Bizim türkülerimiz
Anası seslendi: 'Açma oğlum, açma o kadar radyonun sesini.' 'Nedenmiş o, hani sen demiyor muydun türküler bizim ninnilerimiz gibidir diye.'
Anası seslendi:
"Açma oğlum, açma o kadar radyonun sesini."
"Nedenmiş o, hani sen demiyor muydun türküler bizim ninnilerimiz gibidir diye."
"Ama oğlum bak ortalık yas yeri. Onlarca insanımız hayatlarından olmuş İstanbul'da. Sen yine de kapat radyoyu yakışık almaz insanlar yas tutarken radyo açmak."
Suratını döküyor çocuk, sitemkar bir sesle:
"Zaten türküler sabahtan beri hep yanık. Oyun havası değil ki." Diyor, anasının uyarısına uyup radyoyu kapatıyor.
Doğru demiş annesi, küçük oğlana:
"Türküler bizim ninnilerimiz gibidir."Diye.
Söyleyemediklerimizi, açıklayamadığımız düşüncelerimizi, sevdalarımızı, içimizi yakanları hep türkü edip dökmüşüz ortaya.
Küçük oğlanla, annesi arasında geçen konuşma alıp ilk gençlik günlerime götürüyor beni. Shaplorens marka teybimize taktım mı Rahmi Saltuk, Neşet Ertaş, Livaneli kasetlerini, küçük bahçemizi konser yerine çevirirdim.
Teştin (leğenin) önünde çamaşır yıkayan anam kulak kabartırdı türkülere… Sonra da:
"Konu komşuyu rahatsız etme, azalt sesini teybin oğlum."Derdi.
Bir keresinde Rahmi Saltuk'un sesinden Drama Köprüsü türküsünün sesini dinliyorum.
"Mezar taşlarını koyun mu sandın
Adam öldürmeyi oyun mu sandın Hasan "
Anam kulak kesilmiş türküye… Devam ediyor türkü:
"Anadan geçilir Hasan
Yardan geçilmez."
Anam teştin başından doğrulup, sabun akan ellerini beline koyarak ve kaşlarını çatarak:
"Hah sen de belli ettin kendini! Ne demek anadan geçilir, yardan geçilmez oğlum. Bu türküyü sevmedim başkasını dinleyelim." Diyor.
Anlatıyorum anama türkülerin ruhunu. Nasıl ortaya çıkıp, kuşaktan kuşağa dillendirildiklerini… Ama nafile… Asıyor suratını.
TRT Radyoları türküleri yörelerine ve bölgelerine göre ayrıştırarak yayınlıyor. Ne zaman yalnız kalsam kapatıyorum televizyonu, radyoyu açıp TRT kanallarından birini bulup, dinliyorum türküleri. Bazen de Antalya kaynaklı Radyo Umut veya Radyo Akdeniz'den dinliyorum. Her türküde Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Türküler Dolu şiirini anımsıyorum.
Bakın ne güzel anlatmış, ne iyi etmiş… İşte o şiir:
TÜRKÜLER DOLUSU
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.
Yerliyim yerli olmasına
İlmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Van peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.
Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evvelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
İnsancasına, erkekçesine
"Bana bir bardak su" dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Biçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim:
"Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.
Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir defa
Kazım'ın türküsünü dinleyen...
Bedri Rahmi Eyüboğlu