Ana gibi yar olmaz
Siirt, Diyarbakır arasında bir yerde halkın yüreğinde anıtlaşmış bir türbe vardır. Hangi yönden gelirseniz gelin o türbenin küçük yaşam alanında kahvehaneler, lokantalar yer alır. Hiçbir araç o türbeye uğramadan ve dua etmeden geçip gitmez.
Siirt, Diyarbakır arasında bir yerde halkın yüreğinde anıtlaşmış bir türbe vardır. Hangi yönden gelirseniz gelin o türbenin küçük yaşam alanında kahvehaneler, lokantalar yer alır. Hiçbir araç o türbeye uğramadan ve dua etmeden geçip gitmez.
Van üzerinden gelen otobüsler on beş dakika mola verirken kaptan ya da yardımcısı şu anonsu yapar:
"On beş dakika molamız var. Çaylar şirketten."
O on beş dakikaya kaptan şoför gönünden bir beş dakika da ilave edince yolcular zamanla yarışır, şirin bir avlu içindeki şadırvanda abdestler alınır ve dua edilir.
O türbenin adı Veysel Kareni türbesidir.
Veysel Kareni, anasını gönlünde başköşeye koymuş vefalı bir evlattır.
Derler ki bir gün Veysel'in yaşlı anası hastalanır. Anasının başucundan ayrılmayan Veysel'in kulağına fısıldar:
"Ah bir dünya gözüyle peygamberimizi görsem ondan sonra ölüm haktır son nefesini versem."
Veysel bu. Hiç durur mu? Küçük bir azık torbası ve suyla anasını sırtlayıp düşer yollara. Dere tepe düz gider, ırmakları, ovaları, çölleri aşar peygamberin yaşadığı şehre çileli bir yolculuk sonunda ulaştırır. Ancak görüştürmesi nasip olmaz. Anası hakka yürümüştür. Ama ölmeden son nefesinde kulağına fısıldar Veysel'in:
"Oğul kederlenme. Gece rüyama girdi peygamberimiz. Yüzünü gördüm duasını aldım."Der.
Ve halkın söylencelerine karışır bu kutlu yolculuk. Artık Veysel değerlenmiştir. Hazreti Veysel Kareni diye anılır. Analar çocuklarına bu hikâyeyi anlatırlar ki evlat ile ana arasındaki bağ her daim muhkem olsun.
Osmanlı Devletinin kurulma aşamasında ve sonrasında anaerkil aile yapısı daima imparatorluğun her kademesinde etkili olmuştur. Ana sultanlaırdır asıl devleti yöneten.
Kurtuluş savası öncesinde ve sonrasında da ana erk kadındır.
Cephenin birinde bir ara susmuş silah seslerinin mola anında yaşlı bir kadın sırtında taşıdığı testiden su dağıtırmış ağzı, dili kurumuş askerlere. Öyle ki testideki su azalmaz verdikçe tas tas suyu içen askerler:
"Doldur ana." Dermiş.
Gül yüzlü kadın:
"Dolu oğul." Derse de:
Askerler:
"Doldur ana." Demeye devam edermiş.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