Dünyanın en büyük cinayeti, insanlığın yüzkarası Vanda
Van Gölü üzerinde kanat çırpan martıların imdat çığlıkları kulakları sağır ediyor artık. Melekler şehri Vanın yürekli güzel İnsanlarının feryadı artarak yükseliyor. Van'dan Antalyaya , Denizliden İzmir'e, Bursadan İstanbul'a sorumluluk duyan,, canı acıyan herkes Vanda yaşanan cinayetin önlenmesi için çırpınıyor.
Van Gölü üzerinde kanat çırpan martıların imdat çığlıkları kulakları sağır ediyor artık. Melekler şehri Van'ın yürekli güzel İnsanlarının feryadı artarak yükseliyor. Van'dan Antalya'ya , Denizli'den İzmir'e, Bursa'dan İstanbul'a sorumluluk duyan,, canı acıyan herkes Van'da yaşanan cinayetin önlenmesi için çırpınıyor.
Kimse kimseyi yargılayıp suçlamasın!
Vakti zamanında tehlikeyi gören Vanlı kalemler tarihe not düşerek Van Gölü faciası için yazılması gerekenleri yazmışlar, söylenmesi gerekenleri bin kez söylemişler. Ne fayda ki bugünkü gibi o günlerde de çığlıkları, feryatları duyan olmamış. Geçmişte solcusu da, sağcısı da, sırdan ahalisi de bilerek ve anlayarak memleketleri Van'a aşıktı. Hepsinin ortak kimliği “Vanlı “ olmaktı. Memleketlerinin değerleri, sorunları söz konusu olduğunda Vanlı kimliği etrafında bir araya gelerek güç birliği yaparlar, kafa yorarlardı.
Düşünceler kirlenmeden önce banane, sanane yoktu.
Van'a dair hafızamı tazelemek üzere arşivimdeki bazı dergi ve kitapları gözden geçirirken dostum Muzaffer Özkan'ın 1992'de İstanbul'da çıkardığı, yurdun dört bir yanındaki Vanlılara özveriyle ulaştırdığı, Van'dan yazı ve fotoğraflarla benimde destek olmaya çalıştığım aylık Van'ın Sesi Dergisi'nin sarı kapaklı 1. sayısı karşıma çıktı. Derginin sayfalarını çevirirken Atatürk Lisesi Felsefe Öğretmeni rahmetli Hamit Necmettin Yazıcı, namıyla ünlü Komünist Neco Hoca'nın “ Van'ı bilmek ve anlamak “ başlıklı makalesi gözüme ilişti. Bilgi küpü Necmettin Hoca'yı saygıyla anarak Van Gölü kirliliğini ele aldığı makalesini yıllar sonra bir kez daha okudum.
Derdimiz, gündemimiz Van Gölü olunca o yazıyı köşemize taşımak farz oldu.
Van üzerine bilgi birikimini keyfi yerinde olduğunda edebi ustalığıyla yazıya döken söz ve yazı erbabı Necmettin Hoca, dergideki ilk makalesinde Van'ı anlatarak Van Gölü'nün kirlenmesine değiniyor.
Van'ın tarihteki önemine vurgu yapan Necmettin Yazıcı, girişte şöyle diyor: “Bazı kentler var ki, tarihe mal olmuştur. Bir Roma, bir Bağdat, bir İstanbul, bir Paris buna en açık misal olarak gösterilebilir. Bizim şirin Van'ımız hiç de bu şehirlerden küçük ve önemsiz değildir. Urartular, Asurlular, Keldaniler, Persler be Medler'den sonra sırası ile Bizanslıların Selçukluların ve nihayet Osmanlıların en önemli merkezlerinden biri idi. Van Osmanlı için büyük bir sancaktı. O kadar büyük idi ki Muhteşem diye nitelenen Kanuni Sultan Süleyman, Fransa kralına yazdığı meşhur mektubunda Van'dan bahsetmek ihtiyacı duymuştu.”
Yazıcı, Van'ın sadece Kanuni Sultan Süleyman bahsettiği için önemli olmadığını, Allah'ın lütfünü esirgemediği için de önemli bir belde olduğuna dikkat çekiyor.
