Film gibi

Her Vanlı ailenin geçmişte trajik bir yaşam öyküsü mutlaka var. Bizim ailemizin yaşam öyküsü de bunlardan biridir. Babamın anılarından birkaçını aktararak ailemiz yaşanmışlıklarından bir kesit paylaşmaya çalışacağım.

Jandarma Çavuşu olan babamın babası Mehmet Siirt'te Şehit düşüyor. Çocuk yaşında yetim kalan babama devlet Şehitlik maaşı bağlıyor. Babam msaşı alacak yaşta olmadığından bulunduğu Gürpınar Çavuştepe'de (Asbaşin) köyünün muhtarı vasi tayin ediliyor. Kız kardeşi Leyla Ermeni çeteleri köyü bastığında kayboluyor.

Diğer Vanlılar gibi 1915 işgalinde babamın amcaları Ahmet, Halil Kerkük'e muhacir (göç) oluyorlar. Diğer amcası Sultan Abdülhamit'in Perde Çavuşu olan Celil ise İstanbul'da vefat ediyor. Celil'in oğlu İhsan (Değirmenci Kör İhsan Gündüz) ile kızı Hediye yetim kalıyor. Hediye muhacirlik sırasında kayboluyor. Yıllar sonra hüzünlü bir karşılaşma sonucu Hediye ortaya çıkıyor.

1910'lu yıllar. Babamın amcası, annemin babası Ahmet Balak Kerkük'te Van muhacirlerinden Sultan hanımla evlenerek Maral, Reyhan, Kafiye isimde üç kız çocuğu oluyor. Diğer amcası Halil Kerkük Türkmenlerinden Aslıhan hanımla hayatını birleştiriyor. Dünyaya gelen çocuklarına babasının isimi Mecit, kardeşinin isimi Celil kızına da Fatma isimlerini veriyor.

Diyardan diyara savrulan ailemiz silsilesini çocuklarına en büyük babaları Mecit, en büyük anneleri Reyhan ile erkek kardeşlerin isimlerini bırakarak yaşatıyor. İsim bırakma ile 4 kuşak ailede 4 Mecit, 3 Reyhan isimi taşıyan aile fertleri oluyor.

1930'lu yıllar. Kerkük'te bulunan Halil ve Ahmet doğdukları özledikleri burnunda tüten memleketleri Van'a dönmeye karar veriyorlar. Kavuşma heyecanı içinde çoluk çocuk yola koyuluyorlar. Cizre üzerinden Diyarbakır'a ulaşıyorlar. Diyarbakır'da Vanlı muhacir ailelerinin misafir edildiği Hasanpaşa Hanında bir süre kaldıktan sonra Bitlis üzerinden Van'a varıyorlar. Van'daki yeğenlerini yakınlarını arıyorlar. Mecit ile İhsan'ı bulan amcalar yeğenlerine kavuşmanın sevincini yaşıyorlar. Babam Mecit amcası Ahmet ile birlikte bir süre Şeyh Reşit Güleşer, kunduracı Hasan Usta ile Hastane caddesinde komşu olarak aynı yerde kalıyorlar.

Dedem Ahmet, babasının ismini taşıyan yeğeni Macit'e babalık amcalık yaparak üç kızımdan hangisine gonlun ısınıyorss onunla evlen; hem oğlum, hem damadım, hem de canım ciğerim ol diyor.Babam annem Reyhan ile evleniyor. Büyük baba büyük anne isimleri amca çocuklarını bu evliliği ile netdeyse bir asır sonra bir araya geliyor. Babam ve annemin üçü kız, dördü erkek 7 çocukları oluyor. Çavuşbaşı Mahallesinde satın aldıkları arsada yaptıkları kerpiç evimizin bahçesi meyve yanında huzur, mutluluk neşe verirken yaşam acısı tatlısıyla filim şeridi gibi akıp gidiyor. Yuarıda isimleri anılan ailemizin hemen hemen bütün fertleri Van'da vefat etmişler, mezararı Akköpür mezarlığındadır.

Hayat mücadelesi başlıyor

Van'da erkeklerin erkek terzilerde, kadınların kadın terzi veya evlerinde kendi kıyafetlerini diktikleri, hazır giyim mağazalarının pek olmadığı 1950'li yılardır. Babam bu dönemde eski Kapalı Sebze Hali (Peynirciler çarşısı) yanında hazır elbise işiyle uğraşıyor. Bugün yangın yerine çevrilen, acı ve göz yaşının hakim olduğu iç savaş yaşayan Suriye'den o yıllar Urfalıların getirdiği İngiliz kumaşı erkek ceket ve takım elbiselerinin yanı sıra, kiloca ağırlığı nedeniyle her insanın üstünde taşıması güç olan genelde ilin eşrafının satın alabildiği diz altına kadar inen çift cepli, kışın soğuktan koruyucu görevi yapan fötrle tamamlanan Sako denilen paltoları satıyor. Güz dönemleri Karayolları işçilerine verilen deri gocukları işçilerden satın alarak alışveriş yapıyor. 1970'li yılların sonuna kadar iş hayatı bu şekilde devam ediyor.

