Bana kuzum de
Anadolu insanı her yerde aynıdır. Sevecen, gönlü zengin, sofrası açık… Uzun ama upuzun bir yolculuktan sonra baharın yazla buluştuğu sabah vakti otobüsümüz bizi Geyve sapağında durup indirmişti.
Yoğun sis sanki bir perde gibi etrafı çepeçevre sarmıştı. Yarı uykulu, mahmur gözlerle yeşilliklerin arasından açılan yola girdiğimizde ilk rastlayan köylüye Geyve'nin Sinirci köyün sormuştuk.
O köyde yaşıyordu çok sevdiğimiz halaoğlumuz Azer ağabey.
Van'da:
"Çocuklar o henüz yeni evli gidip rahatsız etmeyin." Deseler de kafaya koymuştuk biz mutlaka gidip görecektik onu.
Azer ağabeyimiz yol gösterenlerimizdendi. Müzik öğretmeniydi ve dünyaya bakış açısı aydınlıktı. Bize önerdiği sayısız güzel yazarların değerli kitaplarıyla yurdumuza ve dünyaya bakış açımız farklılaşmıştı.
Gün yükselirken yürüdüğümüz yeşil yolda ilk yanımızdan geçen arabaya el kaldırmış ve Sinirci köyüne gittiğimiz söylemiştik.
Küçük bavullarımızla bizi kabul eden araba tam da getirip gideceğimiz adresin önünde indirmişti.
Kapıda karşılayan ve gülümseyen yaşlı kadın bizi içtenlikle eve davet etmiş:
"Kuzularım gelmiş, sefa getirmişler." Diye yol yorgunluğumuzu sanki çekip atmıştı üstümüzden. Kolay değildi. Yirmi dört saati aşan bir sürede menzile erişmiştik. Ayağımızın tozunu Van Gölü havzasından alıp Sakarya nehrinin gürül gürül aktığı yere taşımıştık.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