Edremit'in bir dönem, kenti üzen siyasi kararla isminin değiştirilmesine (Sarmansuyu) ve göl kıyısında kurulan Çimento Fabrikası'na tepki göstererek Edremit'e dayatılan ismi asla kabul etmeyeceğini, öğrenmeyeceğinin altını çizerek şirin ilçenin Edremit isminin geri verilmesini isteyen Necmettin Hoca, bugün birçoğu yok olmaya yüztutan, yaşatılması için YYÜ Ziraat Fakültesi ve Tarım İl Müdürlüğünce sahiplenmeyi bekleyen Van'ın yerli meyve türlerinin isimlerini sıralayarak şöyle devam ediyor:
“O beldeki (Edremit) insan hafızasının alamayacağı kadar güzel bir beldedir. Benim çocukluğumda Adana, Mersin meyvesi bilmezdik. Edremit bize bakın kaç çeşit meyve verirdi: “Pamuk elma”, Hasan elması”, “Cebe girmez elma”, “Gelin elması”, “Aslik elma”, “Cikko”, “Turş elma”, “Beyat erik”, “Kayısı erik”, “Kışlık erik”, “Hüsnü erik”, “Beyaz hanım eriği”, (Van'da kayısıya erik, eriğe Alça derler) Şimdi bunların tek bir örneğini bulmak zordur.”
Necmettin Hoca ilgililere sitem ettiği yazısında Osmanlı saltanat arabalarının (Payton) ve ziynet eşyalarının Van sancağından temin edildiğini, Arabacılığı Müslümanların, ziynet eşyalarının ise Ermenilerin yaptığını anlatıyor.
Van Gölü'nün hoyratça kirletildiğine dikkat çekerek kurtarılması için feryat eden Necmettin Yazıcı: “Van Gölü çevresinde, şu anada belediyeler birliği oluşturulmamış, oysaki GAP Belediyeler Birliği daha GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) oluşturamadan kuruldu. Dünyanın en büyük cinayeti, insanlığın yüzkarası, Van'da sergileniyor. Sadece Van ilinde günde 600 bin metreküp, pis su ve fosseptik Van Gülü'ne akmaktadır. Çevre ilçeleri ve yerleşim birimlerini hesaba katarsak bu 1 milyon metreküp eder. İnsana, Tanrı'ya, doğaya, inanan ve zerre kadar vicdanı olan her insanı bu facianın önlenmesine çağırıyorum” diyor. Bu çağrının üstünden 24 yıl geçmiş. Göl acımasıca kirletilmeye, gönlümüz kırılmaya endişelerimiz artmaya devam ediyor.
Van Gölü için çağrıda bulunan Yazıcı, yazısının devamında bakın neler anlatıyor:
“Tarihte çok katliamlar görmüştür. Van Gölü ve çevresindeki cinayetler hiçbir katliamı aratmaz. Reşadiye ormanlarına ne oldu? Edremit'in “ Karga Cevizi”, “Gelin Kirazı” ne oldu? Göldeki balıklarımızın rengi neden değişti? Birici Cihan Harbi öncesi Ernis'te (Ünseli) havyar imalatı vardı. Moskova pazarlarında bile “ Alburonıs tariki” diye bilinen Van Gölü balığının havyarı en makbul havyar olarak biliniyordu. Peki, ne oldu bizim balıklara ve havyara? Van'ın unutulmaz üzümü ne oldu? Hacı Bekir semtindeki şaraphaneler. Dünyanın en güzel şaraplarını imal ederdi. Üzüm ise bir damak lezzetçisi için (Gurme) bulunmaz bir örnekti. Peki, ne oldu bizim nimetlere? Ayrım yapmadan suçluyorum: Bunlar büyük usta Ahmet Arif'in tabiriyle; Bunlar, Engerekler ve çiyanlardır/ Bunlar, Aşımıza, ekmeğimize Göz koyanlardır. Yirminci asır bitmek üzere. İnsan doktrine sığmaz diyen Veysel Öngören abime selam sarkıtarak diyorum ki: ” Gelin şu doğa harikası Göl'ü kurtaralım. Bunun için ne lazımsa feda edelim. Feda edeceğimiz şeyler ideolojimiz olsa bile…” Bu hususta ilk görev yeni belediye başkanımız Mesut Öztürk'e düşmektedir. Kendisi yetiştirdiğim daha doğrusu okuttuğum en iyi öğrencilerimden biridir. İnanıyorum ki feryadımı duyar.”
Van ile ilgili yararlı bilgiler paylaşan Necmettin Hoca, makalesinin son satırında “ Edremit'te oturup “Mermit” balığı yedikten sonra Aslik“ elma yemek istiyorum. Lütfen bu isteklerimi kapris kabul etmeyin bunu bana çok görmeyin” özlemini dile getiriyor.
Van Gölü'nün bataklığa dönüşmesini görmeden aramamızdan ayrılan Van'ın insan renklerinden Necmettin Hoca'yı bir kez daha rahmetle saygılıya anıyorum.
Özlemini gerçekleştiremeden fani dünyadan göçen Necmettin Yazıcı'nın feryadını 24 yıl sonra biz de haykırıyoruz: “Gelin şu doğa harikası Göl'ü kurtaralım. Bunun için ne lazımsa feda edelim.”