Adını doğru koyalım
15 Aralık kanlı darbe kalkışmasında darbeciler işgalci düşman kuvvetleri gibi uçakla, tankla, topla, tüfekle saldırdılar. Yıkıp döktüler. Sivil, polis, asker, kadın demeden karşılarına çıkan herkesi kin ve nefretle acımasızca öldürdüler.
Karanlık gecenin yeni görüntüleri, dehşete düşüren planın ayrıntıları gün yüzüne çıktıkça olay şekil değiştirerek farklı bir boyut kazanıyor.
FETÖ/PDY'ci darbecilerin kalkışma gecesi 31 tank, 32 helikopter, yakıt ikmal ve nakliye uçakları dahil 24 uçak, gemi ve hücumbotlar ile çeşitli füze sistemlerini ele geçirdikleri,
Ankara'daki tankların Etimesgut'taki Zırhlı Birlikler Komutanlığından çıkarken helikopterlerin de Güvercinlik Hava Karacılık Komutanlığı'ndan havalandığı açıklandı. Yakıt ikmal uçaklarının, İncirlik'teki 10. Tanker Üssü'nden kalkarak Ankara ve İstanbul semalarına ulaştığı, savaş uçaklarının Ankara Akıncı Üssü, Diyarbakır ve Eskişehir'den hareket ettiği, Kayseri'den kalkan 7 nakliye uçağının ise Malatya'ya indigi ortaya çıktı.
İzmir Çiğli'den hareket eden 3 helikopter, Marmaris'te Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaldığı otele yönelirken Gölcük'ten demir alan gemi, hücumbot ve Sahil Güvenlik botları da denize açılmış. Polatlı Topçu ve Füze Okulu'ndan füze bataryaları Ankara'ya yola çıkarken vatandaşlar tarafından ancak durdurulmuş.
Kıbrıs harekatı bile böyle değildi.
Bunlar darbe girişiminin bir parçası değil, bunlar başka birşeydir.
Dahası var..
Paralel yapılanmanın resmi kurumlarda ciddi bir güce kavuştuğunu ve aynı zamanda 50-100 milyar dolarlık bir kaynağı bulunduğunu ileri süren, AK Parti Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan, CIA'nın desteğiyle darbe girişiminde bulunanların hedefinin Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve milletvekillerinin de arasında olduğu 9 bin kişiyi öldürmek olduğunu söyledi.
Kalkışmanın üstündeki sis perdesi kalktıkça, darbeciler konuştukça insanın kanını donduran gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
Ak Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar da, 15 Temmuz darbe girişimini Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a haber vermeyen MİT'i ve Hakan Fidan'ı eleştirerek Fidan'ın ve 'Akar'ın Boynundaki Kemer İzinden Şüpheliyim” dediği Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın da istifa etmesi gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'da, Hakan Fidan ve Org. Hulusi Akar'ın istifalarını sunup sunmadığı sorusunu: 'Yolda at değiştirmek doğru bir karar değil' şeklinde yanıtladı. Yani zamanı geldiğinde gideceklerini ima etti.
France 24 kanalına 15 Temmuz darbe girişimi gecesinde yaşananları değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbeci askerlerin, “Genelkurmay Başkanımızı rehin tutanlardan bir tanesi kendisine ‘Sizi kanat önderimiz Fethullah Gülen'le görüştürelim, buluşturalım' diyecek kadar ileri gittiğini kaydetti
Yaşananlara bakarmısınız.
Bu kalkışmayı anlamak için adını doğru bırakmak gerekir.
Türkiye'de 15 Temmuz gecesi yaşananlar darbe girişimi değildir.
15 Temmuz gecesi ABD, Nato, Belçika ve FETÖ tarafından Türkiye'ye karşı açılan savaş ve işgal girişimidir.
Dünyada uçaklarla, helikopterlerle, gemilerle, tanklarla, toplalarla ve kendi vatandaşlarını öldürerek yapılan bir darbe yoktur.
15 Temmuz darbe marbe girişimi değildir. Olay Türkiye'nin bağımsızlığına, varlığına, gelrcrğine yönelik planlı saldırıdır.
Sizinle beraber olacağız
Bu gazete, bu köşe bizim değil Van'ındır, yurttaşındır, okuyucunundur. Okuyucularımızın, vatandaşımızın düşüncesine yorum katmadan kimi zaman burada ve sayfalarımızda yer vermeye çalışıyoruz.
Bugün Bekir Koçlar ve Ayşe Yüksel'in söylediklerine kulak verelim.
