Ah şu söz dinlemez yüreklerimiz

Ah şu söz dinlemez yüreklerimiz. Ne zordur insanın hep susması… Oysa susarken de konuşur insanın içi… Bağırsa da beden diliniz, sözcüklere ilmiği atıp boğarsınız ki vurulup yaralanmasın sevdikleriniz.

Kolay değil her şeyini verirken tek şey istemediğiniz…

Gece yarılanmışken, en uzak yıldızların ışıkları bile göğün içinde seçilirken, sönerken konutların lambası ve derin bir uykuya dalarken nefes alan her şey, bölünmüş uykuların içinde biçare kalırsınız.

Yürür içinde söyleyemedikleriniz, tıkanıp kalır hançerende bağırmak istedikleriniz ve başlar gelgitleri ıskalayıp geçtiği her şeyiniz.

Kuyulara bağıran insan söylencelerini hiç duydunuz mu? Hani iç sesinde boğulmamak için ıssız kuyuların dipsizliğine haykırarak derdini döken.

Tıpkı hiç renk vermeyen bir insanın birden boşalan gözyaşları gibidir kuyuların yankı vermez karanlıkları. O gözler ki çukurlarında hüznün bulutlarını biriktirir ve sessiz akıtır damlalarını. Sıcak akan, ıslatan, yanaklarınızı yakıp geçen gözyaşları da içinize hapsettiğiniz söyleyemedikleriniz gibi lâldır.

Oysa ne de severdiniz yüreğinizi avuç içlerinize bırakıp sevdiklerinize sunmayı. Siz ki sır saklamayı ayıp sayardınız. Siz ki saklayamazdınız ne sevinicinizi ne de kederinizi.

Ya şimdi?

Neden bir yanağınıza atılan tokada diğer yanağınızı da döner oldunuz neden?

Fiziğin etki ve tepki kuralı bile vız gelmeye başlamıştır size?

Ah bizim söz dinlemez yüreklerimiz ah!

Basınçlı tencereler, ocağa sürülmüş çaydanlıklar bile içindekiler kaynayıp ıslıklar çaldırırken, siz hala akıp giden hayatın gürültüsünün altında neden tutarsınız sesinizi?

Yoksa siz de o söylencelerdeki iç kavgalarının tutsağı olmuşlar gibi ıssız yazılarda, dipsiz kuyular mı ararsınız?

Bakmadan Geçme