Kelle Ciğer Olmiye!

Van, yüzyıllardır etnik grupları içinde barındıran, insanların hoşgörüyle birlikte yaşadıkları hele dışarıdan gelen yabancılara son derece sahip çıkan bir şehirdir. Birçok civar illerin halkı birbiriyle geçinemezken buranın halkları Van'ın yumuşak ve insancıl atmosferinde uyumlu yaşayabilmişlerdir. Örnek vermek icap ederse Bitlislilerle Siirtliler gibi. Ama Vanlılar zaman içinde Siirtlilerle, Bitlislilerle kız alıp vererek akraba olmuşlar.

Van, yüzyıllardır etnik grupları içinde barındıran, insanların hoşgörüyle birlikte yaşadıkları hele dışarıdan gelen yabancılara son derece sahip çıkan bir şehirdir. Birçok civar illerin halkı birbiriyle geçinemezken buranın halkları Van'ın yumuşak ve insancıl atmosferinde uyumlu yaşayabilmişlerdir. Örnek vermek icap ederse Bitlislilerle Siirtliler gibi. Ama Vanlılar zaman içinde Siirtlilerle, Bitlislilerle kız alıp vererek akraba olmuşlar.

Van'da ayrıca, üç Roman grubu da yaşamaktadır. Bunlardan bir tanesi çalgıcı anlamına gelen "MITRIPLAR" diğer bir tanımla "Beyzadeler"dir. Bunların bir kısmı Van halkı içinde asimile olmuş, ekonomik, kültürel ve sosyal olarak ciddi seviyeye gelmişlerdir. Türk ve yerli olarak kabul edilir, Kürtçe bilmez, bilhassa yaylı at arabalı faytonlarla taşımacılık yaparlardı. Ayrıca kerpiçten yapılan Van evlerinin damında kullanılan, Van Gölü'nün etrafında bolca yetişen "Kamış" ticareti de yapmaktaydılar. Gölden ilkbaharda tatlısu ağızlarına yumurta bırakmak için gelen "Van Balığı" pazarlamasını ve bilhassa mahallelerde satışını yapmaktaydılar. Mıtırplardan çok sayıda sesi güzel müzisyen de çıkmıştır. "Defci Yasin", "Kemancı Faik Erener", "Gop Cemal", "Defçi İzzet" meşhur müzisyenleriydi.

Diyarbakırlı Celal Güzelses'in kendisinden Türküler aldığı Kemancı Faik'in Defçi Yasin'e:

- Men ayağı geçenda (Taksim geçtiğimde), sen defi dıngırdat, dediği meşhurdur.

Mıtrıp Şabo, Mıtrıp Kamo'nun maceraları hep konuşulurdu. Bunlar, şehir merkezine yaklaşık 6 km uzaklıkta olan Van Kalesi civarında "Davutpaşa" adlı semtte otururlardı.

Van halkı pek sakatat yemezdi. Sakatatı genelde romanlar yerdi. Akşam olunca evlerine sakatat götürmek için kasaplara giderler, kasaplar da hayvanın nefes borusuna bir delik açar onlar da parmaklarını geçirirler; akciğer, karaciğer, böbrek, dalak, yürek... Kanlar damlaya damlaya götürürlerdi. O zaman tabi poşet falan da yok.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Bakmadan Geçme