Kara gevenler yurdu
Van'a, Şanlıurfa'dan naklim olduğunda öğretmenlik yapacağım Gürpınar İlçesinin Norkoğ Köyü olmuştu. Bir süre sonra o köye gelen bir öğretmen tayini sonrası birkaç kilometre ötesindeki Bozyiğit Köyü İlkokuluna görevlendirilmiştim.
Van'a, Şanlıurfa'dan naklim olduğunda öğretmenlik yapacağım Gürpınar İlçesinin Norkoğ Köyü olmuştu. Bir süre sonra o köye gelen bir öğretmen tayini sonrası birkaç kilometre ötesindeki Bozyiğit Köyü İlkokuluna görevlendirilmiştim.
O yıl müthiş soğuk bir kış yaşanıyordu. Kent merkezindeki evimize yakın ilçenin yolları kar ve buzdu. Her sabah zemheri soğuklarda okula gidip, gelmek olanaksızdı. Tek çare köy okulunun küçük lojmanına sığınmaktı.
Sabahları ilk işimiz kahvaltıdan önce tek sınıflı okulumuzun orta yerindeki sacdan odun sobasını tutuşturmaktı.
Her gün okula gelen öğrencilerimizin bir koltuğunda çantaları, diğer koltuklarında tezek olurdu. Tutuşturmak için bir kenara yığılmış kara gevenleri kullanıyorduk. Sobanın altına kuru gevenleri, üzerine tezeği koyup da kibriti çaktığımızda çıra gibi tutuşur çıtır çıtır yanardı.
Sınıf ısınırken, Kahramanmaraşlı Aydın öğretmenle kahvaltımızı yapar sonra derelerden tepelerden beyaz bir denizi andıran karı yara yara gelen öğrencilerimizi bahçede karşılardık.
Çabuk yanar geçerdi tezek ve geven. Ama her sabah öğrencilerimizin birer ikişer yüklenip getirdikleri yakacak üşüme kaygımızı yok ederdi.
Ne var ki kar ve buz içinde elleri üşümüş, yanakları ve burunları soğuktan kızarmış öğrencilerimizin hallerine için için üzülürdük. Bir ara bu durumu muhtara anlattığımızda:
"Eh yani, bir iki inek öküz verelim tezeğini siz hazırlayıp, kalağını siz kurun. Yazın tatilinizin de son ayını dağlardan geven köklemeye ayrın da sorunu çözelim." Demişti.
Şaka da olsa muhtarın bu önerisini ciddiye almıştık. Bir iki köylü ile durumu konuşunca onlar tek çözümün her sabah okula gelen çocukların bir iki tezek ve kara gevenle olacağını söylemişlerdi.
Tezekli, gevenli sac sobamızın üzerine kocaman bir çaydanlık ve demlik oturtmuş kaynayan suyunda kekikler demlemiştik. Sobamız çıtırdayarak yanarken, üzerindeki demlikten kekik kokusu sınıfa yayılırdı. İsteyen öğrencilerimize getirdikleri bardakların kekik çayı doldurur, soğuk algınlıklarına karşı da önlem almış olurduk.
Şimdi bizim eller yine kar altında...
Acaba adını yazdığım o köyde hala sac sobada kara gevenlerin tutuşturduğu tezeklerle mi ısınıyor çocuklar? Öğretmenleri; köyün dağlarından, bayırlarından toplanan her tutamı şifa olan ot çaylarını demliyorlar mı?