Kalemini satmayan gazeteci

Sorumluluk isteyen gazetecilik zevkli, şerefli ama zordu. Bilgisayar, internet, cep telefonu, google, fecebook, twitter, saniyeler içinde fotoğraf çekip haberi bulunduğun yerden yazıp göndermek, kopyala yapıştır, etiketle çoğalt yoktu. Ama doğru güvenilir, etkisi ve karşılığı olan ciddiye alınan haber ve namuslu ilkeli saygın haberciler vardı.

1985 yılında mesleğe ilk adım attığımda gazetecilikte önce edep erkanla, haddini bilmeyle, okura saygıyla, basın ahlak kurallarına bağlılıkla, doğru ilkeli haber anlayışıyla, az konuşup çok dinlemeyle ve bağımsız özgür haberciliğin değerleriyle tanıştım. Gazetecilikte esas olan habere ve haberciye toplumda duyulan güven ve saygının olduğunu öğrendim.

Kalem kırmayı, işsiz kalmayı gördüm ama kalemini satmayı, birilerinin ayakçısı uşağı olmayı dezenformasyon çirkinliğini pek görmedim.

Meslekte Merhum Remzi Perihan, Yalçın Kitapçı, Nail Başıbüyük, Turan Şahinbaş, Ekrem Sunar, Ekrem Sinaner, Faruk Turhan, İhsan Aslan, Sadık Kaplan ağabeylerimiz ile Faruk Keskin, Emin Toker, Yaşar Soycan, Cemalettin Aras, Kutbettin Güneş ve daha birçok arkadaşımız vardı. Her birinden şahsen etkilendiğim abide değerlerimiz vardı.

Hürriyet Haber Ajansı, Milliyet Haber Ajansı, Yurt Haberler Ajansı gibi ulusal basın kuruluşlarının merkezde en etkili isimleri genel müdürler ve yurt haberler müdürleriydi. Ajanslar, gazeteler arasında rekabetin yanı sıra transferler yaşanıyordu. Mesela gazeteciliğin temel taşlarından Taner Atilla Genel Müdür olarak Milliyet'ten Hürriyet'e geçtiğinde merkez dâhil Anadolu'da etkili illerdeki muhabirlerini takım halinde beraberinde götürürdü. Bu transfer ajanslarda, gazetelerde deprem etkisi yaratırdı.

Sorumluluk isteyen gazetecilik zevkli, şerefli ama zordu. Bilgisayar, internet, cep telefonu, google, fecebook, twitter, saniyeler içinde fotoğraf çekip haberi bulunduğun yerden yazıp göndermek, kopyala yapıştır, etiketle çoğalt yoktu. Ama doğru güvenilir, etkisi ve karşılığı olan ciddiye alınan haber ve namuslu ilkeli saygın haberciler vardı.

Gazeteciler arasında saygı sevgi temelinde çok keyifli dostluklar, meslekte dayanışmalar da yaşanırdı. Haber atlatmak, gazetelerin manşetinde yer almak haberi yapan muhabir için başarı olduğu kadar Van basını içinde övünç kaynağıydı. Ulusal gazetelerde manşetlere çıkan haberler aramızda daha başarılı haberciliği teşvik ederken haber üzerine yapılan kritikler altın değerindeydi. Bürolarda yapılan yemeklerin lezzeti, çaylar etrafında gazeteci arkadaşlarımızın sohbetleri şakaları dile gelen anıları ders niteliğindeydi.

1980'li yıllardı. Taner Atilla'nın habercilik kadrosunda yer alan önemli isimlerinden halen Yeni Çağ Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Hayri Köklü Hürriyet Haber Ajansı Van Büro Şefliğine kadro kurmak üzere geçici olarak gelmişti. Sabah gazetesi muhabirliği yapıyordum. Bazen yanına uğrayarak çayını içtiğim, sohbet ettiğim Köklü bir gün, "Vanlısın gençsin gel Hürriyet'te çalış burada iyi yerlere gelirsin" teklifinde bulundu. Gazetecilikte yaşanan transferler ve gazetecilerin ansızın kapı önüne bırakılarak işsiz kalması gözümü korkuttuğundan teklifi cazip bulmama rağmen kabul etmekten çekinmiştim.

1989 yılıydı. Gazeteci arkadaşlar dediler ki, Hürriyet Haber Ajanı Van Büro Şefliğine Erzurum'dan muhabir bir arkadaş gelmiş. Bir iki haberde karşılaşarak " hoş geldin, başımızın gözümüzün üstüne geldin" dedikten sonra bürosunu ziyaret ettiğim o güzel insan gazeteci dostum Macit Gürbüz'dü.

Daha önce Diyarbakır Tercüman Gazetesi Bölge Temsilciliği ve Erzurum Milliyet Gazetesi Bölge Temsilciliği görevlerinde bulunan Macit, iri yarı yapısı güleç yüzü, Erzurum aksanı konuşmasıyla anlattığı fıkralarıyla gazeteciler ve Vanlı dostları arasında kısa sürede sevilerek kalıcı dostluklar kurarak içimizden biri olmuştu.

Memleketinden uzakta birde bekar olduğu için " garip" sayılan biriVan kültüründe Vanlıların anlayışında ayrı bir değer görür. Meslektaşım, arkadaşım Macit benim için garip değil ailemizden biriydi. Rahmetli anacığımın yaptığı Van yemeklerine bahçemizdeki çardağın altında neşeyle birlikte kaşık sallarken bende Macit'in bürosuna kendi gazete ofisine gider gelirdim. Aramızda ayrı gayrı yoktu.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme