'Senin Annen Bir Melekti Yavrum'

Ahh Yeşilçam filmleri… Çocukluğumun en güzel günleri… O zamanlar dizi dünyası bu kadar gelişmemiş tabii. Ne her akşam robot gibi izlemeye programlandığımız bir dizimiz var, ne de her akşam izlememize izin verilen bir televizyon.

Ahh Yeşilçam filmleri… Çocukluğumun en güzel günleri… O zamanlar dizi dünyası bu kadar gelişmemiş tabii. Ne her akşam robot gibi izlemeye programlandığımız bir dizimiz var, ne de her akşam izlememize izin verilen bir televizyon. Hafta sonları açılan televizyonda da şimdiki gibi kin, nefret, cinayet, entrika, göz yaşı sel olmuyor.

En fazla turşu suyunun iyisi limonlamı yoksa sirkeylemi olur diye anlaşamayıp boşanan rahmetli Münir Özkul'la rahmetli Adile Naşit'in çocuklarına ağlıyoruz. Yaşanan duygular o kadar masum ve içten ki, 'size baba diyebilir miyim amca' dan'senin annen bir melekti yavrum' a kadar havada uçuşan sinema replikleri en güçlümüzün bile kirpiklerinin ıslanmasına yetiyor. Ama sonunda ya öldü sanılan anneler çıkıp geliyor, ya da amca sanılan gerçekten baba çıkıyor. Gülerek yatağa gitmek garanti yani.

Türkan Şoray, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Kartal Tibet rahmetli Tarık Akan ve tabi ki canım İnek Şaban (rahmetli Kemal Sunal)…..daha niceleri evimizin en ağır misafirleriydi. Canım annem mısır patlatır, kestane pişirir, portakal soyar o akşamki mutluluğumuzu ikiye katlardı. Birgün annem rengi hafif yanık, kavrulmuş kokusuyla mis gibi kokan buğday taneleri koydu tabaklara.

Sanırım 8 yaşlarındaydım. Sıcacık çerezden bir avuç dolusu aldım. 'Bu nedir anne?' dedim. 'Kavurga, Van' dan babaannen getirmiş' dedi. O zamana kadar hiç görmediğim kavurgaya yer yemez aşık oldum. İçinde sonradan adının çedene olduğunu öğrendiğim tohumları özenle çiğner, ertesi güne kalan kavurgaları ceplerime doldururdum. Yıllar yılları kovaladı kavurga da tıpkı çocukluğum gibi hafızamın en derin en güzel köşesinde hatıra olarak kaldı.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme