Gün birlik beraberlik günüdür
Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...
Girmeden tefrika bir millete; düşman giremez.
Toplu vurdukça sineler; onu top sindiremez. (M. Akif Ersoy)
İslam dini gönderiliş gayesine uygun olarak hak ve sorumluluklarımızı belirtmiş, toplum için lazım olan prensipleri ortaya koymuş ve mutlu olabilmemiz için bunlara sarılmamız gerektiğini belirtmiştir.
Dinimiz, fert ve cemiyeti zarara uğratacak her çeşit fiil ve davranıştan bizleri men etmiştir.
Onun bildirdiği, huzur ve saadetimiz için uyulmasını gerekli gördüğü esaslardan birisi de, gönüllerimizi birleştirip, iyiliklerde birbirimizle daima yardımlaşmaktır. Böyle olunca; birlik ve beraberlik içinde olmamız, birbirimizle iyiliklerde yardımlaşmamız dini ve milli bir vazifedir.
"Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz." (Al-i İmran, 3/103)
Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılık çıkarıp anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın! Onlara büyük bir azap vardır. (Al-i İmran, 3/105)
İbn-i İshak "Siyret" adlı eserinde ve başka rivayetlerde bu ayetin Evs ve Hazreç hakkında nazil olduğunu anlatır; yahudilerden birisi Evs ve Hazreç'ten bir topluluğa rastlar. Onların uzlaşmaları ve ittifakları yahudinin hoşuna gitmez. Yanında bulunanlardan birisine yanlarına gidip oturmasını ve "Buâs Günü"ndeki savaşlarını hatırlatmasını söyler. Adam söylenenleri yapar. Böylece toplulukta bulunanların nefislerinde hamiyyet duygusunu canlandırır. Birbirine kızar ve birbirlerine düşerler. Cahiliyye'deki armalarıyla birbirlerini çağırıp silahlarını isterler ve "Harre" denilen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Bu durum Rasulullah'a haber verilince yanlarına gelip onları sakinleştirdikten sonra "Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?" buyurur ve arkasından yukarıdaki ayet-i kerimeyi okur. Bunun üzerine her iki taraf da pişman olur. Barışıp birbirlerine sarılarak silahlarını bırakırlar. Allah ta onlardan hoşnut olur. (Özellikle günümüzde faaliyet gösteren misyonerlerin taktikleriyle çok yakından ilgili bir vakıa… Oysa Allah Kur'an-ı Keriminde:
De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir". (Al-i İmran, 3/99) buyurarak ehl-i kitabı müslümanları dinlerinden birlik ve beraberliklerini bozarak, inançlarından ve Allah yolundan vazgeçirmeye çalışmalarını yermekte; mü'minleri de bu konuda surenin devamındaki ayetle ikaz etmektedir:
Ey İnananlar! Kitap verilenlerin bir gruba uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmağa çevirirler. (Al-i İmran, 3/100))
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz." (Hucurat, 49/10) ayeti ile harcı atılan toplum yapısının;
"..İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın.." (Maide, 5/2) ayeti ile duvarları örülmüş;
(3336)- Nu'man İbnu Beşîr (r. anhümâ) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." [Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).] hadis-i nebevisi ile çatısı çatılmış bir mutluluk sarayıdır.
İnanmış bir toplum, Cenab-ı Hakk'ın emri olan "Birlik ve beraberlik içinde olma ve yardımlaşma" görevini tam bir şuur ve itaatle yerine getirmelidir. Görevini kusursuz şekilde yapan bir toplum, ümit ettiği bütün iyilik ve mutluluklara huzur içinde erişebilir. Asıl mesele, cemiyet fertlerinin birlik ve kardeşlik ruhu içinde olmaları ve bütün iyi işlerde birbirleriyle yardımlaşabilmeleridir. Kendini bilen kimse için hayati önemi haiz bir durumdur. Hatta kişinin kendi nefsine karşı olan görevlerinden bile daha mühimdir. Aksi bir durum "nemelazım" demek olan böyle bir düşünce tarzı toplumların apaçık intiharıdır.