Biz Vanlıyız

Mesleğinin ahengi zamanla değişince babam işini terk ederek Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü'nde işçi olarak çalışmaya başlıyor. Sağlık nedeniyle gittiği Diyarbakır Dağkapı semtinde karşıdan karşıya geçerken bir taksinin çarpmasıyla ayağı kırılarak Diyarbakır'da bir hastaneye yatırılıyor. Ağabeyimle yanına giden annem hastane koğuşunda babamın yatak komşusu genç bir hastanın ziyaretçi yakınıyla sohbet ediyor. Sohbet dostluğa dönüşüyor. Sohbet sırasında annem Vanlı olduğunu belirterek hikayesini ve Van'ı anlatıyor. Kadın Bismilli olduklarını annelerinin Vanlı olduğunu söylüyor. Annen Van'da kimlerdendir, kimi tanır diye soruyor annem. Sonradan akraba çıkacak olan kadın annesinin isminin Hediye olduğunu Van muhacirliği sırasında kaybolduğunu, babasından dolayı devlet koruma altına alındığını, Bismil'de babasıyla evlendiğini çocukları torunları olduğunu belirtiyor. Annem Van'da sizin kiminiz kimseniz yok mu diye soruyor. Kadın annesinin dedesinin isminin Mecit ninesinin isminin Reyhan, babasının adının Celil, amcalarının Ahmet, Halil, Mehmet ve kardeşinin İhsan, olduğunu anlatıyor. Ancak kimin sağ kimin öldüğünü bilmiyor diyince annem gözyaşı içinde kadına sarılarak ben annenin amcası Ahmet'in kızı Reyhan'ım, hasta olan eşimde annenin amcası Mehmet'in oğlu Mecit'tir diyor. Hasta koğuşunda bir süre önce sohbet eden kadınların sarılarak hıçkırıkla ağlamalarına hastalar da refakatçiler de bir anlam vermiyor. Olayı sonradan öğreniyorlar. Tesadüfü buluşmadan sonra annemin, babamın kayıp olan amcasının kızları Hediye, çocukları torunları ile yıllar sonra ailemizi görmek üzere Van'da bir araya gelerek özlem gideriyorlardı. Ailemizde Bismil'e ziyarete gitmişlerdi.. Gelişmeler bu şekilde sürerken sağlığına bir türlü kavuşamayan babam 1980'de, annem ise 1994'de vefat ederek aramızdan ayrılıyorlardı.

ÇOLO REiS

İnönü İlkokulu öğrencisiydim. Okuldan çıkmış babamın yanına gitmiştim. Rahmetli Mustafa Ekinci, Mizbah-Fuat Haltoğlu kardeşler, Muhtar Sabri Akdeniz, Dündar Altaylı, Burhan Sofuğlu, Enver Saraçaoğlu, Tepebaşı Mahallemizin muhtarı Niyazi Dayıoğlu, Orhan Kaptaner, Refik Akay, Suat İlvan ve diğer dükkan komşularıydı. Akşam ezanı ile birlikte çarşıda kepenkler bir bir kapanmaya başlamıştı. Kumaş satılan sokaktaki Kemal Hadanoğlu'nun Aynalı Mağaza denilen iş yerinin önünden eve giderken eli arkasında uzun boylu, iri yarı, kafası büyük bir adama babam, ” Reis bey, hayırlı akşamlar “ diyerek selam verdi. Adam da, “Hayırlı akşamlar, nasılsın iyi misin, benim paltom gelmedi mi?' dedi. Babam da soğuklar bastırmadan geleceğini söyledi. Çocuk olarak beni etkileyen koca adamı merak ederek yolda babama sordum. Van Belediye Reisi Şükrü Köseresioğlu olduğunu, elindeki sakatlıktan dolayı çolaktan gelmenin ifadesi olarak kendisine Vanlıların “ Çolo” dediklerini, elini bundan dolayı sürekli arkasına koyduğunu anlattı. Hayatımda bir belediye başkanıyla ilk defa o zaman babamdan sayrdinde karşılaşmıştım.

Ona Sakın Dokunma

Evimiz çocuk ağırlıklı aile misafirhanesi gibiydi. Gönüller geniş evimiz dardı. Misafir olmadığı zaman sessizlik eksiklik yaşanırdı evde. Özelikle okumak üzere ilçeden, köyden gelen akraba, tanık öğrencilere, memur olarak Van'a atanan tanıdıkların gönderdiği yabancı gençlere rahmetli annem babam özel ilgi göstererek sahip çıkarlardı. Çocuktum. Yakınımızın eşi vefat etmiş çocukları küçük yaşta yetim kalmışlardı. Çocuklardan biri uzun süreli bizde kalıyordu. Oynarken canını acıtacak şekilde bilmeden şaka yaptım. Babam öğrenince sert bir ifadeyle, “Sakın bir daha ona dokunma ” diyerek beni azarladı. Babam onun olmadığı bir gün neden onu inciterek kalbini kırmamam gerektiğini hüzünlenerek usulca derse vererek anlatmıştı. Annem evimizde bizlerle kalmaktan hoşlanan yakınlarımızın çocuklarının başını önce yıkar, onların önüne önce yemek bırakır, sonra kendi çocuklarıyla ilgilenirdi. Babamın yetim bir çocukla ilgili hassasiyetini, kulağa küpe niteliğindeki uyarısını hiç unutmadım.

Fötr Şapka

Van'da eskiden fötr şapka takmak erkekler için vazgeçilmeziydi. Babamın, dedemin de başından fötr şapka hiç eksik olmadı. Zevkle taktıkları fötrü Cumhuriyet caddesinde mağazası olan rahmetli Ahmet Çelik'ten alırlardı. Babamın 3-4 tane farklı fötrü vardı, en kalitelisi kutusunda durdu. O fötrünü takım elbisesi, yeleği, köstekli saat ile tamamlayarak bayram ziyaretine çıkardı.

Kerpiç Kerpiç Üstüne

Babam bahçede uğraştığında, evde iş yaparken kimi zaman Kerkük kaynaklı Diyarbakır'a ait ' Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı/ binayı kurar iken gördüm Leylayı/ Leyla açtı başıma türlü belayı… ' türküsünü mırıldanır, radyoda bu türkü çaldığında hüzünlenerek can kulağıyla dinlerdi. Babam türküyü 1915 olaylarında çocuk yaşta kaybolan halende akıbeti bilinmeyen Leyla ismindeki ablasına duyduğu özlem ile severek dinlediğini anlatmıştı.

Sakızlar Yaşar'ındır

Dükkan komşusu sevdiği, dostu, arkadaşı Mustafa Ekinci hayatını kaybetmişti babam. Dostunu kaybetmenin üzüntüsü içindeydi. Mustafa amcanın baharatçı dükkanın yükü çocuk yaşta olan ailenin tek erkek çocuğu Yaşar'a kalmıştı. Neşeli, rahat olduğu kadar yufka yürekli babam Yaşar'a göz kulak oluyor, onu mutlu etmeye çalışıyordu. Bir gün eve bir kutu sakız getirdi. Evdekilere dağıttı. Çiğnedikten sonra geri vereceksiniz sakın yutmayın sakızlar Yaşar'ındır dedi. Sakızların sonunda ne olacağını bilmeden ardı ardına çiğnedik. Çiğnenen sakızları babamıza veriyor o da birbirine yapıştırarak elleriyle özenerek kendince şekil veriyordu. Bir süre sonra kümese giden babam elinde tavuk tüyleriyle geldi. İlgiyle izlediğimiz sakız uğraşı daha bir heyecan kazanmıştı. El becerisi yeteneği olan babam, yumurta büyüklüğündeki şekillenen sakıza tavuk tüylerini yapıştırınca tatlı uğraşımızdan ortaya canlıymış gibi minyatür sevimli tavuk çıkmıştı. Bizim için çiğnemesi eğlence olan sakızlar, Yaşar için sevimli küçük tavuk olarak mutluluğa dönüşmüştü.

Yarın Babalar Günü

Nerede yaşanırsa yaşansın; savaşlar, savaşın dayattığı göçler, acılar insanlar üzerinde kuşaklar boyu onarılması güç tahribatlar derin izler bırakıyor. Babalar Günü nedeniyle kısa öykü ve anılar ile babamı anmak istedim. Zenginliği neşesi, şakaları gülen yüzü, sermayesi dürüstlüğü; sevgisi ailesi ve dostları; heyecanı Van ve vatan olan, biz çocuklarında büyük emekleri bulunan babamı güzel insanı rahmetle, saygıyla anarken evlatlarına gerçek anlamda babalık yapan, aile sorumluluğunun bilincinde olan bütün babaların Babalar Günü'nü kutluyorum.

Bakmadan Geçme