Demokrasinin Gücü -2

'Tarihsel süreç içinde devlet yönetimine getirilenler bilgisizlik,bencillik,hırs, ve üstünlük kompleksiyle yönettikleri toplumu yavaş yavaş çürütüp yozlaştırıyorlar', deyip geçen haftaki yazıyı bitirmiştim, gelin ne demek istediğimi biraz açalım:

Tarihi süreç içinde insanlar bireysel olarak açlıktan, yırtıcı hayvanların saldırısından ve soğuktan korunmanın zorluklarını gördükçe, güvenlik ihtiyacıyla, yardımlaşma duygusuyla güçlerini ve ellerindeki imkanları birleştirerek küçük topluluklar oluşturdular. Bir avın peşinden koşmaktansa ortak akıllarını kullanarak, koyun, keçi, inek, deve, at gibi hayvanları ehlileştirip etinden, sütünden, yününden, derisinden yararlandılar. Yeryüzünün ve gökyüzünün tekrarlanan olguları gözleyip doğanın öğretisiyle toprağı işleyip yiyeceklerini ürettiler en önemlisi saklamayı öğrendiler. Ateşin gücü güçlerini arttırdı. Yavaş yavaş dış duvarlarını kale gibi oluşturdukları evler yaptılar. Bir çok ev kümesini birleştirip kentler kurdular. Bu kentleri yönetmek için birilerini yönetime getirme ihtiyacı duydular. Böylece kent devletleri ortaya çıktı.

Ancak güçlü birileri insanların ürünlerini elinden almak isteyince, zayıf zorbalığa karşı ürününün bir kısmını vererek başka bir güçlüden yardım istedi. İki güçlü zayıfların ellerindekini korumak için neden birbirimizi yorup zayıflatalımki, birlik olup daha güçlü şekilde onları soyalım, bizim için yorulsunlar, biz de zahmetsizce bundan yararlanalım.

Güçlüler soymak, ezmek, zayıflarsa karşı koymak için birleşince acıların sayfaları açıldı. Çağlar boyu büyük acılar yaşandı.

Sömürü, bencillik ve üstünlük duygusu ölçülü olunca refah vesilesi oldu. Kör ve düzeysiz olunca, bir zehir durumuna geldi. Bu da hırsla birleşince, yeryüzünü kasıp kavuran büyük kötülükler ortaya çıktı.

İnsanlar bencillik, üstünlük duygusu taşıyan bu hırslı kişilerden kurtulmak için kent devletlerini kendi seçimleriyle belli süreler için iş başına getirdikleri kişiler eliyle yönetmenin yolunu aradılar. İstediler ki seçtikleri kişiler, hem bireyi çiğneyip geçmesin, hem doğanın yasalarını çiğnemesin, gönlünü sevgiye, ruhunu hak duygusuna kapatmayıp,halkını, kardeş dediğini, komşusunu kırıp öldürmesin.

İnsan insana, halk halka, aile aileye, halk devlete saygı duysun. İşte böyle bir yönetim arzulanıyordu. Halkın İktidarı denen demokrasi bu istekten doğdu.

Demokrasi ilk kez, ilkesel temelde bu kent devletlerinde yöntem olarak kullanıldı. M.Ö. 4. yüzyılda Eski Yunanda Atina kent devleti yöneticilerini böyle seçti. (Kadınlar, köleler, şehir devletinde doğmamış olanlar hariç) 100.000 Atina vatandaşından yaşı 20 nin üstünde olan ve belli miktar vergi veren 30.000 kişi oy kullanabildi. Oysa toplam nüfus 250-300 bindi.

Roma'da yönetim güçlü elitlerin, varlıklı asillerin oluşturduğu senatodaki seçimle belirleniyordu.

İngiltere'de kralın yetkilerini kısıtlayan Büyük Sözleşme'ye (Magna Carta Libertatium) rağmen yapılan seçimde çok az kişi oy kullanabildi. Çünkü temel ilke oy kullanmak için erkek olma, belli oranda vergi verme, okur yazar olmaydı bu da temsili zedeliyordu.

Demokrasi bir değer haline ancak, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız İnsan ve Yurttaş hakları Bildirgesiyle kavuştu.

