Edebiyatımızda Satranç Üzerine Yazılan İlk Hikaye

Satrançla hiçbir ilgim olmamasına karşın bir süre önce tesadüfen satrançla ilgili 'Masum Hamleler' filmini izledim. Küçücük bir çocuğun azmi ve kararlılığı bu filmi sonuna kadar izlememi sağladı.

Satrançla hiçbir ilgim olmamasına karşın bir süre önce tesadüfen satrançla ilgili “Masum Hamleler” filmini izledim. Küçücük bir çocuğun azmi ve kararlılığı bu filmi sonuna kadar izlememi sağladı. Bu filmde bazı terimler dışında satrancın felsefesi dikkatimi çekti. Stratejik düşünme biçimi, soğukkanlılıkla, otokontrol ile bir zeka oyunu olarak bilinse de tüm bunlar bana duyguların daha ağır bastığı bir oyun gibi geldi. Başarı arttıkça hırsın arttığı, kaybetmenin insanı saldırganlaştırdığını o esnada kazananın suçluluk duygusu ile karışık zaferi yaşadığını gördüm. Tüm bunlardan sonra satrancın filmi yapılmış bunun için senaryo yazılmış. Peki romanı, şiiri ve hikayesi var mı diye merak ettim. Küçük araştırmalar yaparken elime “İstanbul BİRNOKTA” Dergisi geçti. Aradığım sorunun cevabını bu dergide bulmuştum.

Satranç konusunda yayın dünyasında kitap, dergi ve ansiklopediler çokça yayınlanmaktadır. Edebiyat konusunda bir kitap aradığımızda onlarca yayıncının yayınladığı Stefan Zweig'in “Satranç” kitabı dışında bir esere rastlamıyoruz. Eski Edebiyatımızda şiirlerde satranca çok yer verildiği halde yeni edebiyatımızda yalnızca İlhami Çiçek'in “Satranç Dersleri” kitabı dışında edebiyatımızda başka bir çalışma maalesef yoktur. “İstanbul BİRNOKTA” dergisinin 2019 Ekim ayı sayısında yayınlanan “Satranççının Ölümü” isimli hikâyesi bu konuda bir ilk çalışmadır. Hikâyede felçli ve yaşlı bir insanın huzurevi ortamında satrançla hayata tutunması konusu ustaca işlenmiştir.

Yazar Cahit Çelikel hikâyesinin geçtiği yer olan Edremit körfezinde; Kaz dağlarının eteklerinde denizi gören ve zeytin ağaçlarının içinde konuşlanmış bir huzurevinde yaşamını sürdüren satranç tutkunu felçli Ekrem Bey'in hayata tutunmasını anlatırken, huzurevleri sakinlerinin mutsuzluklarını, yaşlılık ve gençlik üzerine düşüncelerini de anlatmaktadır:

Zamanın, kendisi gibi kocamış çınarlara acımayacağını, fırtınaların önünde yalnızca genç ağaçların, yumuşak, esnek dokularıyla ayakta kalacağını biliyordu ama yaşlıyım diye oyunu bırakacak değildi: Kazanmak için çaba göstermedikten sonra oynamanın ne gereği var? Üstelik satrançta kazanç, hayatın ona bıraktığı tek zevkti. Cevdet Bey gibi Ege Denizi'nin sularında kulaç atamaz, Kaz Dağları'na tırmanamazdı. Böyle düşününce oyuna daha sıkı sarıldı.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Bakmadan Geçme