Çift İlişkisinde ''Doyum'' ve ''İstikrar''
Evlilik ya da çift gibi yakın ilişkilerle yapılan çalışmalarda mutluluk, doyum ve ilişkinin istikrarlı olması sıklıkla kullanılan kavramlardır.
Çift ya da evlilik ilişkisine yapılan terapötik girişimlerin geliştirilmesi ve etkinlik değerlendirilmesi sırasında ölçüt olarak alınan bu öznel kavramların yeterliliği konusunda da tartışmalar sürmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalarda çiftlerin kendilerini istikrarlı olarak tanımladığı, fakat evlilik doyumunun eşlik ettiği ve etmediği farklı evlilik tipolojileri saptanmıştır. Yine bağlanmanın değişken olarak alındığı çalışmalarda da doyum ve istikrarın ilişkili olmadığı belirtilmektedir.
Evlilikler, farklı nedenlerle istikrarlı kalabilmektedirler. Evliliğin sürdürülmesiyle ilgili kültürel zorunluluklar, ekonomik, dini yasal nedenler sayılabilir. Örneğin ailenin büyükleri tarafından ayarlanmış evliliklerde, çiftin ilişkiden memnuniyetinin istikrara katkısı oldukça azdır. Batı kültüründe ise evlilik doyumu, zorunluluktan çok, ilişkinin kabulüne dayanmaktadır. İlkinde başarı, istenen rollerin( çocuk doğrulması, cinse özgü rollerin benimsenmesi) karşılanmasına bağlıdır. İkincisinde ise, eşler birbirlerini aşkla ilgili romantik görüşlere göre seçer ve başarı, kültürel beklentilerden daha çok, bireysel mutluluğa bağlıdır. Başarısızlık ise, ya kişinin beklentilerinin artık karşılanmadığı ya da yanlış kişi seçimi nedeniyle aşkın bitmiş olması anlamına gelmektedir. Bu noktada bazı araştırmacılar bir kişinin kendi bildirimi olan öznel 'doyum'' kavramı yerine, bilimsel açıdan daha objektif, dolayısıyla daha kabul edilebilir olan 'istikrar'' kavramını ölçüt olarak önermektedirler. Diğer yandan, araştırılan konuya göre, örneğin evlilik sorunları ve önlenmesi konusunda yapılan çalışmalarda, doyum kavramının çalışması oldukça önemli sonuçlara yol açmıştır. Doyum kavramı çalışırken ilişkide uyumun veya ilişkinin niteliğinin hedeflenmesine göre sorular farklılaşır. Örneğin ilkinde ev işleri paylaşımı, ortak yapılan görevler alınırken; nitelik söz konusu olduğunda '' eşimle mutluyum, iyi bir ilişkimiz var'' gibi maddeler ölçeklerde yer almaktadırlar.
Evlilik doyumuyla ilgili inanç sistemleri ve etkileşim örüntülerine bakıldığında daha olumlu etkileşimin varlığını gösteren etkenler arasında, ilişki kopmalarının daha çabuk onarılması, yakınlık ve güç gereksinimlerinin karşılanması, belirli konulardaki çatışmalara odaklanma, olumlu davranışları mizaç özelliği olarak yorumlama, kabul ve saygı sayılabilir. İyi uyum gösteren çiftlerde, eşlerin davranışlarının duruma özgü olmaktan çok olumlu mizaç örneği olarak yorumlama göze çarpmaktadır. Örneğin, 'eşim çok saygılı bir insandır, anneme çok yardımcı oldu ''bu çiftlerde görüş ayrılığı olsa bile, anlaşmanın, daha çabuk sağlandığı, tartışmanın konuya sınırlı kaldığı, genel eleştiri ve eşi incitmekten kaçınıldığı, tartışmalar sonrası ilişkiyi daha çabuk onardıkları, araya uzun suskunluk dönemlerinin girmesine, somurtma veya duvar örme gibi davranışlara izin vermedikleri gözlenmektedir.
