HALKEVİ VAN'IN SEMBOLLERİNDEN BİRİYDİ
Van'da çevre bizim elimizden tutu... Benzin satışları çok iyi gidiyordu. Sıddık Suvar'ın ortağı bu yaşta bu kadar büyük bir hesabı doğru yapana bir hediye vermek lazım diyerek beni ödüllendirdi. Lise ikiyi Atatürk Lisesi Fen şubesinde bitirdim. Atatürk Lisesi 1'de öğrenciyken Fransız Moliere'nin Cimri ve lise 2'de Kibarlık Budalası oyunlarında rol aldım. Van'ın sembollerinden biri Halkevi idi. Kabataş Lisesi'ne kayıt yaptım. Samatya'da Van Öğrenci Yurdu vardı orada kalmaya başladım. Tayyar Dabbağoğlu yatılı olmam için müdürle görüşmüştü. Zeria Bali öğretmen jeolog olmamı önermeye başladı. Kabataş Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi'nde yükseköğrenime devam ettim. Aklım hep Van'daydı. Çünkü annem ve kardeşlerimi yanıma almak istiyordum. Van'a gitmeye karar verdim...
Röportaj: İkram Kali 3
DÜNDEN DEVAM
Koşullar gereği çocuk yaşata başladığınız ticaret hayatınızda sizi etkileyen unutmadığınız olay oldu mu?
Çevre bizim elimizden tutu. Benzin satışları çok iyi gidiyordu. Bir gün nakliye müteahhitliği yapan Sıddık Suvar geldi ve bende sizden benzin almak istiyorum fakat peşin ödeme yapamam dedi. Askeriyeye nakliye işleri yapıyorum, istihkakımı aldığım zaman borcumu öderim dedi. Bizim o zaman borç verecek bir gücümüz yoktu ama cevap için bir gün vermesini istedim. Akşam Kemal Kurdoğlu abinin yanına gittiğimde Sıddık Suvar'ın borç benzin istediğini ilettiğimde Kemal abi Sıddık Suvar'ın çok dürüst bir insan olduğunu ve borç benzin verebileceğimi söyledi. Borç verecek gücümüzün olmadığını söyleyince Kemal abi biz sana sende Sıddık beye verirsin yanıtını verdi. İstihkakını aldığında hesaplaşmak için arkadaşım Tuncer Akköprü'nün babasının tuhafiye dükkânına çağırdılar bizi. Dayımla veresiye defterimizi alarak gittik. Sıddık Suvar da o sıralar biriyle ortaklık yapıyordu. Şuan rakamı hatırlamıyorum ama yüklü bir alacak vardı. Ben önceden hesapladığım alacağımızı bildirdim. Sıdık Suvar ve ortağı benim verdiğim rakamı not edip defterden tek tek hesap makinesiyle tekrar hesapladılar ve benim rakamı buldular. Sıddık Suvar'ın ortağı olan bey tuhafiye dükkânında arkada bir yere gitti ve elindeki bir kutuyla geldi. Kutuda bir gömlek, kravat, kol düğmeleri ve üstünde ismimin harfleri olan kravat iğnesini vererek, bu yaşta bu kadar büyük bir hesabı doğru yapana bir hediye vermek lazım diyerek beni ödüllendirdi. Bu davranış Van'daki çevre desteğini, dostluğu, esnaflık anlayışını ve insanların güzelliğini gösteren unutmadığım bir anıdır.
Çevre desteği ile ilgili bir başka anımdan da söz etmek isterim. Babamın atölyesinde benzin satmaya başladığımız ilk yıllarda dükkanda birde yardımcımız olmuştu. Şen Gençler Kulübünün futbol maçı vardı. Gidip maçı seyrettikten sonra hemen dükkana dönmüştüm. Şen Gençler Kulübünün başkanı Fikret Akyol abi maçtan dönerken dükkanın önünde bana merhaba dedikten sonra o gün hep dükkanda olup olmadığımı sordu. Sadece maçı seyretmek için ayrıldığımı söylediğimde "ama sen iş sahibi birisisin dükkanı bırakıp maç seyretmeye gitmek olur mu" cevabını verdi. Kulüp Başkanı olarak benim yaşımdakilere futbolu cazip göstereceğine beni futboldan uzaklaştırıp işime konsantre olmaya yönlendirdi Fikret abi. Bilir misiniz tüm hayatımda o günkü maç dışında sadece bir kez futbol maçına gittim; o da Amerika'da idari görevim gerektirdiği içindi.
İş hayatınızda daha sonra ne gibi gelişmeler oldu?
Biz sadece benzinle sınırlı kalmadık. Mazot, gaz, motor yağı, her türlü araç ihtiyacı petrol ürünlerini satarak Dayımla birlikte işimizi genişlettik. Selahattin Kaplanoğlu, Orhan Kaplanoğlu, Ahmet Kaplanoğlu kardeşler Büyük caminin alt tarafında bulunan kuyumcu Çerkez Ali'nin dükkânının yanındaki dükkanda bizim karşımızda BP markalı benzin satmaya başladılar. Ama Orhan abinin başında olduğu dükkanı 3-4 ay sonra kapattılar. Çünkü a tarihlerde petrol ürünlerini alan her şoförün ehliyetini babam verdiğinden herkes ihtiyacını bizden alarak destek oluyorlardı. Hatırladığım kadarıyla daha sonra Beşyol'un başında Mobil açıldı ve ilk pompa oraya geldi. Arkasından Ruşen Altaylı Çarşı Karakolunun alt tarafında Shell, Kemal Kurtoğlu'nun ortağı olan Cevdet Yörük Cumhuriyet Caddesi'ndeki evlerinin yanında pompalı Petrol Ofisi istasyonu açtı.
Severek yaptığınız, para kazanmaya başladığınız işler devam ederken eğitim hayatınız ne oldu?
Babamın vefatı sonrası iş adamı olmak varken annemin yönlendirmesi ve motivasyonuyla eğitimime devam ettim. Ortaokula kayıt yapmak için veli gerektiğini öğrenip Kemal abiye söylediğimde benden iyi veli mi var deyip yardımcı oldu. Ortaokuldan mezun oldum. 1948'de açılmış olan Lise'ye 1956 yılında kaydoldum. Lise ikiyi Atatürk Lisesi Fen şubesinde bitirdim. Fen şubesinde Servet Bilgihan, Nurhan Demirer, Tuncer Edremit, Fikri Ertan, Atilla Göktürk, Selda Kösereisoğlu, Fethi Kutman, Müfit Mirahmetoğlu, ve Nafi Öğüş olarak 11 kişiydik. Bu arkadaşlardan bugün hayatta olanlar: Servet, Nurhan, Fikri, Selda, Fethi, ve ben. Okul yaz tatiline girmeden müdürümüz İbrahim Bey bizlere üçüncü sınıfta fen şubesinin açılmayacağını, edebiyat şubesine geçebileceğimizi bildirdi. Bende edebiyat şubesinde liseyi tamamlayıp iş adamı olarak devam ederim diye düşündüm. Bu düşüncemi Anneme söylediğimde kesinlikle üniversitede okumaya devam etmemi istediğini aksi halde sütünü bana helal etmeyeceğini söyledi. Annem bir kamyon alacak paramızın olduğunu öğrenince petrol işini Dayıma bırakarak bir kamyon almamızı önerdi. Eniştem Suphi Türkoğlu o zamanlar kamyonlarla askeriyeye yük taşıyordu. Annem alacağımız kamyon Suphi Türkoğlu'nun işlerinde çalışırken benim Lise Fen Şubesinden mezun olmam için İstanbul'a gitmemi önerdi. Annem ben eğitimime devam ederken kamyon gelirinin tüm aileyi geçindireceğini düşünmüştü. Bunun üzerine bende babamın vefatından 6 yıl sonra aldığımız kamyonu enişteme emanet edip İstanbul'a gittim ve arkadaşım Cengiz Yeğinaltay'ın da devam ettiği Kabataş Erkek Lisesinde okumak istedim.
Öğrencilik dönemlerinizde sosyal kültürel etkinliklere katılırmıydınız?
