Ağlayan Çınar

Bilindiği üzere Kurtuluş Savaşı'ndan sonra zorunlu mübadele olur ve Anadolu'da yaşayan Rumlar, Yunanistan'a gitmek üzere yollara düşerler. Gidenlerden biri de Eleni adında bir Rum kızıdır. Ne var ki Eleni'nin Mehmet adında bir sevdiği vardır.

Mehmet yavuklusunun peşine düşer düşmesine fakat kızın yakınları Mehmet’i öldüresiye döverler. Ağır yaralı Mehmet, Ulubat Gölü’nün kıyısındaki yaşlı bir çınar ağacının kovuğuna sığınır. Durumu öğrenen Eleni, bir bahane ile konvoydan ayrılıp çınar ağacının yanına gelir fakat Mehmet çoktan ölmüştür. Üzüntüsünden Eleni de canına kıyar.

O günden sonra bu çınar ağacının hep ağladığı hatta onun gözyaşları sayesinde Ulubat Gölü’nün kurumadığına inanılır…

**

Hayırsever

Birinci Dünya Savaşı’na gidenler dönemeyince Bursalı bir hayırsever olan Safvet Bey, şüheda eşleri için birkaç evini ve dükkânını vakfedip vakfiyeye de şöyle yazdırır:

“Kocası askerde olan kadınlar veya şehit düşmüş dul hanımlar bu evlerde kalsınlar; yesinler içsinler ve binaya ait dükkânlarda el sanatlarını icra ederek geçimlerini temin etsinler.”

**

Dilencilerin Yuvası Darülaceze

Günümüzde daha çok bakıma muhtaç yaşlıların kaldığı Darülaceze, meğer dilenciler için özellikle de çocuk dilenciler için kurulmuş. Şöyle ki;

19. Yüzyılın sonlarına doğru İstanbul sokaklarında dilenen kişi sayısı çok artar. Bunlar arasında hatırı sayılır oranda çocuk da vardır. Yetkililer düşünüp taşınıp şöyle bir çözüm bulurlar; Darülaceze inşa edilecek ve böylece hem sokaktaki insanlar kurtarılacak hem de kimsesiz çocuklar barınma ve eğitim imkânına kavuşmuş olacaklar. Darülaceze inşa edildikten sonra hükümet şöyle bir karar alır:

“Kimsesiz ve sakat olduğu halde Darülaceze’ye müracaat etmeyip dilenmeye devam edenler hapsedilecektir.”

Bakmadan Geçme