Alnı Bayraklı Sokak

Suvaroğlu'nda bir baba tanıdım; ne adını öğrenebildim ne soyadını…
Suvaroğlu'nda bir baba tanıdım; yuvasından düşüp ölmüş bir kuş yavrusunun acısını da yüreğine sığdıran.
Ne çok değişmiş Suvaroğlu?..
Cumartesi öğleden sonra Van'ın karmakarışık olmuş adreslerinde kaybolmuşken  gördüm, sokak başındaki büyük Türk bayrağını. Yanı başındaki toprak damlı ev, artık bir yabancı gibi duruyordu, gövdesinin bütün asaletine ve yüzünde taşıdığı tarihe rağmen…
Kapısı hanımelli tek katlı beyaz ev, Meşeli Sokağı'n başındaki ev hep gitmişlerdi.
İşimi çözüp merak ve endişeyle girdim sokağa.  İki çocuk, hayatın  kendilerini itelediği delikanlılık çağının  ciddiyetiyle oturuyorlardı dar sokakta. Selâm verdim, delikanlıca aldılar. Göğüslerini gererek "Şehit taziyesi" olduğunu söylediler.
Üstüne mavi branda gerilmiş, serin bir bahçede sessizlik, yeni gelen hayrına  göğe salınan bir Fatiha ile bölündü.
Van neden sevilir? Van, insanı sevdiği için sevilir. Van, ölümünü, dirliğini paylaşanları, sorgusuz sualsiz bağrına bastığı için sevilir. Beni de öyle bağırlarına bastılar. Sustum, kaldım. Ne söyleyeceğimi şaşırdım.
Kalbi Van için atan, memleket aşkından gönüllü  hizmete duran, konteynırlardaki çocukları elinden geldiğince sevindiren gencecik bir vatan evlâdının kısacık hikâyesini dinledim.
Çıkarken anlatabildim ancak… Kaç yıldır Van'da olduğumu, sokaklarına, evlerine, insanlarına nasıl vurulduğumu… Ve  o daracık sokağın daha birkaç  ay önce nasıl resmini yaptığımı… Baba, bir evlâdını kucaklar gibi kucakladı beni. Ağlamamak için kendimi zor tuttum, sesim titredi.
Dayım sevmez ham hamaseti. Belki okumaz bile bu yazımı bu yüzden… Belki genç bir vatan evlâdının canına kast eden yaratıklar ürkütür matbaamızı ve siz bu satırları asla okumazsınız. Bilmem amma… Ben kalbimin bir parçasını, alnı  al bayraklı o sokakta bıraktım.
Suvaroğlu'nda bir baba tanıdım; ne adını öğrenebildim ne soyadını…

Bakmadan Geçme