ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ DUALARLA ANILDI

Van’da, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 101. yıl dönümü çeşitli etkinliklerle anıldı.

Van'da 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi'nin 101. yıldönümü törenlerle kutlandı.
İlk tören Bardakçı köyünde bulunan Zeve Şehitliği'nde yapıldı. Etkinliğe, Van Valisi İbrahim Taşyapan, Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral İsmail Metin Temel ve Şehit Aileleri Yardımlaşma Dernek Başkanı Ahmet Baki tarafından şehitlik anıtına çelenk bırakmasıyla başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından Vali Taşyapan, şehitlik şeref defterini imzaladı. Taşyapan, Çanakkale'de bir destan yazan şehitler için şeref defterine, “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridirler. Lakin siz anlamazsınız, kitabına mashar olarak bu toprakta yapan ve ruhaniyetleri ile bu anıtla simgeleşen erler olarak burada yatmaktasınız. Anadolu'nun kapısı olan bu topraklardaVatanın serhat kentinden görev yaparken, hain düşman tarafından şehit edildiğiniz ve bayrağı sizden sonra gelenler teslim aldı. Sizden 100 yıl sonrada buralar vatan toprağı olarak bize emanet ve inşallah kıyamete kadarda Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak kalacaktır. ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda öle varsa vatandır.' Mısralarıyla şair bir toprak parçasının milletin en önemli değerlerinden biri olan kutsal vatan toprağına nasıl dönüştüğünü bize özetlemiştir. Namusu, dini ve vatanı uğruna gözlerini kırpmadan canlarını feda eden, kanlarıyla bu toprakları mayalayıp bizlerin vatanı olmasını sağlayan aziz şehitlerimizin huzurunda bulunmaktayız. Çanakkale Zaferi nasıl Türk ve dünya tarihinde bir dönüm noktası olmuş ise aynı şekilde Zeve'de verdiğimiz binlerce şehit de bu mücadelenin Van'daki simgesi durumundadır. Vatanı, milleti ve namusu uğruna canını ortaya koyan şehitlerimizi çok iyi anlamak, hatırlamak ve gelecek nesillere de çok iyi tanıtmak bizlerin en önemli görevlerinin başındadır. Bu toprakları kanlarıyla sulayarak bizlere miras bırakan tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, aziz hatıranız önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhlarınız şad olsun” dedi.
Şehitlik anıtındaki program Zeve Mezarlığı'nda Kur'an-ı Kerim tilavetinin okunması ve duaların yapılmasının ardından sona erdi. Program daha sonra YYÜ Prof. Dr. Cengiz Andiç Kültür Merkezi'nde devam etti. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından askeri bando takımı tarafından mini konser verildi. Program, Çanakkale savaşlarının tarihi ve askeri yönünü anlatan konuşmaların yapılması ile devam etti. Kutlamalar kapsamında düzenlenen yarışmalarda dereceye girenlere ödüllerinin verilmesinin ardından program Çanakkale konulu oratoryonun sahnelenmesi ve resim sergisinin gezilmesi sürdü.
Kutlama programına Cumhuriyet Başsavcısı Savaş Tüzün, YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal, kamu kurum kuruluş amirleri sivil toplum örgütleri temsilcileri, siyasi parti il başkanları ve öğrenciler katıldı.

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE :

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.


Mehmet Akif ERSOY

Bakmadan Geçme