'Kılıç hakkı!'

İkinci Dünya Savaşı yılları Sovyetlerini konu alan bir romanda okumuştum. Alman Ordusu bir köyü ele geçirir. Bolşeviklere muhalif olan bir yaşlı köylü, bundan büyük memnuniyet duyar. Alman Ordusu'nun işgalle beraber başvurduğu zulüm, talan ve tecavüzleri ise, “Üç gün kılıç hakkıdır, Galip ordu istediğini yapabilir. Ama üç günden sonra herşey normale dönecek” diye düşünür.

Yaşlı Rus köylüsünün neden böyle düşündüğü açıklanabilir. Yaşadığı topraklarda daha önceki binlerce yıldır uygulanmış olan “savaşhukuku”dur söz konusu olan. Ama Ayasofya tartışmaları dolaysıyla Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu çıkar, olayı “kılıç hakkı”yla savunmaya kalkarsa iş değişir.

Bugünlerde Ayasofya konusunda iktidar kanadı tarafından bir kampanya başlatıldı. “Kılıç hakkı” ile yatıp kalkıyorlar.

Çavuşoğlu'nun açıklamaları sonrası heyecanlanan Mustafa Armağan ise katıldığı bir televizyon programında “kılıç hakkı”nın nasıl ifade edileceğini;“imam, bir elinde kılıç bir elinde hutbe metni, minbere o şekilde çıksın” diyerek açıkladı. Geçmişte öyle yapılıyormuş!

Yağma ve talanın hukuku

Kılıç hakkı, insanlığın sınıflı topluma geçişiyle başlayan savaşlar sonunda ele geçirilen, hakimiyet kurulan topraklarda galiplerin;kılıçlarıyla ellerine geçirdikleri ganimetin, kendilerince “meşru” dayanağını tarif etmek için kullandıkları bir deyim.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme