Kemençemiz, davulsuz, heyecansız, yalnız bayramlar...

Ne yazık ki, acı gerçeği bir kez daha yaşadık dün... '19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı' çocukluğumda ve de olgunluk çağımda -şimdi ihtiyarım- büyük coşkularla yaşanırdı.

Bayramdan bir gün önce köylerden insanlar, kasaba ve kent merkezlerine akın eder, bayram heyecanını yaşayıp mutlu olmak isterlerdi.

Okullar aylar öncesinden bayram için düzenlemelere başlar, öğrenciler yapacakları sportif gösteriler/yarışlar için ciddi anlamda hazırlanırlardı.

Yerel yönetimler (Belediyeler), sivil toplum örgütleri (Dernekler vb) bayram için bir gün öncenin ikindi vakti davullar-zurnalar, kemençeler çaldırıp kent insanının, halkın ulusal heyecanına boyut kazandırır, tam bir ulus bütünlüğü yaşanırdı.

Dün de bayram günüydü...

Ama yavan... Heyecansız... Kemençemiz, davulsuz, zurnasız...

Halksız...

Güzellikleri bir anı olarak geçmişte kalmış ulusal bayram günlerinin...

Bu üzüntüyü yaşamak da varmış...

XXX

Şimdilerde - sadece 19 Mayıs değil- ulusal bayramların tümü sanki iş olsun türünden protokol çevresinde, halktan kopuk, heyecansız, sanki yitik arayan, bir şeyler unutmuş insanlar havasında kutlanıyor.

Kutlanmıyor, baştan savılıyor sanki... Öyle olmasa bir tane kemençe, davul- zurna çalan olurdu... Böylece halkın kulağının pası silinir; bayramın ulusal heyecanıyla bir büyük birliktelik/beraberlik yaşanırdı.

Bizimkisi geçmişte yaşanmış bir düş gibi şimdi...

XXX

Ulusal bayram ama, bayrak asıp heyecan duyanlar da azalmış maalesef... Kimi yerel yönetimler bayrak asmanın yasal zorunluğunu işyerlerine anımsatma/hatırlatma görevini unutmuş...

Bayramlar, coşku günlerinden yalnızlığa doğru giden bir yola saptırıldı, nedense...

Oysa, 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk Samsun'a çıktığında bugün yaşadığımız yalnızlık değil; O'nunla omuz omuza olmak isteyen, aynı amaç etrafında bütünleşmiş, işgale direnmek ve yurdu kurtarmak için çarpan yürekli yurtsever insanlar birleşmişti çevresinde..

Şimdi?..

XXX

Bizler, yaratılmak istenilen böyle bir yalnızlığın evlatlarımıza bulaşmaması görevini anne-babalar olarak omuzlamak durumundayız.

Anlaşıldığı kadarıyla; 'Türk' söyleminin benliğimizde yarattığı ulusal birlik heyecanından korkup, bunu söndürmek isteyen AB çevrelerinin - keyfi isteğine - çocuklarımıza 'Andımız'ı söyletmeyerek; kimi devlet dairelerinin tabelalarındaki ' TC' ibaresini kaldırarak 'doğru' bir iş yapıldığını şimdi savunanlar var mı acaba?

Güzel yurdumuzda giderek 'parya' mı olmamız mı isteniyor yoksa?

Bakmadan Geçme