Ağlarsa analar ağlar
O kara gecede olup bitenler haber kanallarına ve sosyal medyaya yansımaya başladığında gördük ki hayatından olanlar kadar en çok acınacaklar emir üzerine kışlalarından çıkan askerlerdi.
Boğaz Köprüsü üzerinde silahlarını kullanmadan yere bırakan ve teslim olan askerler:
"Olup bitenden haberimiz yok. Neler oluyor bilmiyoruz."Demişlerdi.
Ancak tahrik olmuş kalabalıklar bir haber askerlere tekme tokat girişirken, kemerleriyle döverken, kafalarını yerden yere vururken olayı geniş bir çerçeve içinde değerlendirmenin uzağına düşmüş, akıl almaz bir cinnet paranoyası yaşamışlardı.
Her zaman hınç, kin ve nefret duyguları insanların aklıselim düşünmesine engel olur.
Askerlerin içler acısı görüntülerinde aileleri aklıma gelmişti…
Ellerini kınaladıkları kuzularını dualarla yolcu eden ve her telefonda ya da yazılmış mektupta gözyaşı döken analarını düşündüm.
"Git oğul vatan görevini şerefinle yap, hayırlı tezkerelerle dön." Diyen analar, babalar bütün bu olan biten karşısında neler yaşamışlardı, yürekleri nasıl kavrulmuştu…
Askerlik yapanlar bilir.
Emir ve komuta askerin temel disiplinidir. Ve askeri kurallara itirazsız uyma zorunluluğu vardır.
Verilen emri tartışmasız yerine getirirler.
Çoğumuz askerlik yaparken boş bir binaya nöbet tut emrinin, ya da içinde biri boğulmuş yüzme havuzunun etrafının dikenli tellerle çevrilmesini mantıksız bulmuşuzdur. Ya da kışladaki yakacak kömürün bir yerden bir başka yere ve sonra tekrar aynı yere taşınmasına da içimizden itiraz etmişizdir. Askerlikte birçok şey mantık kabul etmezse de disiplin ve sabır olgusu için yaptırılır.
Hal böyle iken üstleri tarafından 15 Temmuz'da kışlalarından alınıp farklı alanlara götürülen askerilerin emre itaatleri doğaldır. Darbe girişimini fark ettiklerinde ve halkı karşılarında gördükleri zaman göstermiş oldukları tepkide bu nedenledir.
Ve kalabalıklar bütün bu gerçekleri unutarak korkunç tepkilerle Mehmetçik'i perişan ettiler. Peki, kalabalıkların suçu var mıydı? İşte bu nokta tartışılır. Kalabalıkları meydanlara iten davetlerin sahibi de işi güvenlik güçlerinin sorumluluğu yerine kızgın kalabalıkların insafına bırakması büyük bir vebaldir.
Geldi geçti… Geçerken de delip geçti… İnsanlarımız hayatlarından oldu… Bir ulusun yönetme iradesinin onur merkezi meclis bile bombalandı.
Bugün darbenin piyonu olarak kullanılan askerlerin aileleri itiraz etseler:
"Biz evlatlarımızı vatan görevi için kışlalara uğurlamıştık… Neden onları koruyamadınız? Koskoca silahlı kuvvetlerin istihbarat birimleri uyudu mu? Devleti yönetenler nasıl bir gafletin içine düştüler de böyle bir darbe kalkışmasını fark edemediler." Derlerse onlara nasıl ve hangi yanıtlar verilecek.
Ne yazık ki her zamanki gibi olan analara, babalara oldu. Onların gözyaşları sel olup aktı.
Bakalım tüm bu acılardan askeri ve devleti yönetenler kendilerine bir pay çıkaracaklar mı?
Meydanlara akan ve ancak şiddet duygularını öne çıkararak emre itaat dışında hiçbir günahları olmayan, silahlarını kullanmayarak teslim olmuş askerleri linç edenlere adalet gücünü gösterecek mi?
15 Temmuz'u Demokrasi Bayramı ilan edenler unutmasınlar ki adaleti kaybettikleri an toplumsal hayat yaralanır; güven ve huzurun yerini öç peşinde koşan kalabalıklar alır.
Ülke olarak tek çözümse birlik ve beraberlikte, yaraların sarılmasında, gerilimlerden uzaklaşılmasındadır.
Bir olalım, iri olalım, diri olalım, Türkiye olalım diyenler artık kutuplaşmalara yol açacak icraatlardan vazgeçmelidirler.