Başkanlık, ama nasıl?
Yandaş olarak adlandırılan Kanal A televizyonunda, AKP'nin zihinsel yapısının günümüzde en yılmaz savunucusu, 2000-2001'de HADEP Genel Başkan Yardımcılığı yapan, Adıyaman AKP milletvekili Mehmet Metiner şöyle diyordu 'Yeni Türkiye'nin kurucusu, anayasada da gerekli değişikliği yaparak, KURUCU BABA olacak'.
Bütün mesele bu. 'Kurucu Baba' olmak. Daha çok ABD için söylenen bu terim, tek bir kişiyi değil, Amerikan Bağımsızlık Bildirisini hazırlayan ve imzalayan, bir grup, ülkesini ve milletini kendinden üstün gören 7-8 kişi için kullanılır ve 'Kurucu Babalar' olarak adlandırılır.
AKP zihninde bir tür 'ATATÜRK' sendromundan kaynaklanıyor bu. Bizden de, onun gibi bir ülke kurucusu çıktı, kompleksinin belirtisidir herhalde. 'Yeni Türkiye' kavramı, bunun göstergesidir. Burada bir kuruculuktan çok Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet, cumhuriyetin değerleri ve cumhuriyetin siyasal, ekonomik sosyal kurumlarının yıkılmasıdır ya da son darbedir, anlatılan. Yıkılanların da yerine yeni ve daha etkili bir şey konamadığı için illa bir yasal dayanak ihtiyacıdır, istenen.
Başbakan Davudoğlu daha temkinlidir. O 'Hür başkanlık sistemini (ne demekse) ya da parlamenter sistemi konuşalım' diyerek ardından 'Başkanlık sistemini yasama ve yürütmenin müstakil olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü bir yönetim olarak görüyoruz' diyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın aklındaki başkanlık bu değil.
O, tam yetkili bir başkanlık ve kendisiyle uyumlu çalışacak bir yasama organı ve yargı organı istiyor. Medya da uyumlu olacak, diğer kurumlar da.. Bu günkü ortamda yasama meclisinin çoğunluğu da kendi partisinde olduğuna , yargıda gözünün ve ağzının içine baktığına, günde 10 kez konuşsa naklen yayınlandığına göre, oh ne ala keyif.
Peki, ya yarınlarda, yarınlarda halk, Başkanı ayrı partiden seçse, yasama meclisi ayrı partiden olsa, yasama meclisi bir yasayla yargıyı bağımsız hale getirse, aynı yasada, Başkanın fesih yetkisini de kaldırsa.. O zaman ne olacak? Alttaki küpün çekilmesi olayını yaşayacağız.
Yoksa şu mu düşünülüyor? Başkan ayrı partiden seçilse, yasama meclisi ayrı partiden olsa, hemen seçim iptal eder (bir denemesi 7 Haziran seçimlerinden sonra yapıldı) ,Uyumlu meclis yakalanana kadar seçim devam mı ettirilir?
Daha Cumhurbaşkanı iken, Kaymakamlara, 'gerekirse mevzuatı bir kenara bırakın' , bir başka konuşmasında, 'Biz mevzuat amcayı bir kenara bırakmasaydık bu işleri yapamazdık' diyen biri, tam yetkili başkan olursa, seyreyleyin gümbürtüyü...
Başkanlık, Parlamenter sistemin karşıtı bir siyasal sistemdir. En iyi uygulamasını ABD'de bulmuştur. Başkan başında simgesel bakanların bulunduğu 11 bakanlığı doğrudan yürütür. Sivil Savunma İdaresi,Milli Güvenlik Kurulu, Bütçe Bürosu öteki yardımcılarıdır.
Yürütmenin başı olarak, ülkesinin en yüksek diplomatı, en yüksek yasa yapıcısı, silahlı kuvvetlerin başkomutanı ve partinin başkanıdır. Son kararları başkan alır ve bu yetkilerini devredemez. Senatonun onayından geçen yüksek memurları, büyük elçileri atar (16.500 kişiyi ABD yönetim yapısı içinde başkan atar.), antlaşmaları onaylar, savaş ilan etmeden askeri harekat emri verebilir (Kore, Vietnam savaşı gibi), yasaları veto hakkı vardır.
Ne kadar iştah açıcı bir güç değil mi? Ama aslında öyle değil, ABD başkanı Temsilciler Meclisi ve Senato ile tam bağımsız yargının kıskacı altındadır. Her istediğini istediği gibi yapamaz, hatta konuşmaları bile denetim altındadır. Ben yaptım oldu, ben ne dersem o yoktur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD başkanının yetkilerini istiyor bu doğru, ama önünde hiç bir kısıtlayıcı güç ya da engel istemiyor.
Tabii AKP'nin nasıl bir 'başkanlık modeli' önereceği henüz belli değildir. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu güne kadar ki tavrı, konuşmaları, yaptıkları ve 'ah-ah' ları dikkate alınırsa ABD tipi bir başkanlık hayal bile edilmiyor..
O zaman, Güney Amerika, bazı Afrika ülkeleri.., yok bunlar da istenmiyor. Türk tipi (ne demekse) belki Türki Cumhuriyetler tipi bir başkanlık. Öyle görünüyor.
Okur yazar olmayan babalarımız, analarımız o cahilliklerine rağmen bize, 'evladım tüm paranı aynı cebine koyma' derdi. Başka büyüklerimiz de, 'yumurtaların hepsini aynı sepete koyma' diye öğüt verirdi. Bir musibetle karşılaşmadan bu öğütleri aklımızda tutarsak kanımca zararlı çıkmayız. Ne dersiniz?...