Evlikte doyum üzerinde yapılan çalışmalarda, yüksek eğitim düzeyi, yüksek sosyoekonomik durum,eşlerin ilgi, akıl ve kişilik açısından benzeşmeleri,cinsel açıdan uyum ya da aile yaşam döngüsünün başlangıç ve son aşamalarında olmaları gibi olumlu etkenler saptanmakla birlikte, evlilik doyumunu açıklayan mekanizma tam olarak bilinmemektedir. Kültürel olarak zıtların uyumu konusunda bir inanış olsa da, kişilerin benzer olmalarının çift uyumunu arttırdığı bilinmektedir. Kişiye özgü bilişsel etkenler de evlilik doyumu, uyum ya da ilişki sıkıntısı gibi kavramların öznelliğini arttırmaktadır. Bir öykü görüşmesi çalışması sonuçlarına göre, mutlu evlilikleri olan kadınlar, eşlerinin öfkesini, mutsuz olduğunu bildirenlere göre daha nötr olarak algılamaktadırlar. Sosyal biliş üzerine yapılan çalışmalar 'olumlu eş davranışları '' nın önemini tartışılır duruma getirmiştir.
CİNSİYET, CİNSİYET ROLLERİ VE EVLİLİK
Erkekler ve kadınların farklı şekilde iletişim kurduğu konusunda ortaya atılan varsayımlar vardır. Evlilik uyumunu araştıran çalışmalarda, kadınların erkeklere göre, evlilik sorunlarını saptayarak tartışma, erkeklerin ise evlilikle ilgili çatışmalı konularda geri çekilme eğiliminde oldukları bildirilmektedir. Cinsiyetle ilişkili bir diğer fark, kadınların yüksek düzey istekleri ve olumsuz duygulanımı ifade etmeleri olmaktadır. Bu ilişki biçimi ''talep etme-geri çekilme disfonksiyonu'' olarak bir çok evlilik araştırmalarının sonuçlarında yer almaktadır. Evlilikteki tartışmalar sırasında bir tartışmayı şiddetlendiren olumsuz bir kalıptır ve evlilik sıkıntısı oluşmasında anahtar bir rolü olduğu verilerle desteklenmektedir.
Talep- geri çekilme örüntüsünün erkek-kadın etkileşimine özgü veya herhangi bir ilişkinin karakteristiği olup olmadığını aydınlatmak için aynı cins ve karşı cins çifti olarak yaşayan erkek ve kadınlarda, cinsiyetle ilgili davranışsal farklılıklar araştırılmıştır. Bu geri çekilme reaksiyonlarının cinsiyete bağlı davranışlar olmadığı gözlenmiştir. Ayrıca cinsiyetten bağımsız olarak sıkıntılı eşlerin, sıkıntısı olmayanlara göre yüksek oranda geri çekilme ve saldırganlık düzeylerinin olduğu, bu davranış düzeylerinin eşlerin cinsel yönelimiyle ilişkili bulunmadığı belirtilmiştir. Sonuçta, heteroseksüel evliliklerde, sıkıntının parçası olarak işaret edilmekte olan davranışlar, çiftin cinsiyet içeriğinden bağımsız olarak ilişkili sıkıntının ana parçası olarak durmaktadır.
Bugün için evlilik sıkıntısının bu açık bir biçimde cinsiyetle ilintili bir farklılık olarak gösterilmesinin Batı kültürüne özgü olup olmadığını veya diğer kültürler de genellenebileceği konusu tam olarak bilinmemektedir. Her ne kadar talep-geri çekilme tarzının evlilik sıkıntısının gelişmesindeki rolü batı kültüründe ortaya konmuş gibi gözükse de, bu tarzın kökleri hala belirsizdir. Genellikle talep-geri çekilme tarzında cinsler arasındaki farklılıklar, çatışmalı durumlara erkeklerin verdikleri daha büyük fizyolojik tepkiye, kadınlar ve erkekler arasında toplumsallaşma farkına, endüstriyel-teknolojik topluluklarda kadın ve erkeğe atfedilen farklı güçlere bağlanmaktadır.
Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıkları anlamanın, çiftleri değerlendirirken ve çiftlere girişimde bulunurken bazı önemleri vardır. Her ne kadar araştırmacıların çoğunluğu, cinsiyetle ilgili farklılıkların, biyolojinin kültürle etkileşerek oluştuğunu söylese de bazı araştırmacılar biyolojik bağlarda ısrar ederken, diğerleri de kültürün cinsiyete bağlı sosyalizasyonu üzerine veya cinsiyetler arasında gücün eşit olmayan dağılımına odaklanmaktadır. İletişim davranışı üzerine diğer biyolojik etmenler üzerinde ciddi bir tartışma mevcuttur. Örneğin, mizaç ve duygu üzerindeki araştırmalar, olumsuz duygulanımın dışavurulmasında ve cinsiyete özgü tarzları belirlemede, biyolojik cinsiyetten bağımsız, bir katılımsal etkenin etkisi olduğunu öne sürmektedir. Bazı çalışmalarda, cinsiyet rol yöneliminin strese fizyolojik cevap çeşitliliğinin bir kısmını açıkladığını göstermektedir. Ayrıca evlilik stresine kadınlar ve erkeklerin bireysel davranışsal tepki farklılıklarında sosyo-kültürel içeriğin de araştırılmasına ihtiyaç vardır.
SORUNLU İLİŞKİLERDEKİ ORTAK ÖZELLİKLER
Çiftler terapilerindeki farklı kurumsal ekoller, sorunlu ilişkilerdeki temel mekanizmayı tanımlamaya çalışmışlardır. Son yıllarda bu konudaki klinisyen ve araştırmacılar, alanda araştırma verilerine dayanan tanımlamalar geliştirme, çabasına girmişlerdir. Bu konudaki birikime en büyük katkı kognitif davranışçı terapiden, iç görü yönelimli terapilere ya da nesiller arası ve feminist terapilere kadar birbirinden farklı terapilerin uygulanmalarına teorilerine dayanarak oluşturulmasıdır. Çift ilişkinin istikrarı ve doyum derecesi dikkate alınarak yapılan çalışmaların, ilişkiden memnun mutlu olduğunu belirten çiftlerde saptadığı ortak bulgular vardır. Bu çiftler, hoşa giden davranış sıklığını daha yüksek olumsuz davranışlarla karşılık verme tarzını daha az sıklıkla( sen bana bunu yaparsan ben de daha kötü davranırım…gibi ) saptamışlardır. Memnun çiftler daha iyi iletişim kurmaktadırlar. '' ben '' tümcelerini daha sık kullanıyorlar evlilik doyumu için iyi tanımlanmış bir özellik, evlilik ilişkisindeki olumlu bakıştır. Mutlu çiftler, beraber daha çok zaman geçirir, beraber ortaklaşa eğlenecek daha çok şey yaparlar ve birbirlerine karşı daha olumlu davranırlar. Değişmesini istedikleri davranışlar için tehdit gibi olumsuz bir tarzdan ziyade, daha olumlu bir yol izleyerek etkili olurlar. Mutlu çiftler, eşleri kendilerine olumsuz davransa bile, olumlu karşılık yansıtma eğilimindedirler.
Evlilik geriliminin iyi tanımlanmış bir özelliği de etkili olmayan iletişimdir. Sorunlu konuları tartışırken, bu çiftler birbirlerini eleştirirler ve birbirlerini etkin olarak dinlemekte başarısızdırlar.
Ayrıca birbirinden uzaklaşma ve sorun çözücü olumlu davranışlara girmeme eğilimindedirler. Örneğin, sorunlu konuları tartışırken soruna olası çözüm önermeme eğilimindedirler. Sıklıkla konuyu tartışmayı reddederler veya başka bir odaya giderek, evden ayrılarak, fiziksel olarak etkileşiminden geri çekilirler. Bu işe yaramayan iletişim kalıpları, sorunların çözümlenmemesine neden olur. Sıklıkla aynı konu üzerinde tekrarlayan çatışmaları vardır.
