Kılıçdaroğlu'ndan sahra hastanesi eleştirisi: Bu durum bile istismar ediliyor!
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın 'CHP'li belediyeler kazanırsa yardımlar kesilecek' söyleminin doğru olmadığı ortaya çıkınca yardım kampanyalarını engellediğini söyledi. 'Çünkü dertleri yandaşa para kazandırmak. Bu durum bile istismar ediliyor...' diyen Kılıçdaroğlu engellemelere karşı izleyecekleri tutumu anlattı.
Belediye başkanlarının baskı ve soruşturmalar nedeniyle geri adım atmayacağını bildiren Kılıçdaroğlu, “Belediyelerimiz zarar görmüyor, asıl zararı vatandaş görüyor” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, salgın sürecinde iktidarın izlediği politikalara ilişkin eleştirilerini, CHP'nin alternatif yol haritasını, CHP'li belediyelere yönelen engellemelere karşı izleyecekleri tutumu ve “Korona sonrası Türkiye ve Dünya”ya ilişkin öngörülerini anlattı.
Birgün'ün haberine göre; Kılıçdaroğlu'nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Tüm dünya gibi Türkiye de salgına karşı mücadele ediyor. Size göre AKP, salgınla mücadele sürecini nasıl yönetiyor? Neleri eksik yapıyor?
Her şeyden önce bir strateji eksikliği yaşıyor Türkiye. Oysa 2019'da Sağlık Bakanlığı'nın hazırladığı bir rapor var. Bilim Kurulu da o rapora göre kuruldu. Ancak kurulun önerilerine ne kadar uyuldu, burası soru işareti. Çünkü hem kurulun üyeleri hem de Sağlık Bakanı'nın sıklıkla “Karantinanın önemine” vurgu yaptığını görüyoruz. Daha geçtiğimiz hafta Sayın Bakan “65 yaş ve üstü hasta vatandaşların oranının, neredeyse yarı yarıya azaldığını” söyledi. Peki, o zaman genel karantina neden uygulanmaz? Bunun itirafını da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü yaptı.
Sayın Kalın “Uzun soluklu karantinanın ekonomiye maliyeti ağır olurdu” dedi. Saray Hükümeti'nin önceliğinin ekonomi olduğu ortada. İktidar önce ekonomiyi, bir kriz anında vatandaşına kol kanat geremeyecek noktaya getiriyor, ardından da “ekonomiye maliyeti ağır olur” diyor.
Bu bir yönetim anlayışından da öte insana bakışı gösteriyor. Süreç “liyakat” vurgumuzun önemini de ortaya çıkardı. “Ne eksik” diye sordunuz ya, her hatanın temeli liyakatli kadroların eksikliğidir. Son örnek, Atatürk Havalimanı'na yapılacak hastane. Bu bir sahra hastanesi değil, daha sahra hastanesinin ne olduğunu bilmiyorlar. Havalimanı binasının morgu, tuvaletleri, havalandırma sistemi var, oteli, hatta metrosu, mescidi var. Alan, büyük bir yatırıma gerek kalmadan, hızla hastaneye dönüşebilirdi. Peki, neden yapmadılar? Çünkü dertleri yandaşa para kazandırmak. Bu durum bile istismar ediliyor.
Kılıçdaroğlu: Bu sağlıkçıların ve Bilim Kurulu'ndaki doktorların başarısıKılıçdaroğlu: Bu sağlıkçıların ve Bilim Kurulu'ndaki doktorların başarısı
İKTİDARIN ÖNGÖRÜSÜ YOK
CHP iktidar olsaydı neyi farklı yapardı?
Vakit kaybetmeden atılması gereken üç adım vardı; Sağlık Bakanı'nın, Bakanlar Kurulu'na detaylı sunum yapması, Bilim Kurulu'nun oluşturulması ve Ekonomik Sosyal Konsey'in toplanması. Üstelik bu tedbir niteliğindeki adımlar, salgının ulaşması beklenmeden atılmalıydı. İlk yapacağımız bu olurdu.
