Giderem Van'a Doğru

Kadim topraklardayım... İran hududundaki Pirreşit Dağı'nın eteklerinde. Pıtağ Ovasının dağa yaslandığı yamaçta kurulmuş köyde... Bu köy benim doğduğum köy.. Şimdi ordayım, Ut'e de. Sonradan Türkçeleştirilmiş ismiyle Beydağı'ında yani.. Benim için üzücü bir haber sonrası geldim...Hem halamın oğlu hem de çocukluk arkadaşım H. Mustafa'yı kaybettik. Onun taziyesi var.. Ne garip, mutluluk paylaştıkça çoğalıyor, acılar ise paylaştıkça azalıyor. Ben de acılı ailenin acısını paylaşmaya gelmişim. Serksaşi, yani başsağlığı için.

Kadim topraklardayım... İran hududundaki Pirreşit Dağı'nın eteklerinde. Pıtağ Ovasının dağa yaslandığı yamaçta kurulmuş köyde... Bu köy benim doğduğum köy.. Şimdi ordayım, Ut'e de. Sonradan Türkçeleştirilmiş ismiyle Beydağı'ında yani.. Benim için üzücü bir haber sonrası geldim...Hem halamın oğlu hem de çocukluk arkadaşım H. Mustafa'yı kaybettik. Onun taziyesi var.. Ne garip, mutluluk paylaştıkça çoğalıyor, acılar ise paylaştıkça azalıyor. Ben de acılı ailenin acısını paylaşmaya gelmişim. Serksaşi, yani başsağlığı için.

Buraya yaptığım yolculuk aynı zamanda çocukluğuma doğru yaptığım bir yolculuk oldu benim için... Hem bir iç yolculuk hem de değişen dünyaya bir dış gözlem. Kendimle, geçmişle asbihaldeyim, gelecekle hesaplaşmada. Etraf küçülmüş sanki. Ya da ben mi büyümüşüm..? Anılar canlanıyor zihnimde. Birini çekip çıkarınca bir diğeri “ben de buradayım, sakın beni unutma beni de” deyip el uzatmada.. Onlarla konuşuyorum “Nasıl unuturum sizi? Beni ben yapan siz değil misiniz?”O kadar çooklar ki, hangi birini seçeceğimi şaşırdım. Ama onlara söz veriyorum, “Sizi hiçbir zaman unutmayacağım” diye. Bu kararı alalı aslında çok olmuş, sadece yerinde yineliyorum, mühkem olsun diye.. Çünkü unutmak ölmek demektir anılar için. Terketmektir. Aslında öyle yaparsan, farkına varmadan terk ettiğin kendinsin.. Anmak ise yaşatmaktır, can vermektir anılara, yazmak ise ölümsüzleştirmek. Yazarsan anıların ömrü seninkinden uzun olur. Sen ölsen de onlar yaşar..

Zaten hayat dediğin nedir ki? Anlar ve anlardan başka? Geçmiş geçmiş, geri getiremezsin, gelecek ise daha gelmemiş olduğu için hükmün geçmez. Şimdiye istediğin gibi hükmedersin. Lakin akıl şimdiyi sevmez, güvenlik arayışı içindedir, asıl duygular şimdiyi sever. Şimdi olsun ister. O anda akıl karşı durur duygulara, olmaz, şu var, bu var diyerek.. İnsan geçmişle gelecek arasında gerilmiş bir iptir, şimdiye hükmü geçen. Geride bıraktığın ipin kalitesi sana bağlı. Geleceği ise cesaretine. İnsan'ı insan yapan geçmişi hatırlamak, gelecekle ilgili hayal kurabilmek değil mi zaten? İnsanın bilinci geçmişe, muhayyilesi geleceğe açılır hep. Ben ikisinin kıskacındayım bugün...

Halamın oğlu Mustafa ve köyün imamının oğlu Emoşo ile yılan avlayıp kuş kovaladığımız yıllar daha dün gibi gelip takıldılar aklımın anı oltasına, lakin çook uzaklarda kaldılar onlar.. "Hey keda bè dünyayı" sözleri kulaklarımda.. Köyün tarihçisi Ahmet anlatıyor habire, ben dinlemedeyim..Sonra dolaşıyoruz köyü.. İşte burası doğduğum yer. Doğduğum ev, taştan ve kerpiçten yapılmıştı, iki katlı, iki odalı, sekili ve avlusu ile çocukluğumun kişilikli sarayı.. Kendine has şahsiyeti ve mimarisi olan ev, bir tarafından yıkılmaya yüz tutmuş... Taşları kayıp gitmiş, kömların ve ahırların duvarlarına karışmış.

Deprem sonrası orada burada parlayan ve bir şeye benzemeyen çatılı evler pıtırak gibi açmış şimdi... Onlar taştan azade, betonun soğukluğuna teslim olmuş çoktan. Ben hep hayret etmişimdir modernleşme denen çarpık yabancılaşmaya. Kürtler modern olmayı nedense hep Türklere benzemekte ararlar, Türkler de Batılılara benzemekte aramış durmuş modern olamayı ve modernleşmeyi.. Geçmişten ve gelenekten kopan bir acayip özenti. Bilimi, üretimi bir yana bırakıp, giyimi kuşamı,yemeyi içmeyi, yapıyı yapılaşmayı taklit ederek.. Oysa geçmişi olmayanın geleceği olur mu hiç?

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme