Yaşadığımız, yeşerdiğimiz, soluklandığımız, taşına, toprağına, suyuna muhtaç olduğumuz, kutsal yaşam alanımız “Dünya ile İNSAN.”
Soruların cevabını veremeyen,
Ünlemlerin her türlüsünü yapan,
Noktaları kağıtlara sığdıramayan,
Yeni binlerce soru işaretlerinin zavallısıyız.
Hala dünyadan şikayetçiyiz. yanımızdakilere, soframızdakilere, dost dediklerimize, elini öptüklerimize, çocuklarımız için kendini siper edenlere, sağlıkçılarımıza, öğretmenlerimize, doğamıza, hayvanlarımıza, gen kaynaklarımıza, hatta övdüklerimize; zalimlik, hainlik, kalleşlik yaparken bile, “Bu nasıl DÜNYA!” diyebiliyoruz.
O’na karşı; arsızlığımızı, onursuzluğumuzu, nankörlüğümüzü ve unutkanlıklarımızı dünyaya yüklemeye çalışıyoruz.
“Kaburgasızlık meslek olduysa, başımıza dünya düşse azdır.”