planktonlar okyanuslardaki besin zincirinin temel halkası.
Ormanlar tehlikede. Her saniye bir futbol sahası büyüklüğünde orman alanı yok ediliyor. Yıllık orman kaybı 5.8 milyon hektara ulaşmış.
Nüfus artıyor ama tarım arazileri azalıyor. Nedeni yoğun yapılaşma.
Kömür, petrol gibi fosil yakıtlar havayı hızla kirletiyor. Bu yüzden iklimler değişiyor. Sıcaklık artışı durdurulamazsa durum felaket.
Tatlı su kaynakları sınırlı. Daha da azalıyor.
Bu yıl "Dünya Limit Aşım Günü" 8 Ağustostu. Doğanın dengesini bozmadan tüketebileceğimiz kaynakların tümünü sekiz ayda tükettik. Giderek daha hızlı tüketiyoruz. Ne olacak şimdi? Gelecekten borç alacağız. Oysa Kızılderili atasözünde ne diyordu: "Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık." Yeryüzünü çocuklarımızdan çalıyoruz. Böyle devam ederse 2030 yılında bir yıllık kaynağı 6 ayda tüketmeye başlayacağız. Gezegen daha hızlı tükenecek.
Peki Çare Ne?
"Acilen bir U Dönüşü gerekli" "İhtiyacımız kadar tüketmeyi öğrensek sorun kalmaz". "Bu gezegende misafir olduğumuzu bilsek, gelecek nesilleri de düşünsek..." "Her şeyi çöpe atmak yerine geri dönüşümü sağlamalıyız", "Fosil enerjilerden vazgeçip güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklara yönelmeliyiz",
"Nüfus artış hızını yavaşlatmalıyız", "Hayat tarzımızı değiştirmeli, sadeleşmeliyiz", "Tüketim çılgınlığına son vermeliyiz"...
En önemlisi "Eşitsizlikleri gidermeliyiz"
Örneğin dünyadaki herkes Almanlar gibi tüketmeye başlasa, 1.6 dünya değil, 3 dünya bize yetmez. ABD yurttaşı gibi tüketse herkes, 4 dünya az gelir.
"Kapitalizmden kurtulmalıyız"
Peki politikacılar neden çözüme yanışmıyorlar?
"Hani gelecek nesillere bırakacaktık. Kendimize bile yetemedi. Ne açgözlüsün ey insanoğlu."