Kimliklerimiz Çok Ön Planda

Başbakan Başdanışmanı ve TESEV Danışmanı Etyen Mahçupyan: kimliklerimiz çok ön planda ve biz hep kimliklerin içinden bakarak, ötekini de ille bir kimliğin içine koyarak algılamaktan yanayız. Öbür türlü anlayamıyoruz. Bir şey söylüyor birisi, ‘Bu hangi kimlikten?’ diye soruyoruz ancak o zaman ona anlam veriyoruz.

Vansesi Haber Merkezi

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü ile Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Programı İşbirliği ile 'Türkiye'nin Anayasal Reform Sürecinde Üniversitelerin Rolü' konulu panel ile 'Anayasal Reform sürecinde Sivil Toplum Örgütlerinin Beklenti ve Önerileri' isimli çalıştay önceki gün sabah Van Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) toplantı salonunda, “Türkiye'nin Anayasal Reform Sürecinde Üniversitelerin Rolü” başlıklı panel öğlenden sonra YYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi toplantı salonunda yapıldı.

TSO salonunda gerçekleşen çalıştaya TESEV'den Etyen Mahçupyan, Prof. Dr. Levent Köker, Ayşe Üstünel Yırcalı, Ezgi Öztürk, Hande Özhabeş ve Beril Bahadır katılırken, YYÜ Sosyoloji Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. M.Zeki Duman, Arş. Gör. Sabahat Ölçer, Arş. Gör. Mehmet Tayanç, Arş. Gör. A. Samet Aydeniz, Arş. Gör. Meryem Akdağ ve Öğretim Görevlisi Yasemin Gezer ile birlikte Sosyoloji Bölümü öğrencileri çalıştayda hazır bulundular.

“TÜRKÇE KULLANIMI ENGELLENMEMELİ”

Moderatörlüğünü YYÜ Sosyoloji Bölümü'nden Yrd. Doç. Dr. Suvat Parin'in yaptığı çalıştayda konuşan Van Küresünniler Tarih ve Kültür Araştırma Derneği Genel Sekreteri Ferhat Atacan Doğu Anadolu bölgesinde Kürtlerle birlikte kardeşçe yaşam sürdüklerini, en iyi arkadaşlarını ve dostlarını Kürtlerden seçtiklerini, Kürtlerin son 30 yıldır yaşadığı sorunlara canlı tanıklık yaptıklarını söyledi. Atacan,” Ancak bizler bölgemizde yaşanan huzursuzluktan, geri kalmışlıktan nasibimizi aldık. İnsanı esas alan yeni bir Anayasa'nın hazırlanmasını istiyoruz ve destekliyoruz. Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan Türkler olarak ülkemizde anadilde özgürlüğün sağlanmasından yanayız. Kürt kardeşlerimizin eğitimde dillerini kullanmalarını görmek isteriz. Ancak bu talep ve isteklere karşılık bölgede yaşayan Türkler olarak, son yıllarda Türkçe'nin günlük sivil hayatta kullanımı konusunda dahi zaman zaman zorluklarla karşılaşmaktayız. Türkler olarak Türkiye'de çoğunluk, burada ise azınlık durumundayız. İlimizde ve bölgemizde zaman zaman Türkçe konuşulmasına karşı kişisel çıkışlar bilinmekte ve görülmektedir. Küresünniler olarak çoğunlukla Kürtçe bilmemekteyiz. Bu kusur olarak görülmemelidir. Türkçe kullanımı konusunda mahallî yasaklama ve engellemelere karşı tüm siyasi yapıların demokrasiye inanan Kürt kardeşlerimizin karşı çıkması gerekir ” dedi.

“ANAYASAL DÜZENLEME YAPILMALI”

Yeni Anayasa'nın ve bu yöndeki çalışmaların Van'da faaliyet gösteren STK'ların gündeminde olup olmadığı, STK'ların anayasal sürece ilişkin beklenti, önerilerinin sorgulandığı Çalıştayda Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yer alan bütün azınlıkları kapsayıcı bir anayasal düzenlemenin yapılması daha çok ön plana çıktı. Son birkaç yıldır ülke gündeminde en çok tartışılan “anayasal reform” konusunda yereldeki STK'ların da bu sürece dâhil edilmesi STK'lar tarafından olumlu karşılandığı ifade edildi. STK temsilcileri görüş ve düşüncelerini dile getirdi.

Van'da faaliyet gösteren çok sayıda STK'nın davet edildiği çalıştaya Van Barosu, Van Öze Dönüş Platformu, Mamoste-Der, TUYAD-DER,Van Esnaf ve Sanatkârlar Odası, Birlik Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, Küresünniler Tarih ve Kültür Derneği,Van GÖÇ-DER, Van Kadın Derneği, Mazlum-Der,Van Kardelenler Kadın Derneği, Van Otizm Derneği,VAN TSO, Memur-Sen ve MÜSİAD Van Şubesi katıldı..

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Programı iş birliği ile düzenlenen TESEV'den Etyen Mahçupyan, Prof. Dr. Levent Köker, Ayşe Üstünel Yırcalı, Ezgi Öztürk, Hande Özhabeş ve Beril Bahadır'ın konuşmacı olarak katıldığı, “Türkiye'nin Anayasal Reform Sürecinde Üniversitelerin Rolü” başlıklı panel YYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi toplantı salonunda gerçekleştirildi. Paneli Vali Yardımcısı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal akademisyenler, öğrenciler izledi.

YYÜ Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ruhi Köse, YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal ve TESEV Direktörü Ayşe Üstünel Yırcalı'nın açılış konuşmalarının sonrası TESEV Demokratikleşme Programı Koordinatörü Hande Özhabeş moderatörlüğündeki panele geçildi.

“ÜNİVERSİTELER ÖZERK OLMALI”

Türkiye'de üniversitelerin kuruluş tarihçesine değinen YYÜ Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sait Ebinç, üniversitelerde akademik özerkliğe vurgu yaparak akademik özerkliğin yalnızca hukuksal alanda anayasal olarak garanti altına alınması olmadığını akademik üretimin paylaşılması, yayılması, özgürce ifade ve irade özgürlüğünün ifade edilmesi olduğunu belirterek özerklik üniversitenin kendi iç dizaynının kendisi tarafından yapılmasının ifade edildiğini söyledi.

ANAYASLARDA ÜNVERSİTELERİN DAMGASI YOK”

Türkiye'de anayasaların yapılma sürecine değinen Atılım Üniversitesi Öğretim Üyesi Levent Köker anayasaların yapılmasında üniversitelerin etkisinin, damgasının olmadığını anayasaların bürokratik ve askeri güçler tarafından yapıldığını söyledi. Üniversitelerin damgasını vurduğu anayasanın 1961 anayasanın olduğunu ifade eden Köker, anayasa komisyon üyelerinin yeni anayasa da uzlaşmaması toplumun yeni anayasa istemediği anlamına gelmediğine dikkat çekti. anayasa komisyon üyelerinin yeni anayasa da uzlaşmaması toplumun yeni anayasa istemediği anlamına gelmediğine 1982 yılındaki anayasa sürecinde üniversitelerin rolünü örnek gösteren Köker, 80'li yılarda sokaklarda yaşanan hareketlenmenin sebebi öğretim üyeleri görüldüğü için YÖK yasasının çıkarıldığını belirtti. Köker, anayasal oluşum sürecinde üniversitelerin hem iyi hem de kötü bir nokta da olduğuna işaret ederek, 'Şu an 82 üniversitenin olması, çoğulcu bir yapılanma olduğu için iyi bir noktadayız. Ancak üniversite yönetimleri otoriter hiyerarşik yapıyı halen aşamadığı için de kötü noktadayız' diye konuştu.

“PARÇALANMIŞ DURUMDAYIZ”

Panelistlerden Başbakan Başdanışmanı ve TESEV Danışmanı Etyen Mahçupyan, “Şimdi ironik bir şekilde üniversiteler bu düşünme ve anlama fonksiyonlarından şu veya bu nedenle epeyce uzak kalmış bir noktadayken bu iki fonksiyonun çok elzem olduğu bir dönem yaşıyoruz çünkü Türkiye'de hiçbir anlamlı kurum kalmadı neredeyse. Bütün kurumlar kendi içinden çöküyor. Devlet dediğiniz şeyin dayanağı olan hiçbir etkin kurum yok. Yargının, hukukun ne halde olduğunu görüyoruz, askerin ne halde olduğunu görüyoruz, bütün bir bürokrasinin ne halde olduğunu görüyoruz ve hangi siyasi parti gelirse gelsin tek başına bunlarla başa çıkması da mümkün değil. İkinci olarak, Türkiye toplumu diye bahsediyoruz biz, toplum kelimesini kullanıyoruz ama hiçbir zaman toplum olmayı becerememiş olan parçalı bir halkız biz. Bu yüzlerce, binlerce yıldan beri böyle. O yüzden kimliklerimiz çok ön planda ve biz hep kimliklerin içinden bakarak, ötekini de ille bir kimliğin içine koyarak algılamaktan yanayız. Öbür türlü anlayamıyoruz. Bir şey söylüyor birisi, ‘Bu hangi kimlikten?' diye soruyoruz ancak o zaman ona anlam veriyoruz. Söylenen şeyi fikir olarak algılamakta bile aciz kalıyoruz. O kadar parçalanmış durumdayız ve o kadar parçalanmış bir halk yığınından böyle anayasa falan da kolay kolay çıkmaz” dedi.

