Ateş böcekleri suların içinde ve yeşil otların üzerinde kıpraşırken, akasya, leylak ve iğde ağacı çiçeği kokuları sabah yeliyle açık pencerenin perdesini sallayıp usulca odamıza dolup yüzümüze, gönlümüze, uykumuza belki de rüyamıza çarpıp geçiyordu.
Yine bir haziran ayındaydık. Yine imsak vakti ve uykunun en derin ve en tatlı yerindeydik. Uzaktan bir horoz ötüyor, sonrasında peş peşe bir-ikisi daha ötüp susuyordu.” Sabah namazına az kaldı haberiniz olsun” der gibiydiler.
Bir küsur saat sonra kümesler arasındaki mükemmel koordinasyonla sokağımızın bütün horozları yüksek perdeden öterken, saba makamında sabah ezanı okunmaya başlamıştı. “Es salatü hayrun minennev” “Namaz uykudan hayırlıdır” derken hocamız, ailece uyanır abdestimizi alır Sünneti evde kılar sonra mahalle camisine gitmek üzere evden çıkardım…
Van sokaklarında horoz seslerinin olduğu o unutulmaz yıllara götür beni! Akasyaların açtığı bir akşamüstü Sıhke Caddesi’ne bırak beni. Ve akasyanın mis kokusu ukde kalsın içimde!
Akasya çiçeğindeki güzellikler olsun hep sana dair ve bir daha hiç bitmesin bu vakitler ölene kadar. Eskiyi yaşadığımıza memnun olalım ve ötesi ve sonrası hep akasya, hep kişmiri ve hep envai türlü nebatatın kokusu olsun diyelim.
Ah! O günlere götür beni…
Kapıdan çıkarken saçlarına yıldız düşmüş akasya ağacı karşımda. Avlu kapısından yola çıkıp camiye doğru yürümeye başlayınca, sabahın sessizliğini bozan tek şey kanal suyunun şırıltısı değildi. Kuşlar uyanmış hep bir ağızdan zikir etmeye başlamışlardı bile! Kuş cıvıltıları gök kubbemizde çınlıyordu.
“Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zatın harika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hadiselerde başıboş olamazlar.” (Asa-ı Musa-Sayfa 103)
Sokağımızı dolduran leylak, akasya ve iğde çiçeklerinin kokusu kalbimizde hamdü sena, dilimizde şükür olup birkaç damla gözyaşıyla ummanlara karışıp giderken Hacı Hüsnü camii kapısından huzurla içeri giriyorduk.
“Seher vakti çaldım yârin kapısını…” diyen Ozan, ne güzel anlatmış bu demleri.
Oku!
Kuran-ı Kerim’i oku!
“Ali İmran, Fussilet, Zümer, Mürselat, Adiyat ” oku.
Yaratılışını oku! Acizliğini ve ömrünün faniliğini oku! “Kâinat kitabını” oku! Yeryüzünü-gökyüzünü, ilahi sanatın sonsuz eserlerini oku! Ezeli ve ebedi olan Nakkaş’ın nakışlarını oku! Gece ile gündüzün, mevsimlerin biri birini takip edişini oku! Çeşit çeşit çiçeklerin ve meyvelerin her birinin ayrı bir sanat eseri olduğunu idrak ederek oku! “Tabiat Risalesi” oku!
Hayattaki sırları ile hikmetleri oku!
Camiden eve dönüşümüz meleklerin kanadı üzerinde olmuştu kuşkusuz. Bu eşsiz güzellikteki vakti yaşamak lazım! Bazı duyguları anlatmaya kelimeler yetmiyor! İşte bu zaman dilimi onlardan biridir. Bizzat yaşamanızı ısrarla tavsiye ediyorum…
Gün ağarmaya başlıyordu. Güneş Erek Dağı’nın üzerinden doğuyordu. Kavak ağaçlarının arasından süzülen ışıklar toprak damları yalayarak Vangölü’nün mavi sularıyla buluşmuştu. Yaşanacak güzellikler artarak devam ediyordu.
Garipler Mezarlığı alt tarafı ile Vali Konağı civarından gelen nahır, mahallemizde 5-10 dakika Celal-Haydar Alan kardeşlerin tarlada eğleşirdi. Bizim inekleri de alır mevsimine göre Haçort düzlüğü, Erek Dağı yamaçları bazen Kurubaş Köyünün kıyısına kadar giderdi. İkindi sonrası döner, aynı yerden hayvanlarımızı teslim alırdık.
Şimdi nahırda yok, rahmetli Nahırcı Ali’de…
Ablamlar, akasya ağacının altını sulayıp süpürmüştü. Kilimler ile minderler atılmış bez sofra serilmiş ortaya tahta bırakılmıştı. Semaver yakılmış, akşamdan yoğrulan hamur da kabarmıştı. Yanan ateşin üstüne saç bırakılmıştı. Rahmetli annemin açtığı lavaşlar sacın üzerine serilip pişmeye başladıkça nefis kokular etrafa yayılıyordu.
Sofrada; iğde kokulu otlu peynir, murtuğa, kavut gedele de olmasa da bal, çeşitli reçeller, maydanozlu ve soğanlı yumurta salatası, yılda bir ağuz sütüyle pekmez, sac ekmeği ve semaver çayıyla akasya ağacının altında yapılan kahvaltılar unutulmazdı Ayşe…
Annem gidince, murtuğa eski tadında değil artık, ağuz sütümüz de yok, ya lavaşları kim yapacak? Her şey seninle güzeldi anneciğim.
“Dünya, kadının emeğiyle güzelleşir.”
Allah’a emanet olunuz…
okurken o günleri yaşamak istiyorum ne güzel anlatmışsın eline yüreğine sağlık
Hocam bu yazdıklarını, şimdiki nesle anlatsak, derler ki herhalde roman okudunuz Evet bizim çocukluğumuz, gençliğimiz şimdiki gençlerin okudukları romanlardan bile güzelfi Eline, kalemine sağlık Allaha emanet olun
İnnalillahi ve inna lillahi raciun allah c c annenize ve babanız şefket efendiye rahmet eylesin mekanları cennet olsun allah cennetinde kavuştursun yazdığınız makale ve yazılarınızdan çok büyük haz duyuyorum başarılarınızın devamını diliyorum
Ağzına sağlık
Ağzına sağlık