Ah bu şarkılar
Eski bir şarkı çalıyor içinde anılar geçen. Hava poyrazın buz kesen rüzgârıyla henüz kış diyor balkonda. Ama bizim kumrular ne kışı dinliyor ne de kamçılayan poyrazı.
Eski bir şarkı çalıyor içinde anılar geçen.
Hava poyrazın buz kesen rüzgârıyla henüz kış diyor balkonda. Ama bizim kumrular ne kışı dinliyor ne de kamçılayan poyrazı. Sezinlemişler yükselen güneşin ve uzayan günlerin bahara hızla akışını. Bir telaş ki karşıdaki yabancıya özelleştirme ile satılmış eski bir kamu kuruluşunun bakımsız bahçesinden çer çöp taşıyorlar gagalarında. Hiçbir şeye aldırmadan ve dur durak bilmeden boş buldukları panjurun dip köşesine yuva kuruyorlar.
Radyoda Zeki Müren'in ipeksi sesinden o şarkı çalıyor. "Güller arasında seni bensiz gören olmuş." Diyor.
Hani televizyonun ve internet ortamının bu denli yaygın olmadığı dönemlerde şarkılar, türküler dinlerdik arkadaşlarla. Ve takılırdık ezgilerin ardına da:
"Bundan sonra gelen şarkı benim olsun." Derdik. Ve o şarkı o an bir oya gibi işlenirdi belleğimize. Ne zaman çalsa o benim şarkımdı derdik.
İstek programları vardı. Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği, aranjmanlar… Telefonla arayıp adımızı, isteğimizi yazdırırdık, ya da mektuplar yazarak… Sevdiklerimiz için çalınsın derdik.
Bazen gönlümüzde çiçek açtırmış sevdamızın şarkısı olurdu istediğimiz. Bazen de askerdekiler, gurbettekiler için istekte bulunurduk.
İnsanın yaşıyla ilgiliymiş şarkılar.
Kimimiz Ferdi'yi, Orhan'ı severdik… Kimimiz Hakkı Bulut'u… Bir hayat rüzgârı gibi değişirdi sevdiğimiz şarkılar. Mustafa Sağyaşar, Yaşar Özel, Bülent Ersoy girerdi karmaşık olan duygu dünyamıza. Ve sonraları özgün müzik gelip kuruldu hayatlarımıza. Rahmi Saltuk, Livaneli çaldı kasetçalarlarımız.
Plaklar derken kasetler ve şimdi CD'ler… Ama hepsinin içinde ah o şarkılar!