GURBETÇİ Mİ ZULMETÇİ Mİ?
Faik Kumru yazdı...
Bir gurbetçi akrabam; hem dindr hem de milliyetçi. Her hücresi hamset kokuyor.
Türkiye topraklarına uçakla indi. Havaalanı girişinde, kirladığı araba bekliyordu.
Bavullarını getirip yerleştirdi bagaja. Deposu ağzına kadar dolu, son model arabaya bindi. Oradan da Antalya'ya yelken açtı.
Gelmeden önce rezerve ettirdiği iki katlı lüks villasına yerleşti.
Her öğün, mükellef yemeklerin açık büfe şeklinde önüne geldiği, gözleri kamaştıran bir sofra.
Yedi gün yirmi dört saat yedi içti, zevkini çıkardı. Denizde ve havuzdaki sarı htunların eşliğinde göz banyosunu da ihmal etmeden neşenin doruğuna çıktı.
Tatili bitince de yine kapıda bekleyen, kirladığı lüks otomobile bindi ve doğruca havaalanına gitti. Orada, arabanın teslîmi için nöbet tutan garîbana arabayı teslim etti.
Uçağa bindi ve çile çekmekte olduğu gvur! Avrupa'ya uçtu.
Giderken de 'Memleketiniz bir cennet, kıymetini bilin.' dedi.
Zamnında Avrupa'ya, husûsen de Almanya'ya giden insanlar, oraların güzelliğinden çok bahisler açarlardı. Adlet, sosyal hukuk devleti vesire.
Çocuk sayısına göre 'çocuk yardımı parası' aldıklarından, bir tanıdığım, kendi yeğenini de yanında götürmüştü. Onun üzerinden her ay bu paradan senelerce faydalanmış.
Ama ne yazık ki bu paradan yeğenine pek koklatmamış.
Ne gariptir ki bu kişiler, kendilerini hem dîni bütün bir dindr hem de memleketini çok mu çok seven milliyetçi şahıslar olarak tanıtırlardı.
Öyle ya gvur! parası, her Müslümana! hell. Çünkü oralar drülharp memleketi (savaş yurdu).
Diynetin iki yüzlü müfterî/iftircı müftüleri de öyle söylediği için, bunlar da ne halt yerlerse bu palavraya sarılmışlar yıllar boyu.
İnandığı din ve kadim gelenekleri, hakkın olmayan bu parayı ye, bu sana haram olmaz diyor sanki!
Düştükleri tezada bakar mısınız?
Yaşadıkları yılları bir yalan etrfında severek yaşamış zavallılar.