Cümbüşçü Aslan Ağabey

Biz yetmişli yılların çocuklarıyız, küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendik, bir avuç sevgi, biraz huzur, bir lokma ekmek ve bir dirhem umut bizlere yeterdi. Defter kenarlarına süs yapar, çizgi romanlar okur, siyah önlük giyer beyaz yakalık ve kolalı manşetler takardık…

Biz yetmişli yılların çocuklarıyız, küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendik, bir avuç sevgi, biraz huzur, bir lokma ekmek ve bir dirhem umut bizlere yeterdi. Defter kenarlarına süs yapar, çizgi romanlar okur, siyah önlük giyer beyaz yakalık ve kolalı manşetler takardık…

Mahallenin çeşmesinden evlere bakraçlarla zernebat suyu taşırdık, büyükler kapıdan girince ayağa kalkar saygı ve hürmet eder yer gösterirdik, onlarla yolda yürüyünce yarım adım gerilerinden giderdik. Günler, haftalar, aylar, mevsimler ve yıllar geçtikçe hatıralar ruhumuzda tatlı anılar olarak kalıyor. Hatırada hatır var, gönül var, biraz iç burukluğu, hüzün, belki biraz gözyaşı belki de şairin dediği gibi "Lale devri çocuklarıyız biz, vaktimiz çoktan geçmiş." gerçekliği var.

Hatıralara çok takılmamak lazım doğru fakat tamamen görmemekte yanlış. Dostluklar eskidikçe kıymetleniyor derler ya işte hatıralarda öyle vakit geçtikçe değer kazanıyor, mesela yetmişler "Nevi şahsına münhasır" yıllardı, istesek de istemesek de özlüyoruz…

O yıllarda teknoloji ile tanışıklığımız yalnızca Sierra radyolar, taş plaklar çalan pikaplar ile birde siyah beyaz fotoğraf çeken makinelerdi, teknoloji ruhumuza, benliğimize ve hafızamıza belirli belirsiz çizgiler atmamıştı, zihnimiz berrak, insanlığımız duru ve dostluğumuz bakiydi.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme