MARŞHALL YARDIMI SÜT TOZUNU KEMALİ AFİYETLE İÇTİK!
Ümit Kayaçelebi yazdı...
1955 Yılında Amerikan Marshall Yardımı Olan, Sulandırılmış Süt Tozlarını İçmek İçin İlkokul Öğrencileri Sırada..
O Günlerde Yaşanmış Mehmet Beyin Anısı..
'1960'da İlkokula gidiyordum.
Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı;
ABD'den yardım olarak gelmiş!
Bizim evde 100'e yakın keçi,
30'dan fazla inek vardı.
Süt ve yoğurdu satma imknımız yoktu.
Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı.
Cicili süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim.
Eve girmeden önce avluda dedemle karşılaştım;
'elindeki nedir?' diye sordu.
Süt tozu dedim..
'Bizim sütümüz var, götür onu geri ver,
sütü olmayan çocuklara versinler.' dedi.
Aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu.
Ben götürmek istemedim.
'Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!' dedi.
Ben okulda öğretmenimin anlattıklarına güvenerek, Dedeme karşı geldim.
Bu söylediklerini okula hiç gitmemiş olan
Dedemin cehaletine yordum.
Beni ikna edemeyince inandırmak için
bir deneye başvurdu.
'Git, süt tozunu süte çevir getir.' dedi.
Eve girip süt tozundan süt yapıp getirdim.
Sütü götürüp köpeğimizin kulübesinin önüne koyduk.
Köpek ağzını süte koydu, yaladı, çekti..
'Beni zehirlemek mi istiyorsunuz?!.' der gibi bize baktı.
Saldıracak gibiydi.
Dedem süt dolu kabı köpeğin önünden alıp döktü, kabı yıkadı.
Şimdi 'git, evden bizim sütten getir.' dedi.
Evden sütü getirdim, yıkanmış kaba koydu,
Kabı yine köpeğin önüne sürdük.
Ağzını koydu.
Bir kez nefes aldı.
İki içimde sütü tamamen bitirdi.
Dedem hiç okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu..'
O tarihlerde bu dağıtılan süt tozlarından sonra
Türkiye'de ilk 'Çocuk Felci' vakaları görüldü ve
Felç salgını başladı..
Sonra ne mi oldu..?
Amerika bize milyon dolarlar karşılığında
çocuk felci aşıları sattı..
Önce çocuklarımızı Hasta Ettiler,
Peşinden iyileşelim diye İlaç ve Aşı Sattılar..
.Bu Köy Enstitüleri adlı kitaptan aldığım bir alıntıydı.
Şimdi gelelim bir de bizim yaşadıklarımıza ;
Yıl 1958 ben de Atatürk İlkokulunda ikinci sınıfta talebeyim. Atatürk ilkokulu geniş bir U şeklindeydi Doğu ve Güney cepheleri ahşaptı ancak idarenin olduğu batı tarafı ise betondan inşa edilmişti.
Bizim okuduğumuz güney tarafı ise ahşaptan inşa edilmişti. Mektep o zaman iki öğündü hem sabah gidiyorduk hem de öğlenden sonra. Bunun için bizim zamanımızda öyle beslenme çantası su matarası diye bir şeylerde yoktu. Öğlen tatilinde eve gider yemeğimizi yer mektebe gelirdik. Yalnız öğlen sonraları ders azdı ve gün batmadan evde olurduk.
Bir gün öğleden sonra sınıf hocamız Tuncay öğretmen bize dönerek,
-Çocuklar yarın hepiniz birer bardakla okula geleceksiniz sakın unutmayın dedi.
Biz de ertesi gün okula giderken hepimiz birer bardakla geldik. Kimi naylon bardakla, kimi cam bardakla kimi de benim gibi katlanır bir bardakla gelmiş.
Üçüncü derste baktık bizim rahmetli Eyüp dayı elinde koca bir devasa demlikle sınıfa girdi ardı sıra demliği bıraktı sandıklar içinde cevizli sucuk, bastık, helva, Washington portakal, elma çocuk aklıyla şaştık kaldık. Ama sevindik ki nasıl anlatılamaz. Hayatımızda çok bulup da alamadığımız ve bol bol yiyemediğimiz kaç türlü Allah'ın nimetleri karşımızda.
Ve akabinde öğretmenimiz sınıfa girdi elinde mavi mavi hapların olduğu bir cam kavanoz var. Balık yağı haplarını göstererek bakın dedin her gün sabahları bu sütü içeceksiniz ve bu balıkyağı haplarını da yutacak ve gelen yiyecekleri hademenin dağıttığı şekilde burada yiyeceksiniz.
Eyüp dayı geldi benim bardağa süt tozunu doldurdu al iç dedi tabi öğretmen de bizi takipte. Aldım içtim ama hoşuma gitmedi içemem de diyemedim. Balık yağı hapını yutamadım tiksindim. Sınıfın zemini tahtalarla döşeli olduğundan tahtaların arasında boşluklar vardı. Bende çaktırmadan tahta arasına attım Çoğu da o şekilde hapları yutmadılar attılar.
Ertesi gün tekrar sınıfa derse başlayınca Tuncay hoca geldi tahtada durdu bize dönüp:
- Dün size balık yağı hapları verdim ama çoğunuz içmeyip ya tahtaların arasına yada ortalığa atmışsınız bundan sonra hepiniz gözümün önünde içeceksiniz dedi ve biz de korkudan içtik. Beğenmesek de zorla da olsa bu balık yağı hapını yuttuk.
Ama işin doğrusu 50'li yıllarda süt tozunu bir yana bırakın bizi o zaman gelen marşall yardımı ile güya mükafatlandırdılar. Ama mükafat olmadığını bir bedelin karşılığı olduğunu anladık..
Yiyecekleri kaç sene yedik süt tozunu kaç sene içtik balık yağı haplarını kaç sene yuttuk onu hatırlamıyorum ama uzunca bir zaman sonra aklımız başımıza geldiğinde marşall yardımının neyin bedeli olarak bize verildiğini ABD nin bu yardımı babasının hayrına yapmadığını o zaman gelen 50 milyon dolarlık yardımın neyin karşılığı olduğunu öğrendiğimde kendimden utandım.
Seneler sonra keşke o marşall yardımı ile gelen süt tozlarını içmez balık hapı yağlarını yutmaz ve o yiyecekleri yemez olaydım desem de artık çok geçti.
Ne bedeller ödemiş marşall yardımı bize gelmişti diye soracak yaşta değildik ki?