Bir kibrit daha yanmasın

Bir yılbaşı gecesiydi. Hava çok soğuktu. Lapa lapa kar yağıyordu. Akşam olmak üzereydi. Dışarıda başı açık, yalın ayak küçük bir kız yürüyordu. Sabah evden çıkarken ayağında annesinin eski bir ayakkabısı vardı. Ama ayakkabılar büyük geliyordu.
Karda yürürken düşürüp kaybetmişti. Şimdi küçük kızın ayakları soğuktan morarmıştı. Elindeki kibritleri satmaya çalışıyordu. Ama sabahtan beri bir kutu bile satamamıştı.
Soğuktan donmak üzereydi. Karnı çok acıkmıştı. Evlerden mis gibi yemek kokuları geliyordu. Küçük kız, kibrit satamadığı için eve gidemiyordu. Çünkü babası çok kızacaktı. Bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev. Sanki gürül gürül yanan bir sobanın alevi ile ısınıyordu. Kibrit birden söndü.
Bir kibrit daha yaktı. Kibritin ışığı duvarı aydınlattı. Duvar birden kayboldu sanki. Şimdi evin içerisi görünüyordu. İçeride bir sofra kurulmuştu. Sofrada nar gibi kızarmış bir hindi duruyordu. Tam elini uzatıp kızarmış hindiyi alacağı sırada kibriti söndü. Küçük kız o an karşısında tekrar karanlık duvarı gördü.
Kız bir kibrit daha çaktı. Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuştu. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.Ağacın güzelliği karşısında açlığını ve üşümesini unuttu.Ağaç birden ortadan kayboldu. Ağacın kaybolduğu yerde pırıl pırıl yanan yıldızlar duruyordu. Hemen bir kibrit daha yaktı küçük kız. Bu kez kibritin alevi daha fazla aydınlatmıştı etrafı. Bu aydınlığın içinde büyük annesi belirdi.
Büyük annesi sevgiyle, güler yüzle duruyordu karşısında.
- Büyük anne! Diye bağırdı. Beni de götür büyük anne! Biliyorum, o sıcak soba, nar gibi kızarmış hindi, o güzel ağaç gibi sen de gideceksin.
Kibritin alevleri küçülmeye başlayınca aceleyle kibritleri arka arkaya yakmaya başladı. Çok sevdiği büyük annesinin gitmemesi için yalvarıyordu. Alevlerin içinde büyük annesi daha da yaklaşmıştı.Kollarını küçük kıza uzattı.
Bir kibrit daha yaktı küçük kız. Ortalık gün gibi aydınlanmıştı. Büyük annesi hiç böylesine güzel görünmemişti gözüne. Onun sevgi dolu yüzü bütün acılarını unutturuyordu. Elinde kalan son kibriti de yaktı.
Bu sırada büyük annesi kollarını uzatarak onu kucağına aldı. Küçük kız birden rahatladığını hissetti. Artık ne soğuk vardı, ne de açlık.
Ertesi sabah oradan geçenler kibritçi kızı ölü bulmuşlardı.
Oturduğu köşede incecik şalına sarılmıştı. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Görenler onun soğuktan donarak öldüğünü anlamışlardı.
Kibritçi kızın önünde yanmış kibritler duruyordu.
Zavallı kızcağız! Kibritleri yakarak ısınmak istemiş, diyorlardı.
Ancak hiç kimse, onun gördüğü güzel hayalleri bilmiyordu. Küçük kız, çok sevdiği büyük annesine kavuşmuştu.
Yukarıda anlatılan birçoğumuzun bildiği Andersen Masallarından Kibritçi Kız Masalı.Oysa çevremizde bu masaldan hemen hemen her gün bir tane yaşanıyor.Binlerce masallar oluşuyor.Kimsenin haberi olmadan kaybolup gidiyor çocuklarımız.Beyazıt Meydanına doğru yürürken cadde üstüne akşam karanlık çökerken dizilen çocukları gördüm.Yaş ortalaması iyice aşağıya çekilmiş.4 yaşında 5 yaşında kibritçi kız edasında onlarca çocuk kaldırımlarda.Kimisi kağıt mendil,kimisi tartının yanı başında.Üşüyen ellerini yanı başındaki bir çocuğun koltuğunun altında ısıtmaya çalışan küçük bir kız çocuğu.Bir kaç metre ötede soğuktan burnu kıpkırmızı olmuş üzerinde incecik elbiselerle duran başka bir çocuk.Düzenli olarak konulmuş birkaç metre aralıklarla cadde üstünde duruyorlar.Her biri ayrı bir şey satıyor.Kışlık kıyafetlerle zor durduğumuz havada.Onlar yazlık elbiseler ile kaldırımlarda.Onlarca. Andersen Masalı yanı başımızda.Hem de umarsız bakışlarımızın arasında.Yeni ve tertemiz bir yıla girdik.Yepyeni umutlarla,hayallerle.Çoğumuz belki de kırık bir kalple.Her yılbaşında ayrı bir hüzün çöker yüreğime.Kalbimin üşüdüğünü hissederim.Kibritçi kızın masalını hatırlarım.Kimsesiz çocukları. Yamalı kıyafetleri, çorabı yırtık, üşüyen ayakları.Soğuktan elleri çatlayıp kanayan minnacık elleri. Onları sokaklarda bırakan umarsızları. Çocukları nasıl harcadıklarımızı. Bir çoğumuzun sofrada israf ederek tükettiğimiz yiyecekleri ve onları bulamayanları. Beğenmeyip giymediklerimizi,giyemeyenleri.Yılbaşı çılgınlığındaki tükenenleri.Tükenmişlikleri.İnsanlığın tükenmişliğini.Kaybolup giden bize ait değerleri.Her şeyden önce giden çocukları.Sahiplenemediğimiz çocukları. Peyami Safa'nın dediği gibi 'Şu yılbaşı gecelerini anlayamıyorum. Sevinecek ne var? Evvela her şey tersine; dünya ve insan bir yaş daha ihtiyarlıyor, kinat bir yıl daha eskiyor, buna 'yeni sene' diyorlar. Herkes ölüme bir yıl daha yaklaşıyor, buna seviniyorlar, hayatın bir parçasını kaybetmek hoş bir şeymiş gibi hep birbirlerini tebrik ediyorlar'
Ben sevinemiyor, eğlenemiyorum. Bir kibrit daha yanmasın. Bir çocuk daha kaybolmasın. Bir Kıyasettin daha gitmesin. Güzel anlarımız ve yarınlarımız üzerimizden eksik olmasın. Sevgi ile kalın.Yeni yılda mutlu ve umutlu kalın.

vanhaber, van, haber, van haber

vedat yazıcı, yılbaşı gecesi, eğlenmek

Bakmadan Geçme