Özveri ile biri ya da bir şey için kendini feda edecek durumda olabilmek… Kolay mı?
Hep bir fedakârlık sözü söyler dururuz…
Fedakârlık ama nasıl bir fedakârlık!...
Fedakârlık zor…
Öyle bir yetenek ki; kendimizi gerektiği yerde zorlayarak… Birilerini mutlu etmek adına… Ama ne yazık ki hiç kimseye yaranamadan ve çok daha fazlası istenen yegâne niteliğimiz…
Keşke başkaları için yaptığımız fedakârlıkların yarısını kendimiz için yapma şansı sağlayabilseydik.
Fedakârlık yap yap yap…
Nereye kadar?
Hep kendimizden bir şeyleri başkaları için feda ediyoruz.
Zamanımızı….
Paramızı…
Gücümüzü…
Düşüncelerimizi…
Çırpındıkça, başarı sağlamaya çalıştıkça "ne yaptın ki", "senin yaptığını herkes yapıyor" sözlerini duyduğumuz…
Üstüne bir de hiç bir şey yapmamışçasına suçlamalara maruz kaldığımız…
İşte o anları yaşayınca; aklımız başımıza geliyor…
Katılaşıyoruz…
Sinirleniyoruz…
Kırıyoruz…
İnsanlardan uzak kalıyor, yalnızlaşıyoruz…
Sonrasında pişmanlıklar yaşıyoruz…
Bir daha asla…
Ama nafile, huylu huyundan vaz geçer mi?
Bir kere içimize serpilmiş fedakârlık tohumu…
Başka türlü yaşayamayız ki!
Canımız yansa da, üzülsek te, emeklerimiz boşa gitse de, yapamayız ki… İncinmemiz, canımızın yanması, üzülmemiz bir şey değiştirmeyecektir…
Çünkü bu yaşanmışların arasında silip atamayacağımız, unutamayacağımız sahıslar da yer alıyor.
Annelerimiz, babalarımız, eşlerimiz, sevgililerimiz ve dostlarımız…
Onlar da olsa benim yerimde yeri gelince mutlaka fedakârlık yapacaktır…
Fedakârlıkta karşılık beklenmez. Beklense fedakârlık olmaz.
Olması gerekende bu değil mi?
Tek sorun karşılığında gördüğü tepki…
Mecburi bir duruma dönüşmesi sorun. Bunu özveriyle yaptığını, karşı tarafın anlamaması. Kimse fedakarca davranmaya mecburi değildir. Bu bir sevgi, bağlılık, yakınlık ifadesi ya da göstergesidir. İçten gelir.
Tek istenen karşıdan alacak ufak bir teşekkür, verdiği emeğin takdir edilmesi.
Başka bir beklenti yok…
Sevgiyle ilerleyin…