Boş vakit ve sağlığın önemi

Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...

Hadîs-i şerifte buyurulur:

"İki şey vardır ki onlar hakkında insanların çoğu aldanış içerisindedir. Bunlar; sıhhat ve boş vakittir."

EN KIYMETLİ HAZİNE

İnsanoğlu, elinde bol olarak mevcut olduğunu zannettiği nice kıymetli hazine değerindeki nimetlerin çoğu kere farkında olmaz. Onu ziyan eder. Sert kayalara ve çöllere yağan yağmurlar gibi. Bu hazinelerin başında da hiç şüphesiz ki nefes nefes ömürleri eriten zaman gelmektedir. Ne hikmettir ki, elden kaçınca bir daha geri gelmeyeceği hâlde insanlar zamanı müsrif bir şekilde kullanmaktadır. Tıpkı hadîs-i şerifte buyurulduğu gibi:

"İki şey vardır ki onlar hakkında insanların çoğu aldanış içerisindedir. Bunlar; sıhhat ve boş vakittir." (Buhârî, Rikak 1)

Zaman öyle bir kıymettir ki onun değerine dikkat çekmek üzere Cenâb-ı Hak Asr Sûresi'nde; "Zamana yemin olsun!" buyurmaktadır.

Nitekim her şeyi satın almak, değiştirmek, borç alıp, borç vermek mümkündür. Ancak zamanı satın almak, borç alıp vermek ise asla mümkün değildir. Çünkü zaman, herkes için muvakkattir.

Zaman, insana Allâh'ın lutfettiği en kıymetli bir imtihan saatidir. O saat, eldeyken fırsattır. Elden çıkınca ise, ancak nedâmettir. İnsan, bütün yapacaklarını ancak o saatin içinde yapabilir. O saat kaçınca en mahir ustaların bile elleri tutulur artık. Gözler, sadece o saat içinde görür. O saat geçince, her yan kapkara kesilir. Kalpler, o saat içinde çalışır. O saat bitince elektriksiz bir makine gibi donup kalır. Vücutta bütün âzâlar donar, insan sanki sadece etten bir kalıba döner. Dolayısıyla o saati vaktinde değerlendirebilenler, şairin dediği gibi Azrail'e hoş geldin der:

O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,

Azrail'e "hoş geldin!" diyebilmekte hüner… [NFK]

Yine şairin dediği gibi:

Bil ki dünyâda hayat, sâdece bir sâattir,

Sor giden kullara, en faydalı iş, tâattir! [Seyrî]

Öyle ki;

KAZANÇ YÖNÜYLE DÜNYA ÂHİRETTEN HAYIRLI

Ömürlerini nefes nefes en güzel şekilde amel-i sâlihlerle bezeyen Hak dostlarından Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri der ki:

"Dünyanın bir günü, âhiretin bin senesinden daha hayırlıdır. Çünkü dünyanın bir gününde rızâ-yı ilâhîyi tahsil etmek imkânı vardır. Âhirette ise dünyadaki gibi amel-i sâlihler yapıp da kazanma imkânı yoktur. Orada sadece hesap vardır."

Rivayete göre İlyas -aleyhisselâm- Azrâil'le karşılaşınca ürperdi. Bunun üzerine Azrâil -aleyhisselâm- dedi ki:

"-Sen bir peygambersin yâ İlyas, ölümden mi korktun?"

Hazret-i İlyas şöyle cevap verdi:

"-Hayır, ölümden ürkmedim. Fakat hayatımın bittiğine üzüldüm. Çünkü hayatımı ibadetle, tebliğle geçiriyordum. Kulluktan bir lezzet alıyordum. Fakat şimdi kabirde kıyâmete kadar rehin kalacağım. Onun için mahzun oldum."

Görüldüğü gibi peygamberler başta olmak üzere bütün ehl-i irfan, ellerindeki zamanı bir kazanç mevsimi olarak kullanmışlar ve ömrü bu mânâda değerlendirmişlerdir. Nitekim erbâb-ı tasavvuf bu değerlendirmeyi terimleştirmiş ve sofîyi târif ederken "ibnü'l-vakt" yani vaktin, zamanın oğlu, daha açık ifadeyle zamanla bütünleşmiş, zamanın her ânını nasıl değerlendireceğini bilen ve vaktine sahip olan diyerek anlatmıştır.

Demek ki, ömrümüzden ne gitti, ne kaldı, bunu görmek gerek. Yani ömür takvimimizden dökülen yapraklara karşı âmâ kesilmemek gerek. İşte ömrümüzden;

BİR YIL DAHA GEÇTİ…

2019 bitti, 2020 başladı. Bir sene daha geride kaldı. Hayat defterimizden bir sayfa daha eksildi. "Bir yel esip geçmiş gibi" aylar, haftalar ve günler, maziye karıştı gitti. Acaba bize o geçen günler ne kazandırdı?

Bunun muhasebesini güzelce yapmamız lâzım. Şimdi geçen günleri, elimizde henüz fırsat anları varken mahşer terazisiyle tartmalıyız. Tartmalıyız ki, ziyanımız varsa kazanca dönüştürmek için gayret sarf edelim. Büyükler sık sık tekrar etmişler:

"Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz!"

Hazret-i Ömer'in ifadesiyle:

"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Büyük duruşma için hazırlık yapın. Âhiretteki hesap, ancak dünyada nefsini hesaba çekmiş olanlar için hafif ve kolay olacaktır."

Acaba geçirdiğimiz bir seneyi kirâmen kâtibîn ne ile doldurdu? Acaba güzel amellerimiz kabul oldu mu? Acaba imkânımız olduğu hâlde ne gibi mânevî fırsatlar kaçırdık? İhlâsımız ne durumda? Kalbimiz takvâ azığı ile gıdalanıyor mu? Takvâ sahibi olmak için gayret gösteriyor muyuz? Takvâ ile ilgili ölçümüz ne?

Takvâya, Meymûn İbn-i Mihrân ne güzel temas etmiş:

"Kul; "Yediğini ve giydiğini nereden karşılıyor?" diye ortağını gözetleyip durduğu gibi, kendi öz nefsini denetlemedikçe asla takvâ sahibi olamaz."

TAKVÂ NEDİR?

Takvâ, nefsânî arzuları köreltmek, fıtrattaki rûhânî istidatları inkişaf ettirmek; yani fücurdan (Allah'tan uzaklaştırıcı her türlü fiilden) uzak durabilmek, Cenâb-ı Hakk'a yaklaştırıcı her türlü güzel amele yakın olabilmektir. Dîni; bir vecd, heyecan ve muhabbet ile yaşayabilmektir.

Ehemmiyetine binâen Kur'ân-ı Kerim'de "takvâ" kelimesi muhtelif kalıplarda yaklaşık 258 defa tekrarlanmaktadır.

Bakmadan Geçme