Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete
Bu günkü durumumuza ne kadar uygun bir söz. İçinde bulunduğumuz devlet yönetimi, yönetimi elinde tutan ve mutlaklaşma isteğiyle, gözü kararmış, bir dediği bir dediğini tutmayan, her şeye ve herkese düşman bir anlayış. Koca bir ülkeyi döne savrula yokoluşa , yokoluşun kaçınılmazı olan bir karadeliğe doğru hızla götürüyor.
Kaçınılmaz sonu görenler ne yapıyor.
Sözü varsa söylüyor, yakın çevresini dostlarını tartışarak uyarıyor.
Yazma yeteneği varsa bulduğu her platformda uyarısını yapıyor.
Gerekirse sokağa çıkıyor.
Bu çabayı gösterenler çok, hele bir de örgütlü bir hareket olursa, şaşılacak kadar çok olduğumuz görülecek.
Her yerden fışkırıyor aydınlık özlemi.
Liseler, belli bir misyonla gelen müdürlerini hiçliyorlar. Kabusları oldu, yaşamından taviz vermek istemeyen gençler.
Yarım kadınlar döküldü sokağa, onlara göre çok sayıda tam kadında, yanlarında.
O kadar saçmalıyorlar ki, neredeyse cami avlularında şehitler dirilip, 'susun ey yalancılar, sizsiniz terörü savunan' diyecekler.
ABD'den, Muhammet Ali'nin yumruğunu yiyip, kös kös dönünce sanki yüreğimizin yağı eridi. Heba olan milyonlarca liraya rağmen.
Ülke içindeki AKP yargısının rezil halinden, umudu ABD'li savcı Bharara'ya bağlamak da cabası.
Tüm bu umutlu gelişmelere karşın, sözün yetersiz kaldığı anlar var.
510 şehit, Ankara, İstanbul, Suruç ve Diyarbakır patlamalarında ölen yüzlerce insanımız. Teröristte olsa ölen 7000 kişi sözleri anlamsız kılıyor.
Sur'u, Nusaybin'i, Şırnak'ı, Yüksekova'yı görünce sözün, yazmanın ne anlamı var.
Çok kişi dava açılacağını, ceza yiyeceğini bile bile dayanamayıp söylüyor, yazıyor.
Ne zor.
Sözleri defalarca eleyerek kullanmak. On kez kontrol ediyoruz yazdığımızı.
Nedir bu çektiğimiz, binlerce yıldır başımıza çöreklenmiş, tıksırıncaya kadar doyurmamıza rağmen doymayan dengesiz hırslar.
İş bulamayan milyonlarca eğitimli genç varken, iş bulunacak yeni iş yerleri yaratılmazken kendi ikballeri için milyarları çar çur ederek, hala beni başkan yapın, sizi uçurayım ifadeleri.
En ağır sözleri söylemek istese de gönül susuluyor.
Allah adına, din adına, peygamber adına söylenen yalan sözlerle aşağılanan, yok sayılan anamız, bacımız, kızımız, yarimiz...
Hangi sözün hükmü geçer, hangi söz boğar ki bu densizliği.
Söylenecek o kadar çok söz var ki, bu ülkede milyonlar en kahredici, en yakıcı sözlerini yutkuna yutkuna içlerinde tutuyor, bilesiniz.
Sözünü söyleyemeyenlerin utancı, o sessiz öfke, bir yanardağa dönüşüyor....
Patladı patlayacak, aman ha...