Türkiye'nin sağlık alanındaki personel açığını giderirdik. Ekonomik ve Sosyal Sorunları Değerlendirme Kurulu oluştururduk. Bu tür kriz durumlarında alacağınız tedbirler, olay olduktan sonra yapacağınız işlerden çok daha önemlidir. Türkiye'yi yöneten iktidar öngörülü olmalıdır. Sağlıkta, ekonomide hızla tedbirler alınmalı ki salgının etkileri en aza düşürülsün. “Türkiye yönetilmiyor, savruluyor” ifademizin temelinde yatan da budur. Hiçbir öngörü yok, hep “olduktan sonra” atılan adımlar var. Bu da haliyle geç ve yetersiz kalıyor.
TÜRKİYE'Yİ YÖNETEMİYORLAR, SAVRULUYORLAR...
Ekonomik krizi aşmak için nasıl bir yol haritası izlenilmeli?
Bu salgın bize önyargılarımızdan arınmamız, farklılıklarımızı bir kenara bırakmamız, yaşam tarzımız ne olur olsun dayanışmamız, birlikte hareket etmemiz gerektiğini bir kez daha gösterdi. Hiç kimse bu salgına, kendi sağlığı açısından bakamaz.
Herkes, herkesin sağlığından, sağlıklı kalabilmesi için gerekli olan ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumludur. Başta da devlet sorumludur. Bunun koşulu da sosyal devlet olmaktır. Yani devleti sosyal kılmaktır. Bu bağlamda Ekonomik ve Sosyal Konsey ivedilikle toplanmalı. Vatandaşlarımıza asgari bir gelir güvencesi sağlanmalı.
Aile Yardımları Sigortası vakit geçirmeksizin uygulamaya konulmalı. Vergi uygulamaları değiştirilmeli. Vergi tabana değil, tavana doğru yayılmalı. Asgari ücretten vergi kesilmemeli. Kayırmacı kamu ihalelerine son verilmeli, savurganlık önlenmeli. Sanayi, katma değeri yüksek ürün üretimi hedefiyle yeniden yapılandırılmalı. Üzüntü verici olan ise bunların hiçbirini siyasi iktidarın yapamayacak olması.
Çünkü Türkiye'yi yönetemiyorlar, savruluyorlar. Liyakat kaybolmuş durumda, yandaşları kayıran uygulamalar birer kara delik yarattı. Peki iktidar bunları yapamayacaksa biz de kenarda bekleyip seyredecek miyiz? Hayır!
İKTİDAR İŞİN CİDDİYETİNDEN UZAK
Siyasi iktidara yönelik bazı önerileriniz de olmuştu…
Evet! Öncelikle, uyarılarımızı yapıyoruz. 10 gün içindeki üç açıklamamızın ortak noktası orta ve alt gelir gruplarına yönelik yapılması gerekenlerdi. “Covid-19 salgını, ekonomik krizin sonuçlarını hızla ağırlaştırıyor. Salgın nedeniyle yüz binlerce işyeri kapandı. Milyonlarca yeni işsizimiz var. Bugün için geçici gibi görünse de yeniden işyerleri açıldığında yüz binlercesinin işbaşı yapamayacağı görünüyor. Çünkü işyeri sahipleri de geleceklerini göremiyor. Genel hatlarıyla durum böyleyken, iktidarın ekonomik önlemler adı altında ilk yaptığı uçak biletlerindeki KDV'yi yüzde 1'e indirmek oldu. İşin ciddiyetinden bu kadar uzaklar. Orta ve alt gelir gruplarına yönelik, aklı başında hiçbir önlem açıklamadılar.
