Av ve Avcı
Yunus Türkoğlu yazdı...
Masumiyetinden şüphe ettiğim insanlar:
Hep diyorum, gönül evimde yaşam hakkı her zaman en üst raflarda stokta bekliyor. Vicdanımı sızlatan avcılığa ister siz spor deyin, ister hobi deyin veya ne derseniz deyin. Ellerde otomatik ateşli silahlarla; kendilerine bile zar-zor yeten incecik kanatlarıyla vurulmamak için can havliyle kaçıp kurtulmak isteyen hayvanların peşinden kamufle elbiseleri içinde kahramanlık edasıyla koşturmak! O sevimli kuşları telef etme ve sonucunda övünme duygularıyla gururlanmak! Sonrasında iç çöküntüsüyle vurduklarını fotoğraflayarak kendi egosunu tatmin etmek adına; bu koca koca insanların masumiyetinden şüphe duyuyorum!
Bu yazıyı okuduktan sonra umarım manevi yolculuğa, ancak fişekliklerini çıkarıp ve bir daha cana kıymamak üzere duvara asıp kaldırarak çıkarlar…
“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar.” (Enam Süresi,38)
O zaman gerçek ihtiyaç sahipleri hariç, zevkine Allah Teâlâ'nın ümmet dediklerini vurmaları mahşer sorgusunda tabi olacaklarını düşünmeleri ve bunun sonucunda günaha kapı kapamaları ve insan olma sorumluluğunu hissetme vesilesidir…
Hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki her tür kendi varlığı içinde korunmaya, doğal çevresi içinde; havada, karada, suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
Doğadan hiçbir emek sarf etmeden, asalak biçimde yararlanma tekniğine dayanan avcılık, market reyonlarında onlarca çeşit et ve tavuk ürünlerinin tüketiciye sunulduğu bir ortamda et ihtiyacına dayandırılacak mazeretlerle yapılmaması gereken bir faaliyettir.
Göz ardı edemeyeceğimiz gerçek şudur: her canlının biyolojik yaşam içinde bir görevi olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Karatavuk kuşu bu konuda bize her şeyi anlatıyor. Bu canlı, 20-25 cm boyunda siyah tüylü, kahve renkli gagası ile avcıların gördükleri yerde avlayacakları nadide bir canlıdır. Karatavuk kuşu, çekirdeği sert ve odunsu olan zeytini yuttuktan sonra kursağındaki kuvvetli asit, taş ve kumlarla çekirdeğin odunsu kısmını incelterek dışkısıyla toprağa bırakır. Bu çekirdek nem ve suyla buluştuğu zaman çimlenme başlar büyür sonrasında zeytin ağacına dönüşür.
İşte biyolojik yaşam içinde görevlendirilmiş bu canlı gibi farkında olmadan nesillerinin tükenmesine sebep olduğumuz nice kuşlar vardır! Avladığımız canlılar bizim yaşam kaynaklarımızmış meğer! Bu çok önemli konunun idrakine varmak gereklidir.
Dünyadan bihaber olduğumuz bir dönemde nerede ise aileden gelen av merakı beni de bu faaliyetin içine tam çekmeden Antalya'nın Korkuteli İlçesine bağlı bir yaylada avladığım bir tavşanın yaralı iken akıttığı gözyaşları, korkudan bağırması ve adeta yalvarması; Yunus Emre'nin “Zülüm ile abat olanın, ahiri berbat olur” sözünü aklıma getirdi. Kendi kendime anlatacağım bir tavşan hikâyesiyle beraber avcılığı maziye gömdüm…
“Siz, yerdekilere merhamet edin ki, göktekilerde size merhamet etsin.” Hadis-i Şerif
Avcının tetiğe bastığı andan itibaren namludan çıkan merminin her zaman hedefi vuracağından emin olmadığından yaralı giden hayvanların çektikleri acı ve ah alma duygusunu da beraberinde getirdiğinden, avcıların akıbetlerinden bahsetmeden geçemeyeceğim;
Kimileri yıllarca felç yatmıştır! Kimilerinin aile yapısı yıkılmıştır! Kimisi dağdan düşüp veya avcı arkadaşlarının tüfeğinden çıkan mermilere hedef olmuştur! Bu insanları bizzat tanıdığımdan dolayı yazıya eklemek istedim!
Sevgili okurlar;
Bu nedenle doğa ve insan için yeni bir başlangıç adına her türlü karasal avcılık faaliyetine ve doğal yaşam ortamları üzerindeki tahribata son verip, başka faaliyetler içinde olmaya çalışmalıyız diye düşünüyorum.
Bu makaleyi değerli hemşerimiz Hacı Mustafa Atilla kardeşimiz gönderdi ve bizde zevkle yayınladık. Katkıları için teşekkür ediyorum.
Konumuza uygunluğu bakımından bir eklemede yapıp bitirmek istiyorum.
Kanuni Sultan Süleyman Han, sarayın bahçesinde ağaçlarla uğraşırken yanındaki hocası Ebusuud Efendiden fetva ister.
Kanuni, şöyle diyordu hocasına:
“Meyve ağaçlarını sarınca karınca,
Günahı var mıdır karıncayı kırınca?”
Hocası Ebusuud, soruyu şöyle cevaplıyordu:
“Yarın Hakk'ın divanına varınca,
Süleyman'dan hakkın alır karınca!”
Allah'a emanet olunuz.