Mutlu çiftlerle karşılaştırıldıklarında, eşleri hakkında daha olumsuz yönde düşünürler. Eşlerin olumsuz davranışlarına seçici dikkat gösterirler ve bu davranışları genel kişilik olarak değerlendirirler. Örneğin sorunlu bir ilişki akşam evde yeterince ilgili olmayan eş '' genel olarak ilgisiz, sevmeyen kişi'' olarak algılanır. Tatminkar bir ilişkide aynı davranış , '' yorgun dinleniyor''olarak değerlendirilebilir. Mutsuz çiftlerde, eş hakkındaki olumsuz düşünceler, benzer bir durumdaki davranışı öngörme daha belirleyicidir. Başka bir deyişle, sıkıntılı eşler, sıklıkla önyargılı olan evlilik ilişkileriyle ilgili öznel algılarına göre tavır alırlar.
Sorunlu evlilik özelliklerinden bir diğeri de ilişki şemasıdır. Zamanla bireyler, eşleri ve ilişkileri ( ilişki inançları) üzerine genellemiş algılar oluştururlar. Mutlu çiftlerin eşlerinin geliştirdiği ilişki inançları veya şemaları, ilişkileri ve ilişkinin hikayesinin olumlu algılanmasıyla belirlidir. Mutsuz çiftlerde ise eşlerin ilişkiye ilgili şemaları olumsuzdur.
Tüm çiftlerin ilişkilerindeki olayları algılama ve hatırlamaları, şemaları ile uyumlu olma eğilimindedir. Başka bir deyişle, mutlu çiftler, seçici olarak ilişkili etkileşimlerini olumsuz olarak algılar ve hatırlarlar.
Bazen eşi değiştirmek sorunlu ilişkilerde bir çözüm olarak görülmektedir. Oysa ikinci ve sonraki evliliklerin sıkıntı ve boşanma oranları ilk evliliklere göre daha fazla saptanmıştır. Eş değiştirmek daha kendine benzeyen birisini sağlasa da , bu yaklaşım ilk çiftin bir zamanlar da başlangıçta benzer ilgili alanları ve hedefleri olduğu gerçeğini göz ardı eder.
Sonuç olarak, eş değiştirmek, ilişkili sıkıntının üstesinden gelmenin evrensel bir yolu değildir. Diğer yandan boşanma sıkıntı verici olsa da, bir çok kişi boşanmadan sonra daha iyi hissettiğini bildirir. Bazen eş değiştirmek, kişinin olumlu, uzun süreli bir ilişki geliştirmesine yardımcı olurken, bazen de eski ilişkide var olan soruları yeniden yaşamasına neden olur. Tanımlanmış olan bu sorunlu ilişki özellikleri, ilişki sorunlarının nedeni mi, yoksa sonucu mudur? Bu özelliklerin hiç biri sadece evlilik sorunu nedeniyle oluşmamaktadır. İlişkiye yönelik olumlu değerlendirme azlığı, iletişim becerileri, eş hakkındaki olumsuz bilişler, ileriye dönük olarak ilişkili doyumundaki azalmayı öngörmektedir.
Genel anlamıyla uzun dönem sağlıklı çift ilişkisi, genel olarak bireyin iyilik haline katkıda bulunan, eşler arasında ortak duygusal ve cinsel yakınlık duygusunu ortaya çıkaran, eşin yaşam stresine adapte olmasına yardımcı olan ve yaşadığı kültürel bağlamda desteklenen ilişki tarzı olarak tanımlanmaktadır. Uzun dönemli ilişkilerin anahtar bir özelliği de değişen yaşam koşullarına uyum sağlamalarıdır. Genç, yeni evli bir çiftin, yıllar sonra çocuklu, orta yaşlı olarak aynı yaşam biçimini sürdürmesi pek olağan değildir. Ortak aktiviteler ve fiziksel çekim, çiftleri bir araya getirirken, etkin iletişim kurma yeteneği, çatışmaları çözme, zamanla paylaşacak ortak aktiviteler geliştirmeye devam edebilme, çiftin ilişkilerinde mutlu olabilmelerini belirler.