Dostlarımla görüşmek, davetlerine katılmak ve o güzel muhabbetleri dinlemek İçin, özel araç yerine, hayatıma bir ilki katmak istedim ve ring otobüsü ile Koru metrosuna gittim.
İlk duraklarda boş olan otobüs, onlarca durak ve özellikle okul duraklarında tıka basa dolmaya başladı. Otobüsteki sönük ve donuk hava, yerini okul duraklarında binen gençler ile hareketliliğe ve kahkahalara bıraktı. Tam benlik bir ortam oluştu derken ve gençlerin muhabbetlerinin kahkahalarına kapılmış iken, kaptandan; “gençlerrrrrr, sessiz olun!” diye bir komut. Komutu verdiren, kaptanın arkasındaki koltukta oturan sevimsiz, mutsuz ve yüzünde meymenet olmayan birisi. Bir kaç saniye tıp.
Bu arada, sokak aralarındaki tüm duraklara uğrayan otobüs kaptanı, köşe başlarına park yapan araçların yüzünden, haklı olarak streste. Caddelerin ve sokakların neredeyse çoğunluğu, araçlarla park işgali altında. Otobüs manevra yapamadığı gibi, sokaklarda ve iş yerlerinin önünde inşaat atıkları, iş makinalarının çiğ sesleri, gürültü kirliliği, trafikteki korna sesleri ve kargaşa almış başını gidiyor. Her durakta bekleyen onca insandan, bu rezilliğe hiç tepki olmuyor nedense…
Gittikçe istiflenen yolculardan, tık ses yok. Biraz önce anlattığım olumsuzluklara da ses yok. Ne acıdır ki, otobüse binen yetişkinlerin çoğunluğunun ilk görevi “Yeter güldünüz, susun artık, kafamız şişti, hiç aile terbiyesi almadınız mı?Bu okullarda size eğitim verilmiyor mu?” Kırıcı, klasik, basit, hafif insan, sokak ve kahve ağzı sözleri. Tepki göstersem de, kalabalıktan çok etkili olamadım. Nihayet kazasız, belasız ve kavgasız, Koru Metro durağına varmış olduk.
Bu ring yolculuğunda, kaygıları olan, travma yaşayan, eziklik ve yalnızlık duyguları yüksek olan insanlar ile ders niteliğinde kazanımlar edinmiş olmamdı. Yetiştiklerin yaygarasına ve hakaretlerine hiç bir tepki vermeyen ve olgun davranan sevgili gençlerimiz, şunları söylemiş oldular:
— “Susuyorsak, sizlerden bilgili ve görgülüyüz.”
— “Sizlerin çoğu, ebeveynsiniz ve çocuk yetiştirmesini bilmediğinizi itiraf ediyorsunuz!”
— Kimseye saygısızlık yaptığımızı düşünmüyoruz. Sizler sevmesini, saygıyı ve tahammülü bilmiyorsunuz!
— Çünkü iletişim sorunlu olduğunuz gibi, yalnızlığınızın, hayatın acımasızlığının ve ekonomik sıkıntılarınızın intikamını bizden almak istiyorsunuz. Oysa bu düzeni, sizler kurdunuz.
Otobüsten inerek, metroyla bir kaç dakikada Kızılay’a vardık. Sürekli kullandığım, Güven Park çıkışından parka girdim. Gördüğüm manzara, gençlerin gurubu ve hep birlikte söyledikleri türkü, sanki beni törenle karşılıyor gibiydi. Öylesine duygulandım ki, ortalarına daldım ve Edip Akbayram’ın gönüllerden eksik etmediğimiz o güzel türküsünde onlara eşlik ettim.
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma
Dışarıda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mapus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma
Gönül aldırma
Biz yetişkinler de bir zamanlar ergustuk, gençtik, delikanlıydık. Her dönemde olduğu gibi, ülkelerin yarınları olan gençler ve çocuklar derlerdi bizlere. O bizler, şimdi nasıl oldu da sevgili gençlere yabancı, tahammülsüz, rakip ve düşman olduk? Cevabı içinde. Baskılarımızın intikamı olan, başlıları uygulamaya çalışıyoruz. Yalnız bir gerçeği unutuyoruz: "Ne zaman o zaman, ne ortam o ortam, ne şartlar o şartlar ve ne de insan o insan."
Bir diyeceğim olacak, ey şanlı Türk ebeveynleri ve büyükleri: A-B-C-D-F ve ve ve X-Y-Z kuşakları ile kavga etmekten ve onlara hakaretten vazgeçin. Tavsiyem, önceden yazdığım “Şapkacı ile maymunlar” hikayesini okumanız.
Öylesine dağıttık ki: Hayatımızın tüm güzelliklerini, doğayı, insanlığı ve güveni. Parçalandıkça büyüyen, iki şeyi dağıtamadık, "SEVGİ" ve "ADALET"i...
Aldırmadan olmuyor İşte...