ABD Anayasası başkanın, Temsilciler Meclisinin ve Senatonun seçimle kurulması ilkesi gereği doruğuna insan hak ve özgürlüklerini sağlayan iç savaşın ardından 1860 da kölelere özgürlük tanınması ve oy hakkı verilmesiyle çıktı. (Bazı Güney eyaletleri 1960 a kadar siyahlara oy hakkı tanımadı.)

Fransa'da devrimden sonra iktidar, halkın seçtiği parlamento ile kral arasında paylaştırıldı.

Birinci Dünya Savaşı sonunda İmparatorluklar, (Avusturya-Macaristan, Osmanlı, Çarlık) dağılmış ortaya çıkan devletler önceleri görece bir demokrasiyi tercih etmişlerdi. 1929 Ekonomik Buhranı, birçok ülkede (İspanya, İtalya, Almanya, Portekiz, Brezilya, Küba, Arjantin, Japonya ve Sovyetler'de) diktatörlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Bizde de Sultanın yetkileri ilk kez 1808 de Sened-i İttifakla sınırlamaya çalışılmışsa da ancak 1876 Kanun-i Esasisiyle oluşan 1. Meşrutiyetle kavuşuldu. İktidar halkın 2 dereceli seçimle belirlediği meclis ve sultan arasında paylaştırıldı. Bir yıl sonra askıya alınan anayasa, ancak 1909 da 2. Meşrutiyetle uygulamaya konuldu.

Birinci Dünya Savaşı sonunda, Mondros Mütarekesiyle ülkenin işgaline karşı Ankara'da halkın seçtiği, temsilcilerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi önce Anayasasını yapmış, kurtuluşu sağladıktan sonra Cumhuriyeti ilan ederek 1924'de Yeni bir Anayasa yaparak demokrasiyi kısmen uygulamaya başlamıştır.

1946'da çok partili yaşama geçerek, demokrasinin gereklerini tamamlamıştır. Demokrasiyi kısıtlama çabaları sonucu değişimi seçimlere bırakmadan, 1960'da yapılan askeri darbe, bir kere demokrasinin nimetini anlayan halkın baskısıyla yeni bir Anayasa ile yeniden seçimlerle işbaşına gelen hükümetlere yerini bırakmıştır. İkinci kez 1980'de yeni bir askeri darbeyle karşılaşan demokrasimiz, gene 1982 de yapılan anayasa ile yeni kurulan partilerle bir kez daha varlığını devam ettirmiştir.

Uzun (yaklaşık 600 yıl)yıllar, birey olmayan, kulluk zihniyetiyle söz hakkı bulunmayan halk, kavuştuğu iktidarı belirleme, hak ve özgürlüklerinin olduğu , kanun önünde eşit olma gibi, kutsal nimetleri tadınca darbelere prim vermeyip, demokrasiyi talep etmesi, demokrasinin gücünün bir göstergesidir. Bu güç, cinin şişeden çıkması gibi halkın eline geçmiştir bundan hiç bir koşul altında taviz vermez.

İçinde yaşadığımız kaos, karmaşa, kan deryasına rağmen, Anayasayı, yasaları tanımayıp fiili durum deyip bize başkanlığı dayatarak bu fiili duruma uygun anayasa isteğinde bulunmak da, gene fiili durumla bazı kentlerde özyönetim ilan edip hendek ve barikatlarla bir başka uygulama da, yasa ve anayasaya aykırı olarak uygulamak, halka rağmen başvurulan bir tavırdır.

Yeni anayasa çalışmaları başladığında bu konular dayatma olarak karşımıza çıkabilir, hatta geliştirilen olaylar nedeniyle yeni bir erken seçim de gündeme gelebilir. Tüm bu zorlama oldu bittiler eminim ki halkın demokrasi bilincine çarpacak, demokrasi bir kez daha gücünü gösterip ülkemizi selamete çıkaracaktır.

Kaynak: VOLNEY/ HAREBELER (okunursa toplumları gelişimi, devletleri ortaya çıkması konusunda aydınlatıcı olur.)

Bakmadan Geçme