Bekir Koçlar…
“Herkes meydanlarda Mustafa Yıldızdoğan'ın ‘Ölürüm Türkiyem' Türküsünü dinliyor ve heyecanlanıyormuş. Güldürmeyin beni , daha çok kısa bir zaman önce siz Yıldızdoğan'ı ve bu eserin televizyonlarda söylenmesini yasak etmemiş miydiniz? Bu darbeci güruhun projeleri peşine düşüp diyaloğu bile tahammül etmediniz mi? Yanlış yapıyorsunuz dediğimizde bize kafirmiş gibi bakmadınız mı, kalplerimizi kırmadınız mı? Şimdi siz sanıyorsunuz ki biz bu Türküyle gaza geliyor meydanlarda sizinle beraber oluyoruz. Emin olun öyle değil, biz size hala kırgınız. Sadece sizleri eleştirdiğimiz ve yapılanların yanlış olduğunu söylediğimizde (ki eleştirilerimizin ve öngörülerimizin çoğunda haklı çıktık) bizlere kafir muamelesi yaptığınızı kalplerimizi kırdığınızı unutmadık. Kardeşlik hukukunu bir tek ülkücüler için işletmediğinizi unutmadık., Mümtazer Türköne'ye, Şahin Alpay'a verdiğiniz değeri ve Abant toplantılarında milli duruşla alay edişlerinizi unutmadık. Ama bilin ki sizinle beraber olacağız. Çünkü milletin ve devletin bekası için gerekli olan bu biliyorsunuz bizim için sorun vatan millet ve devleti ise gerisi teferruattır”
Oy uğruna
Türkiye`nin hak etmediği olayları yaşamasının temel nedeni, geçmişte ağaya beye, günümüzde cemaat tarzı yapılara oy uğruna minnet eden boyun eğen siyasi partilerdir. Partilerin ve siyasilerin sorgusuz oy beklentisi demokrasi kültürünün ve demokratik toplumun gelişmesine zarar verdi.
Bireyler güçlenmesi gerekirken partilerin oy karşılığı devlet kasasından bol kese tavizleri sonucu bazı odaklar siyasete müdahale edecek güce ulaştı. Gelinen noktada kaybeden ülkemiz, vatandaş ve demokrasi oldu. Kazanan ise güçler oldu.
15 Temmuz gecesi ülkesine, devletine, demokratik düzene karşı yürüyen tankların önüne yatarak, mermilere kahramanca göğüs gererek can veren vatandaşımız yani bireyler oldu.
Kimse kusura bakmasın.
O yiğitler siyasi partiler uğruna canlarını feda etmedi. Onlar vatan uğruna, demokrasi uğruna, bayrak uğruna ve gelecekleri uğruna canlarını feda etti.
Yüreğim 'Oh Olsun' diyemiyor...
Ayşe Yüksel…
“14 Temmuz 2005 günü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Van Adliyesi savcısı izni ile Van Emniyet Mensupları tarafından aranmaya başlanmıştı. Şaşırmıştık, birkaç gün boyunca iş yerlerimiz, evlerimiz arandı, durdu. Hukuk kurallarına bağlı çalıştığımız için içimiz rahattı. Bu yanlış bir yerden dönecekti. Ne yazık ki öyle olmadı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Atatürk Devrim ve İlkeleri doğrultusunda çalışan bir rektör tutuklanacak, rektör yardımcıları, dekan ve idari yöneticiler inanması çok zor ama, yıllar boyu hapis cezası istemi ile yargılanacaktı. O zaman Cemaat olarak adlandırılan şimdiki terör örgütünün bu ilk uygulaması idi. Bir Arkadaşımız (Enver Arpalı) bu travmaya psikolojik olarak dayanamadı, hayatına son verdi. Yüreğimizin yarası hep acıyor. Yıllar geçti, bu sefer de, ÇYDD çalışmalarım nedeni ile 13 Nisan 2009 günü birçok arkadaşımla birlikte 'Ergenekon Terör Örgütü' üyesi olmakla suçlanarak göz altına alındım, tutuklandım, bir buçuk yıl sonra gözaltına alınan çoğu arkadaşlarımıza takipsizlik verilirken aynı gönüllü çalışmaların içinde bulunan Ayşe Yüksel, Filiz Meriçli ve Nur Gerçel'e iddianame hazırlandı. TSK'nın Deniz Kuvvetlerindeki 'Atatürk Askerleri 'ile birlikte beş yıl boyunca yargılandık, 2 Ekim 2015 tarihinde BERAAT ettik. Hem Van hem de İstanbul Adliyelerinde bizleri sorgulayan ve yargılayanların, süreç boyunca hukuk dışı uygulamaları, Özel Yetkili Mahkemelerin kapanma sürecine kadar devam etti. Yaşanan acılar, dayanılan hukuksuzluklar görevini tam yapan Ağır Ceza Mahkemesi ile son buldu. O günlerde, bu günleri asla göremezdik. Bizleri sorgulayan ve yargılayan isimler bugün sorgulanıyor, yargılanacaklar. İsim listelerinde onların isimlerine rastlayınca hiç şaşırmadım. Ama yine de insan yüreğim 'Oh Olsun' diyemiyor..”