Atatürk'ün üç misakı
Cumhuriyetin ilan edilişinin üzerinden bugün tam 95 yıl geçti. Atatürk'ün 'Benim en büyük eserim' dediği Türkiye Cumhuriyeti'nin yapı taşını 'tam bağımsızlık' ülküsü oluşturur.
Atatürk henüz Milli Mücadele'nin başlarında Ankara'ya gelen Fransa temsilcisi Franklen Bouillon'la 13 Haziran 1921'de yaptığı görüşmede hem savaşın nedenini hem de hedeflenen “tam bağımsızlığı” şu sözlerle ifade eder:
“Tam bağımsızlık bizim bugün üzerimize aldığımız görevin temelinin özüdür. Bu görev, bütün ulusa ve tarihe karşı üstlenilmiştir. (...) Tüm ulusumuz bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O nokta tam bağımsızlığımızın sağlanması ve sürekliliğidir. Tam bağımsızlık demek elbette siyasa, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde yoksunluk ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”
Tam bağımsızlığı hedefleyen Atatürk üç cephede amansız bir mücadele yürütür. Bunlardan ilki Anadolu'nun toprak bütünlüğünü içeren Misak-ı Milli'nin, ikincisi ekonomik bağımsızlığı içeren Misak-ı İktisadi'nin, üçüncüsü ise çağdaş nesilleri yetiştirecek eğitim politikalarını içeren Misak-ı Maarif'in hayata geçirilmesiyle sağlanır.
Cehalete karşı savaş
Bir taraftan “Başkomutan” sıfatıyla cephedeki savaşı yöneten Atatürk diğer taraftan da tam bağımsız Türkiye'nin yollarına taş döşer. 15-21 Temmuz 1921'de Ankara'da ileride uygulanacak eğitim sistemin temel hatlarıyla belirlendiği “1. Maarif Kongresi” düzenlenir. Atatürk burada yaptığı konuşmada “Bugüne kadar izlenen eğitim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken olduğu kanısındayım... Bir ulusu özgür ve bağımsız ya da tutsak ve yoksul yapan eğitimdir” der. Kongre cephedeki düşmanın yanı sıra cehalete karşı da savaş açıldığının en yalın göstergesidir. Nitekim Cumhuriyet'in ilanından sonra eğitim konusundaki inkılaplar ve çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu bunu doğrulamıştır.
Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra İzmir yolunda sosyal ve ekonomik alandaki mücadeleyi kast ederek “Gerçek savaşımız bundan sonra başlıyor” diyen Atatürk, zaferden sonra da devrimci kararlılığından ödün vermez. Bu tutumunu “Ben Erzurum'dan İzmir'e sağ elimde tabanca, sol elimde idam sehpası öyle geldim”, “Devrimler yalnızca başlar, bitişi diye bir şey yoktur” sözleriyle ifade eder.
17 Şubat 1923 günü İzmir'de toplanan İktisat Kongresi'nde Misak-ı İktisadi andı olarak kabul edilen, yerli üretim ve bağımsızlığı temel alan önemli kararlar alınır. Kongrenin açılışında konuşan Atatürk, ekonomiye ilişkin görüşlerini şöyle izah eder: “Türk tarihi incelenecek olursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır. Bu nedenle, yeni Türkiye'mizi, layık olduğu uygarlık düzeyine eriştirmek için, her ne olursa olsun, ekonomimizi birinci planda tutarak, en çok bu konuya önem vermek zorundayız... Efendiler, kılıçla fetih yapanlar, sabanla fetih yapanlara yenilmeye ve sonunda yerlerini terk etmeye mahkûmdurlar... Kılıç kullanan kol yorulur; fakat saban kullanan kol, her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün daha çok toprağa sahip olur... Tam bağımsızlık için şu ilke vardır: Milli egemenlik, ekonomik egemenlik ile pekiştirilmelidir.”
Atatürk, Milli Mücadeleyi başlattığı ilk günden son nefesine kadar ülkesini uygar dünya düzeyine ulaştırmak için çalışmıştır. Fikirleri, devrimleri ve idealleriyle bizlere daima geçmişten ışık vererek parlamaktadır.
Kaynak: Milliyet