Bir nükte:
Zamanın hükümdarı, ülkesinde ortaya çıkan kargaşa ve kötüye gidiş konusunda ulemanın reisine bir mektup yazarak söz konusu durumun sebeplerini sorar. Reisü'l-Ulema da mektubun hemen arkasına "nemelazım, hünkarım" diye yazar ve mektubu geri gönderir. Hükümdar bu cevaba çok kızar, küplere biner ve alim kişiyi saraya çağırtır;
- Ben sizlere memleket ahvalinin perişanlığına sebep nedir diye sorarım, siz: "nemelazım" dersiniz. Bu ne lakaytlıktır hoca'm der. Hoca, padişahın cevabı anlamadığını fark etmiştir.
- Haşa! Devletlim, der. Ben, cevaba niyetle öyle arz etmiştim. Çünkü sualinizin tek cevabı vardır, o da memleketimizi sarmış olan nemelazımcılık hastalığıdır, der.
(Gemi ashabının, alt kattakilerin gemiyi delmesine ses çıkarmaması ile bağlantı kurulabilir.)
Fertleri birlik içinde bulunan ve iyiliklerde yardımlaşan bir büyük aile yani millet, dünyanın bütün zorluklarını yener. Sosyal hayatta huzur ve başarıyı yakalamanın biricik yolu budur. Bunun içindir ki toplumları yıkmak, onlara hakim olmak isteyen güçler, ilk olarak toplum fertlerinin arasına ayrılık, kin ve nefret tohumları saçarlar. Böylece onların birliğini sarsmaya çalışırlar. Bilirler ki bunu başarırsalar uzun veya kısa bir süre sonra hedeflerine ulaşmış olacaklardır.
İngilizlerin Hindistan'da oynadıkları bir oyun bu konuya ışık tutucu mahiyettedir.
Müslümanlara kurban olarak öküz kesmenin faziletlerini ballandırarak anlatıyor, telkin ve teşvik ediyor; karşı taraf Hindu, inancına göre öküz mübarek hayvan.. Koyun, keçi, deve gibi hayvanları bırakıp illa da öküzü niye kesiyorlar diye Hinduların hamaset damarları kabartılıyor. Bizimkiler kurban bayramlarında özellikle öküz kesmeye çalışınca onlar da domuz kafaları atmaya başlıyorlar camilere.. Cehalet ve aymazlığın neticesi iki toplum yan yana yaşarken amansız düşmanlar oluveriyorlar birbirlerine. Şikayete gelip yardım isteyene göz kırpıp önce Hindu'nun sonra da Müslümanın hakkından geliyor İngilizler. Daha sonra bütün Hindistan İngiliz Genel Valiliği'ne bağlanıyor.. İngilizler daha önce yapamadıklarını iki kesimi birbirine düşürerek rahatça başarıyor, Hindistan'a yerleşiyor, sonrası malum..
Ayrılık ve nifak illetine maruz bırakılan bir toplum bu hastalıktan kurtulmadıkça başka milletlerin oyuncağı olmaktan kurtulamayacaktır. İnsanları birbiri ile çekişen, aralarında güvensizlik ve düşmanlık duyguları yaygınlaşan bir toplumun huzur bulması bir yana varlığını sürdürmesi bile mümkün değildir.
Birlik ve beraberliğin sürdürülebilmesi, milli bünyenin sağlığının , bütünlüğünün korunabilmesi için bütün fertlerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi ve uyanık olması gereklidir. Rabbim birliğimiz ve bağımsızlığımızın simgesi şehit kanları ile oluşmuş ay yıldızlı bayrağımızın altında şu minarelerdeki ezanla mabediyle ilayavmil kiyam bizleri bu topraklarda payidar eylesin.