Neyse ki bizim açıklamalarımız ve belediyelerimizin uygulamalarının da etkisiyle bazı önlemleri kerhen de olsa yaşama geçirmeye çalışıyorlar. Ancak fedakârlığın hâlâ büyük bir bölümünü orta ve alt gelir grubuna mensup vatandaşlarımızdan bekliyorlar. Bakınız yüz binin üstünde işyeri kapandı. Kira veren esnaf, dükkân kapalı olduğu için gelir elde edemiyor. Bu dükkânın kirasını devletin ödemesi gerekir. Önce, yaptığımız tüm önerileri, önyargısız bir biçimde önüne alıp okusun iktidar.
Bu okuma kendilerine gerçek anlamda bir sosyal devlet olmanın yolunu gösterecektir. Yani öncelikle vatandaşını düşüneceksin. Fedakârlığı vatandaşından değil, zengin ettiğin, milyarlarca dolarlık ihaleler verdiğin yandaşından bekleyeceksin. Sosyal devlet vatandaşına el açıp zorla para toplamaz. Kaynak mı arıyorsun?
Dövize endeksli, Hazine garantili yatırımların ödemesini, Türk Lirası'na çevirerek bir yıl erteleyeceksin. Amerika'daki TÜRKEN Vakfı'na gönderdiğin milyonlarca doları Türkiye'ye geri getireceksin, devlette israfı önleyeceksin… Devlet olarak israftan kaçınarak vatandaşa güven vereceksin. Ekonomik Sosyal Konsey'i toplayacaksın. Bu ve benzeri diğer önerilerin tümü Türkiye'nin ekonomik krizden çıkışının reçetesidir.
KENARA ÇEKİLMİYORUZ
Bu süreçte siz neler yaptınız?
Eleştirilerimizi ve önerilerimizi yapıyor ama kenara da çekilmiyoruz. Belediyelerimiz yoluyla milyonlarca vatandaşımıza ulaştık. Bakın, Türkiye Covid-19 sürecinde sosyal yardımlar konusunda dünyaya örnek olacak noktaya gelmişse, bu bizim CHP'li belediyelerimiz sayesindedir. Kimseyi ötekileştirmeyen, akılcı, vicdanlı, ahlaklı, şeffaf bir yardım stratejisi izliyoruz.
Arkadaşlarıma sürecin başında, “Soğukkanlı olacağız. Planlı ve programlı davranacağız. İhtiyaç sahibi olan toplumun tüm kesimlerine ulaşacağız. Kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Akılcı, bilimsel, ahlaklı ve vicdanlı çözümlerle vatandaşlarımızın ayağına gideceğiz” dedim. Belediyelerimize, beldelerindeki 65 yaş üstü vatandaşların ad, soyad ve adreslerini gönderdik. Hazırlıklarını ivedilikle yapsınlar diye…
Bu söylediklerimin tümü oldu. 31 Mart'ta bizim adaylarımıza oy vermemiş vatandaşlarımız da “İyi ki CHP'li başkanlar var” diyor. Siyasi iktidarın tüm baskılarına rağmen, yardım toplamaları bizzat siyasi iktidar tarafından yasaklanmasına rağmen, CHP'li belediyelerin yaptığı yardımlar, başlattığı projeler topluma nefes aldırıyor.
CHP'li belediyelerin salgın döneminde iktidarın engellemeleriyle karşılaşmasının nedeni nedir?
İnanın bunun bizim belediyelerimize bir zararı yok, belediye başkanlarımız da bu baskılar, soruşturmalar nedeniyle geri adım atacak değil. Burada asıl zararı vatandaş görüyor. Ne yapıyor belediyeler? Ekmek dağıtıyor ücretsiz, yoksul ailelere aşevlerinden yemek veriliyor, üstelik bu yeni bir şey de değil. Borç nedeniyle kesilen suları açıyor. Önce bağış kampanyalarını engellediler. Baktılar ki hizmet sürüyor, bu kez ücretsiz ekmek dağıtımını engellemek istediler. Ama bu da yetmedi Saray Hükümeti'ne, çünkü vatandaşın tepkisi var, “Neden yardımları engelliyorsunuz?” diyorlar.
Terör örgütü benzetmesi yapacak, “paralel devlet” diyecek kadar ileri gittiler. Ne paralel devleti Allah aşkına! Ücretsiz ekmek dağıtmak mı terör faaliyeti, aşevinden yoksullara yemek dağıtmak mı? Bunlar kanunda yazan yardımlardır, belediye başkanının görev ve yetkilerini düzenleyen maddede “Belde halkının huzur, esenlik, sağlık ve mutluluğu için gereken önlemleri almak” diyor. Bizim başkanlarımız da bunu yapıyor işte, zaten yapmazlarsa suç işlemiş olurlar.
Beylerin derdi şu; Erdoğan seçim meydanlarında dedi ki “CHP seçimi kazanırsa yardımlar kesilecek.” Ama baktılar ki ne kesilmesi, hem artıyor hem de gerçekten ihtiyaç sahibine ulaşıyor bu yardımlar. Bunun nedeni de şudur; biz Cumhuriyet Halk Partisi'yiz, biz “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” ilkesine inanan bir partiyiz. Bundan rahatsız oldular.
Bir de onların siyaset tarzında “yoksulluğu kullanma” vardır. Biz ise bunu reddediyoruz. Bizim anlayışımızda sağ elin verdiğini sol el görmeyecek, kimsenin yoksulluğu ifşa edilmeyecek. Bizim nihai amacımız yoksulluğunun ortadan kaldırılmasıdır. Ancak onlar “sürdürülebilir yoksulluk” gibi bir anlayışla vatandaşların onlara muhtaç olduğunu düşünmesini isterler.
YENİ UYGARLIĞI DEMOKRATLAR KURMALI
Pandemi sonrası nasıl bir dünya ve Türkiye öngörünüz var? Neler değişecek?
Önemli olan, nasıl bir dünya ve Türkiye'nin ortaya çıkacağı, nelerin değişeceği değildir. Önemli olan dünyanın ve Türkiye'nin hangi yönde değişmek zorunda olduğudur. Covid-19 öncesindeki dünya ve Türkiye parametreleriyle güzel bir gelecek kuramayız. Herkesin bunu kabul etmesi gerekiyor. Alçakgönüllü, vicdanlı uluslararası dayanışmayla kendisini var edecek yeni bir uygarlık inşası şarttır. Covid-19 sonrası yepyeni bir uygarlık kurulmalıdır ve bunu ancak ve ancak demokratlar yapmalıdır, yapacaktır.
Dünyanın ve ülkemizin geleceğini yeni sosyal devlet politikalarıyla şekillendirecek uluslararası bir dayanışmadan bahsediyorum. Ekolojik, nitelikli eğitim, nitelikli barınma, ücretsiz sağlık hizmetleri, adalete erişim, hesap sorma ve hesap verilmesini bekleme, fikir ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü hakkını önemseyen ve diğer tüm temel haklarımızı yeniden öne çıkartan bir uygarlık inşası… Neredeyse 40 yıldır tüm bu hakları yok sayan politikalar insanlığın sorunlarına çözüm üretemiyor. Yeni bir uluslararası dayanışma, insanlığın ve doğanın önceliklerini yeniden tanımlayan arzuladığımız yeni bir uygarlığın inşası için şarttır.
DEMOKRATİK ANAYASA
Yeni uygarlık çağrınızın aşamaları nelerdir?
Yeni uygarlık inşasının iki aşaması var. Birinci aşaması Türkiye'ye dair ki ülkemizin dönüşümü tüm dünyaya da örnek olacaktır. Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla, demokratik bir anayasa yazmalıyız. Bu anayasa, kuvvetler ayrılığı ile keyfiliği önleyecek denge denetim esasına dayanmalıdır.
Biz bu atılıma Cumhuriyet'imizin demokrasiyle taçlandırılması adını veriyoruz. Demokrasiyle taçlandırılmış cumhuriyet şüphesiz ülkemizin tüm temel sorunlarını çözecektir. Bunu başardığımızda, 100 yıl önce olduğu gibi bir kez daha bölgemize ve tüm dünyaya örnek olacağız. Dünyanın içinde bulunduğu çıkmazda, bir kapı aralamış olacağız. Yeni bir uygarlığın inşası için uluslararası dayanışma şart.
Gelişmiş ülkeler şapkalarını önlerine koyup düşünmeli. Covid-19 sınırların güvenliğinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini bizlere biz kez daha gösterdi. Sınır muhafızlarıyla, duvarlarla, vize uygulamalarıyla sınırların korunabileceği düşünülürken, bir virüs çıktı ve tüm dünyayı vurdu. Şimdi yeni bir değerlendirme yapma zamanı. Gelişmiş ülkelerin birlikte ve tek başına bir sosyal devlet olmasının anlamı yok. Diğer ülkelerin de refahını düşünmek zorundalar. Bu da paylaşmak, dayanışmak demektir. Bunu başarmalıyız.
16 MADDELİK ÇAĞRI
TBMM'de gerçekleştirilen 23 Nisan Özel Oturumu'nda söz alan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 16 maddelik bir çağrıda bulundu.
1- Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla, yeni bir demokratik anayasa yapmalıyız. Bu anayasanın temeli, kuvvetler ayrılığı" ilkesine dayanmalı, demokrasilerde olması gereken denge/ denetim esası sağlanmalıdır.
2- Yeni anayasanın omurgası "Cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması" olarak nitelendirdiğimiz yeni ve güçlü bir demokratik parlamenter sistem olmalıdır.
3- Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve hukuk devletinin en önemli ayaklarından biri olan yargı kurumunun bağımsızlığı, kesin olarak sağlanmalıdır. Adalete erişim hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
4- Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yasamadır. TBMM'de milli iradenin en geniş haliyle temsil edilmesini sağlayacak yeni bir seçim sistemi yaşama geçirilmelidir.
5- Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yürütmedir. Yürütme, tüm icraatıyla mutlak denetime ve hesap verebilirliğe açık olmalıdır.
6- Yerel yönetimler, rant ilişkilerini düzenleyici kurumlar olmaktan çıkarılmalı, refah devletinin asli unsurları haline getirilmelidir.
7- Kamu istihdamında nepotizmden uzak, liyakate dayalı, bir personel politikasına ivedilikle geçilmelidir.
8- Liyakate dayalı istihdam politikaları kapsamında özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve güvenlikte "sıfır" istihdam açığı hedeflenmelidir.
9- Vatandaşlarımıza asgari bir gelir güvencesi sağlanmalı, bu bağlamda "Aile Yardımları Sigortası Kanunu" ivedilikle çıkarılmalıdır.
10- Demokratik standartlarda, adaletli ve denetime açık bir Kamu İhale Sistemi'ne geçilmelidir.
Vergi politikası, üretimi ve istihdamı özendirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Ücretliler üzerindeki vergi yükü makul düzeylere çekilmelidir.
11- TÜİK verilerine göre her üç çalışandan biri kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdamla toplumsal destek sağlanarak mücadele edilmelidir. Bu mücadelede en etkili yolun sendikalaşma olduğu artık öğrenilmelidir.
12- Türkiye, yeni bir planlama anlayışı çerçevesinde, katma değeri yüksek ürün üretme hedefine kilitlenmelidir.
13- Sağlık hizmetlerine ön koşulsuz erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır. Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri bu doğrultuda planlanmalıdır.
14- Planlamada tarım, temel stratejik sektörlerden biri olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda, gıdaya sağlıklı koşullarla erişim hakkına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
15- Eğitim, Türkiye'nin kalkınma stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve paydaşlarıyla birlikte planlanmalıdır.
16- Eğitim politikalarının tek hedefi "fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür" nesiller yetiştirmek olmalıdır.
Kaynak: Cumhuriyet