Anamın kirmeni ağlatır beni…

Anamın hikâyesi aslında kınalı kekliğin mevsimine benzerdi. Bizleri dünyaya getirdikten sonra geçim kağnısına koşularak ömrünü gam ile gemin arasında tüketmiş.

Anamın hikâyesi aslında kınalı kekliğin mevsimine benzerdi. Bizleri dünyaya getirdikten sonra geçim kağnısına koşularak ömrünü gam ile gemin arasında tüketmiş. Pazarörenin karlı dağlarının arkasında onların tabiri ile "gaçkın" yasını tutmuştu. Bir yerde varlıktan yokluktan söz açılınca hemen söze müdahil olur. Kendi öngörüsüne uygun olarak yorumlar yapardı. Genellikle yaptığı analizleri kendi üzerinden yaparak doğabilecek olası tepkilerin önüne geçmek isterdi. Çevresindekilerin kendini dinlediğine kanaat getirdikten sonra söze başlardı;

"Kele gadasını aldıklarım nediği vara yoğa nefes tüketiyoguz. Aha beni görün, Koca Şükrünün atının itinin arkasında sekiz baş horanta ile gece gündüz seğirtiyom. Allahın keremine şükür daha bu güne kadar öte git gözüne tütün gidiyor demedim. Nediği demedim sanıyoguz, çünkü anamın babamın yüzüne asi oldum. Beni Şükrüye vermediler diye bir gece atının terkisine binerek kaçtım. Ya… gördügüzmü her ne işi görürseniz görün halıgıza şükredin. Bu dünyaya gelen payına ne düşerse onu alır."

Sevgili Anam çektiği çileyi taşıdığı şeleği payına düşen olarak görüyor. Gençliğinin en güzel günlerini ailesi ve kuzularım dediği bizlere adamaktan başka bir gaye gütmüyordu. Babam Koca Şükrü ömrünü rençberlikten kazandığı için evimize maaş girmezdi. Geriye yazın tarladan tapandan temin edilen hazın dedikleri un ile bulgurla geçinmek kalırdı. Evin gündelik ihtiyaçlarına ise bacılarımın dokuduğu halı veya kilim parası dönüşüm sağlardı.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme