İşte kendi dünyamızın hali...
Herşey kendi eserimiz. Hayır, öyle değil, diyenleriniz de elbette vardır. Ona da itirazım yok. Ama, birilerine aldanıp 'çuvallama'yı, hata yapmayı, suçlu duruma düşmeyi de hangi akılla başkalarının üzerine atıyoruz, peki?
Herşey kendi eserimiz. Hayır, öyle değil, diyenleriniz de elbette vardır. Ona da itirazım yok. Ama, birilerine aldanıp 'çuvallama'yı, hata yapmayı, suçlu duruma düşmeyi de hangi akılla başkalarının üzerine atıyoruz, peki?
Akıl denen hazinesi yok mu insanın?..
Ülkemizde, özellikle siyasal yaşamda öylesine gel-gitler, 'akıl tutulmaları' yaşanıyor ki...
Bir söylemde bulunan kişi; eleştirdiği konuyla hiç bir ilintisi/bağı yokmuş, sütten çıkmış ak kaşık gibi' kalkıp açıklamalar yapıyor.
Yol gösteriyor aklınca; 'Devlet düğümlendi, sistem tıkandı, rejim krize doğru gidiyor' uyarısı yapılıyor.
Manzara maalesef böyle...
Doğru bir tespit bu. Amaaa...
Şimdi biz soralım: Muhterem; devlet düğümlenirken sen neredeydin? TBMM'de değil miydin? Göremedin mi, yoksa görmek mi istemedin bu düğümü atanları?
'Rejim krize doğru gidiyor', diyorsun da; rejimi yurttaş mı krize doğru getirdi/götürdü?
Yüce Meclis'teki olayı yurttaşlar mı gelip çözümleyecek bekliyorsun?
'Sistem tıkandı' derken yurttaşın günahı ne?
Niçin yurttaşa dert yanıyorsun?
Ha, yurttaşa dert yanıyorsun ki, 'akşama sandıkla sana geleceğiz, haberin olsun.'
Öyle mi?
Soralım o zaman, yurttaş 'Dertbabası' mı oldu şimdi?
Sorunu görmezden gel, soruna sorun kat/ekle...
Sonra da yurttaşın önüne koy... Al bunu sen çöz/çözümle!
Ne kolay iş...
Hani, yurttaş sana vekaletini vermişti böylesi işler için?
O zaman çekil aradan... Yurttaş işini bilir.
Değirmenine başka başka gebiççiler/ölçümcüler bulur.
xxx
Türkiye'de -öyle görünüyor ki- siyaset, düzey/seviye yitiriyor giderek.
Demokrasinin/rejimin nöbetçisi, besleyicisi, koruyucusu, geliştiricisi rolüne soyunup, yurttaşın güvenini kazanıp, oyunu alıp yurttaşın vekili olup görev üstlenmek öyle sıradan bir iş olamaz.
Kim olursa olsun, üstlendiği/omuzladığı görevi yasalara göre yapmak, yerine getirmek gibi vicdani sorumluluğu her yerde ve her zaman anımsamalı...
Usundan/aklından çıkarmamalı...
Kutsal ant/yemin de bunun için yapılıyor zaten.
Ama, siyasetin çarkına bulaşan bu ant, bakıyorsun ayaklar altında dolaşıyor, sahipleceklerini arıyoruz.
Ara da bul, senin olsun...
xxx
'Fiili durum'un yasal anlamını tartışmaya açmayan, nasıl olduğu, ne olduğu kamuoyunda tartışılmayan; 'güdülen anlayış'la demokrasiye rota tutturmaya çalışmak; geleceğin karanlığına şimdiden fenersiz yakalanmak değil de ne?
Gerçek şudur: Eğer demokrasiyi bugün içine düşürüldüğü çukurdan çıkarmaya çalışanlar varsa; bu kişilerin 'gerçek demokrat' olmak gibi erdem sahibi olmaları gerektiğini usumuzdan/aklımızdan çıkarmamalıyız hiç...
Böyle bir sorunlu ve de hepimiz için sorumlu bir yolun başındayız bugün.
LODOS!
Bir gün, Sinoplu Diyojen sokak ortasında, '-Adamlar!.. Adamlar!..' diye bağırmaya başlamış. Halk etrafında toplanmış.
Diyojen, 'Ben adamları çağırıyorum...' diye sopasıyla onları kovalamış...