Bir Kış Güzellemesi…
Yunus Türkoğlu yazdı...
Merhum hacı Recep Eryılar anısına.
Bir kış güzellemesi anlatmak için hangi kapıdan girmeli bu karlı şehre? Bizleri buyur edecek ya da ömrünü feda edecek bir giriş bulmalı!
Günlerden Pazar veya Perşembe olsun hiç fark etmez, burası gönüllerin harman olduğu diyardır demeli.
Cenk meydanlarına buyur edileceğimiz, Çaldıran Ovası'nın şanlı tarihini okuyabileceğimiz kitabın sayfalarını çevirmek gerek.
Bize üç-beş bina veya bir-iki çeşme yetmez. Soğuk akan nehrine, karlı dağına, sert rüzgârların estiği ovasına doğru yola koyulmalıyız mesela.
Birkaç manevi durak bulmalıyız. Ata yadigârı ne varsa kavuşmak için aramalyızı.
Soğukta üşüyen fakirin evini bulmalı, sobasını tüttürüp, karnını doyurmalı. Meczubun halini sorup derdini dinlemeli, hayvanlara şefkat edip, yemlemeli…
İki akarsu arasında kalan bu şehri; dere, tepe gezmeli. Satır aralarında; Merhum Faytoncu Sülo'nun atlarının nal izlerini Maraş Caddesi'nin karlı zemininde aramalıyız mesela.
Donmuş bir nehrin buzlarının altında oynaşan balıkları seyretmeliyiz.
Kerpiç bir ev bulmalı toprak damını doyasıya süpürmeli, sekavülü çiçek diye yakamıza iğnelemeliyiz mesela!
Bulgur aşını sıcak sıcak kaşıklamalı, karda tipide erik ağacının dalında üşüyen serçeye ibibik nerde? Diye sormalı, daha sonra Emek Sineması'nda siyah-beyaz bir Türk filmi izlemeliyiz mesela…
Bir vakit ya Van Kale'sinin duvarına yaslanmalı ya da Horhor suyuna nazar etmeli.
Evvelde neyse insan bu şehirde de evveli yaşatmalı.
Bir kartalın kanadına tutunup Artos Dağı'na konmalı, seyran eylemeliyiz ovada kurulmuş kudret sofrasını tefekkürle.
Bizi yoran her şeyi terk etmeli gök kubbeyi uzun uzun seyretmeliyiz mesela.
Bu şehrin sıra sıra dizilmiş sokaklarında, binlerce insanın gidip geldiği caddelerini gezmeli. Seyyah olup bu şehrin dört mevsimini ayrı ayrı görmeli. Sonunda karlı soğuk kış mevsiminde durmalı. Dört tarafını kaplayan karları bir belgeselden değil, ayaklarımızı üşüten karların tozuyla hissetmeli.
Çayların, derelerin kapısını çalmalıyız sabah seher yeliyle mesela.
Minarelerinden saba makamında okunan salaları dinlemeli içlenip ağlayarak...
Karlı, soğuk ve uzun kış gecelerini fırsat bilip teheccüd namazı kılmalıyız, sabahları sise bürününce Atatürk Lisesi yollarında karlara batıp çıkmalıyız keyfince.
Son atlı kızaklar Flamingo zarafetinde önümüzden süzülüp geçerken sefasını sürmeliyiz hasretle.
Yüksek makamlara gelmiş iyi insanları arayıp bulmalıyız; üşenmeden, yorulmadan, bıkmadan.
Rahmetli Koçero'nun kahvehanesinde bergamot kokulu bir çay içerken buğulu camları silip Maraş Caddesi'ni izlemeli ve lapa lapa yağan karın tadını çıkarmalıyız mesela.
Gece ayaza çalınca hece vezniyle bir sevda şiiri yazmalıyız mesela…
Kuşluk vakti parlayan karların üzerine “Seni seviyoruz, sana muhtacız, Ey Allah'ın Resulü!” diye yazmalıyız.
“Ölüm, ehli iman için bir terhis tezkeresidir. Âlem-i faniden, âlem-i bakiye sevkiyattır.” Sözünü unutmamalı.
Van eşrafından imanlı bir beyefendi Hacı Recep Eryılar göçtü ukbaya, komşu olur inşallah Peygamber Efendimiz'e-sallallahu aleyhi ve sellem- Amin.
Akköprü Mezarlığı'na gidip karlar altında yıllardır yatanlara “haliniz nicedir?” Diye sormalıyız mesela.
Arvas yollarında Sofu Baba ile Hızır -aleyhi selam- karlar içinde sohbet ederken, damlayan kandil yağından biten takva çiçeklerini dermeliyiz mesela.
Kar, ayaz ve soğuktan korkmayıp, sabah namazına camiye gitmeliyiz mutlaka. Bize bir vakit yetmesin, en iyisi beş vakit cami yollarını aşk ile yürüyelim Ferman Allah Teâlâ'nındır diyerek.
Sağlık ve sıhhatiniz daim olsun. Hoşça kalınız…