“EŞİT YURTTAŞLIK HAKKINDAN YARARLANILAMIYOR”

Türkiye'de bugün azınlıkların, grupların eşit yurttaşlık haklarından yararlanamadığını ileri süren Türklük Eski Anayasa Uzlaşma Komisyonu BDP Danışmanı Özgür Sevgi Göral, üniversiteleri eleştirerek anayasada Türklük kavramına sık yer verildiğini söyledi., azınlıkları totaliter baba himayesi altında yaşayan unsura benzetti.

“ÇÖZÜM SÜRECİ BİRLİKTE YAŞAMAK DEMEK”

Panel sonundaki soru cevap bölümünde kendisine yöneltilen “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Haşa bana Ermeni bile dediler' ve siz buna rağmen bu çelişkiler içinde kalkıp AK Parti'ye geçtiniz. Bunu açıklayabilir misiniz? soruya cevap veren Mahçupyan, “Evet bir Ermeni'yim, bu topraklarda yaşıyorum. Bu topraklarda ama sadece bir Ermeni değilim. Bir aydınım, düşünüyorum ve anlamaya çalışıyorum. Biraz önce de size tavsiye etmeye çalıştığım gibi. Böyle baktığım zaman Türkiye'deki en önemli olayın son 20 yılda İslami kesimin içindeki büyük bir dönüşüm olduğunu, zihni bir açılım olduğunu düşünüyorum. Bunun durmaması gerektiğini, herhangi bir iyiye doğru gidiş olacaksa bununla beraber ancak olabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla AK Partili değilim ama AK Parti'nin başarılı olmasını istiyorum çünkü AK Parti başarılı olmazsa geriye hiçbir şey kalmıyor o cenahtan. Dolayısıyla bu toplum şu andaki bu momentte AK Parti'ye mahkum. AK Parti olmazsa çözüm süreci de yok, yeni anayasa da yok, başka bir sürü şey de yok. Bu AK Parti'nin hatalarını, Tayyip Erdoğan'ın tarzını falan ortadan kaldırmıyor. Tersten düşünelim, bütün bunlar olmasaydı 90'larda hayal etseydik 2010'ları, normal olan zaten Tayyip Erdoğan'dı. Tayyip Erdoğan'ın bu kişiliğe rağmen bunları yapması anormal olan durum. Yoksa Tayyip Erdoğan'ın bu söylemi anormal bir şey değil, kendisi zaten öyleydi. 80'de, 90'da bir Tayyip Erdoğan'ı açıp bakın, bugün kabul edilmesi mümkün olmayan bir sürü şeyi söylüyor. O adam buraya kadar değişti. Siz tabii ki değişmesin diye bakarsanız, değişmemiş kısmına takılırsak herhangi bir kimse değişmedi. Ben şöyle söyleyeyim, o zaman Kürt siyasi hareketinde değiştiğini ötekiler nasıl anlayacak, nasıl kabul edecek? Biz onu da kabul ettirmek istiyoruz. Çözüm süreci böyle bir şey. Çözüm süreci birlikte yaşamak demek. Çözüm süreci birbirimize şu ana kadar yaptıklarımızı artık yapmamak demek. Hangi çözüm süreci? Çok basit olarak ne üzerinde anlaşırlarsa o. Yani siz eğer hangi çözüm süreci diye soruyorsanız, Kürtler, Kürt siyasi hareketine sormak zorundasınız, Kürt olmayanlar da AK Parti'ye sormak zorunda. Çünkü masada onlar var ve onlar nerede anlaşırlarsa orada biter. O noktadan sonra içinde başka itirazlar çıkabilir, tartışmalar çıkabilir ama o sonraki aşama. Yoksa şu anda eğer kendimize bir şekilde adil davranmak istiyorsak bunun ön koşulu bizden olmayana adil davranmaktan geçiyor. Bizden olmayanı bir kaba koyup ve onu da karalamak, bizim hoşumuza gidebilir. Bir sürü Ermeni de öyle yapıyor ama bu siyaset değil. Bu psikolojik bir tatmin, yapabiliriz bunu. Böyle geçirebiliriz günlerimizi ama bundan bir şey çıkmaz. Burada böyle bir enerji var, bunun siyasete doğru şekilde yansıtılması lazım. Türkiye'nin batısına gerçek bir dille anlatılması lazım. Ve hakiki insan ilişkileri gerektiriyor. Bu karşındakini karalayarak olmuyor. Oradan baktığın zaman da aynı şey. Faşist, Türkçü, devletçi, milliyetçi bir bakışla hiçbir şey çözemezsiniz Türkiye'de. Böyle bir şey yok. Herkes burnunu sürtecek, hepimiz, hangi kimlikten olursak olalım burnumuzu sürteceğiz” şeklinde konuştu.

Panel, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.

Bakmadan Geçme