Halkevi Van'ın önemli sembollerinden biriydi. Halkevi belediyenin yanında ve çay bahçesinin arkasındaydı. Sonradan bir tarafı Şehir Sineması ön kısmı İl Halk Kütüphanesi olmuştu. İlkokulda ve lisede okurken halkevinde halka açık müsamereler vermiş oyunlar sergilemiştik. Ben İnönü İlk Okulu 5. sınıftayken Çanakkale'den dönen ve sevdiği kızı vurulmuş bulan bir Yüzbaşı'yı canlandırıyordum. Bizleri çalıştıran İstanbul Yeşilçam kökenli bir er'in benim baş rolümü bir Albayın oğlunun ikinci dereceden rolüyle değiştirmesini kabul etmediğim için müdürümüz Kerim Tuncer'den yediğim dayağı hep hatırlamışımdır. Sonra Atatürk Lisesi 1'de öğrenciyken Fransız Moliere'nin Cimri ve lise 2'de Kibarlık Budalası oyunlarında rol aldım. Seyirci gösterilerimize büyük ilgi gösterirdi. Gümrükte yakalanmış kaçak kumaşlar terzilerde ilgili dönemleri temsil eden kıyafetlerde kullanılmıştı. Sonradan edindiğim arkadaşlarıma oyun kıyafetli fotoğraflarımı gösterdiğim zaman Van'da böylesi kültürel etkinliklerin olacağını düşünemediklerini söylüyorlar. Atatürk Lisesi yıllarımda Ahmet Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosunu seslendiren lise korosunda da görev yaptım. Bu örneklerle o zamanlar Van'da çok yönlü kültür sanat faaliyetlerinin olduğunu belirtmiş oldum.
Lise eğitimi için gittiğiniz İstanbul da eğitim süresince nerde kaldınız?
Annem pamuk yorganların iyi ısıtmayacağını söyleyince yün yorganımı sırtıma alarak İstanbul'a gittim. Samatya'da Van Öğrenci Yurdu vardı orada kalmaya başladım. Samatya ve Kabataş Erkek Lisesinin olduğu Ortaköy birbirine çok uzaktı. Okul yetkilileri Kabataş Erkek Lisesi'ne kayıt yaptırabilmem için yakın bir yerde ikametgâh gerekliliğini söylediler. İstanbul Yeniköy Nahiye Müdürünün Vanlı olduğunu öğrendim; ne yazık ki ismini hatırlamıyorum. Ortaköy'den Yeniköy'e kadar yürüyerek giderek Nahiye Müdürüyle görüşmek istedim fakat mesai saati bittiği için evine gitmişti. Bende adresini öğrenerek evine gittim. Nahiye Müdürüyle görüştüm, durumu anlattım ve bana Yeniköy ikamet kağıdı hazırlatarak yardımcı oldu. Ertesi gün Kabataş Erkek Lisesine giderek kaydımı yaptırdım ama kontenjan dolduğundan yatılı olamadım. Babamın etkisiyle elektrik mühendisi olmak istiyordum. Kabataş Erkek Lisesinin biyoloji/jeoloji hocası Zeria Bali çok meşhurdu. İlk sınavdan sonra numaramı okuyarak bu kim dedi. Bende ayağa kalkarak kendimi tanıttım. Bunun üzerine bana jeolojiyi iyi bildiğimi söyleyerek tebrik etti ve arkasından 10 üzerinden 5 buçuk notunu aldığımı söyledi. Benimle dalga geçtiğini düşündüm, çünkü arkadaşlar Zeria öğretmen için yeni gelenleri uyarmışlardı. Ama düşündüğüm gibi çıkmadı. Ben jeoloji dersinden her zaman benzer iyi notlar aldıkça Zeria öğretmen jeolog olmamı önermeye başladı. O zamanlar jeoloji eğitimi fizik ve matematik ağırlıklı olmadığından bende seçeceğim mesleğin elektrik mühendisliği gibi mutlaka fizik ve matematik ağırlıklı olmasını istediğimi söylemeye başladım. Zeria öğretmen bir gün çocuklar bakın Cahit'e bir meslek buldum diyerek tahtaya jeofizik=jeoloji+fizik+matematik yazdıktan sonra bana bak benim önerdiğim jeoloji de var senin istediğin fizik ve matematik de var dedi. Böylece benim meslek dalım jeofizik oldu. O zamanlar Jeofizik eğitimi Türkiye'de sadece İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde veriliyordu.
Taşradan giden bir öğrenci olarak hocalarınızla ilişkileriniz nasıldı?
Yatılı alınmadığımdan her gün Samatya'dan Ortaköy'e gidip geliyorum. Zeliha öğretmen benim Van'dan geldiğimi biliyordu. Bir gün buranın yemeklerini beğeniyor musun diye sorunca yatılı olmadığımdan yemekler hakkında fikrimin olmadığını söyledim. Zeria öğretmen ailemin İstanbul'da olmadığını benim her gün Samatya'dan Ortaköye gelip gittiğimi öğrenince elimi bırakmadan hızla müdürün odasına götürdü. Ben yatılı olmak için çok kez müdürün odasına gitmiş ve istekte bulunmuştum. Hatta daha sonra Van Belediyesi eski başkanı olan Tayyar Dabbağoğlu bile yatılı olmam için müdürle görüşmüştü. Tayyar Dabbağoğlu o zaman İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrenci işlerinde çalışıyordu. Müdür tüm isteklerimize yer olmadığını söyleyip ikinci yarıyılı beklememin gerektiğini söylüyordu. Zeria öğretmenle içeri girdiğimizde müdür yine mi sen der gibi bana sert baktı. Fakat Zeria öğretmen benim yatılı olmam gerektiğini söyleyince müdür bey bana ne zaman taşınabileceğimi sordu ve ben o gün yatılı öğrenci olmaya başladım. Yurt ve okulumdan çok memnun kaldım. Amerika'da jeofizik dalını Zeria öğretmenin ısrarlı önerisi üzerine seçtiğimi anlattığımda bir hocanın önerisiyle meslek seçilir mi dediklerinde Zeria öğretmenin isteklerine okul müdürü bile hayır diyemiyordu ben mi hayır diyecektim diyerek onları güldürmüştüm. Zeria öğretmenimi 48 yıl sonra ziyaret ederek teşekkür etme fırsatı buldum. Ne yazık ki sonraki ziyaretim cenaze törenine katılmam oldu.
Van'dan elektrik mühendisi olma hayaliyle gittiğiniz İstanbul'da hayalinizi geçekleştirdiniz mi?
Kabataş Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi'nde yükseköğrenime devam ettim. Üniversite eğitimi ve seçtiğim meslek beni mutlu ediyordu. Eğitimin 4 yıllık ders kredilerini 3 yılda tamamladım. 4. yılımda İstanbul Üniversitesi Jeofizik Enstitüsünde yardımcı asistan olarak işe başladım. 1963 yılı Haziran ayında 4. yılımı doldurup diplomamı alınca bu kez kadrolu asistan oldum. Ama aklım hep Van'daydı. Çünkü annem ve kardeşlerimi yanıma almak istiyordum. Kardeşim Nazmi'nin de iyi okullarda okumasını istiyordum ama aldığım parayla (605 lira aylık) 4 kişilik bir aile olarak İstanbul'da geçinmemize imkân yoktu. Enstitü başkanımız Prof. Dr. İhsan Özdoğan'a ayrılmak istediğimi söyledim. Bana nedenini sorduğunda, durumumu anlatarak paranın yetmediğini söyledim. Kendisini iki üç gün sonra tekrar görmemi önerdi. İki gün sonra görüştüğümüzde bir maaş da "nükleer araştırmadan" alacaksın dedi. O yıllarda Türkiye'nin ilk nükleer enerji araştırma merkezi Trakya'da kuruluyordu. Nasıl olacağını sorduğumda haftada bir gün oraya gideceğimi söyledi. Ben jeofizikçiyim orda ne yapacağım dediğimde bak sana bir hayat dersi vereyim dedi. Fransız hocaların Jeofizik bölümünü kurduklarını ve Türk öğretim üyesi aradıklarını duyunca jeofizikçi olmadığı halde başvurduğunu, işe alındığını ve bir yıl sonra da profesör olduğunu söyledi. Sonra şunları ekledi: "Bak 10 yıldır da bölüm başkanıyım. Ben senin gibi düşünseydim hala Fizik bölümünde doçenttim; çünkü Fizik bölümünde profesör olabilmem için önümdeki profesörün emekli olması veya ölmesi gerekiyordu. Önüne bir iş imkânı çıktığında bu benim işim değil demeyeceksin, yapabilir miyim diyeceksin. Yapabileceğin bir iş ise ve seni ileriye götürecekse kabul edeceksin." Ben annem ve kardeşlerim de benim sorumluluğumda olduğundan öneriyi uzun vadeli göremediğimi söyleyip üniversiteden ayrıldım ve Van'a gitmeye karar verdim.
(DEVAM EDECEK)