Mavi Şehrin Kalemleri
Mavi Şehrin Kalemleri
ŞAİR DEDİM
ZİLAN BADAY
Şair dedim, mısralar dizercesine
Annenin ipek yünlülerinden,
Veyahut hasır ipliklerinden,
Bir kader ör benim için, bizim için..
Sinsin kokumuz bu kadere
Avuçlarımızı açınca,
Dile gelsin çocukluğumuz,
Düşünce yara olan,
Ama hep kanayan kalplerimiz
En olmadık anda sarılsın, sar...
Şair dedim, sözcükleri parçalarcasına
Susma! haykır benliğimizi.
Deli gönüllere,
Bir kelepçede sen vur,
Ama, iz bırakmadan ve de acıtmadan..
Duyulsun sesimiz ,veyahut iniltilerimiz..
Şair dedim, yazan kalemleri savururcasına
İçince bir yudum sudan,
Boğazlar kenetlenmesin yalnızlığa.
Izdırap çeken gözler, bu sefer...
Bu seferde dile gelip ağlamasın...
Şair dedim, kağıtları yırtarcasına,
Dokununca, koşulsuz korkulara kapılıpta,
Meçhul kalplerden, derin yaralar
Olmadı, en eski ağrılardan nasiplenmesin
Sabırsız gönüllerimiz...
Şair dedim, ilk ve son vedamı edercesine
Vurulsun sazların teline,
Ne bir Neşet Ertaş ne de bir Müslüm gürses
dökülsün tellerden...
Bu defa ! bu defa! masum çocukların feryatları,
Üşüyen kalplerin gözyaşları,
Ve de, en çok tiz çığlıklarımız dökülsün ...
HİÇ DURMADAN
SULTAN NURTEN ERGİN
Hadi çık gel diyorum
Hüzün gözlüm
Ceylan bakışlı
Kahve kokulu yarim
Senin şerefine içerken
Bir kadeh şarap
Hiç durmadan
Kovalıyor beni akıp giden zaman
Gözlerim asılı kalsa boşluğa
Gelde konuşalım
Gün doğumunda
Duygularımız karışsın
Telve yolculuğuna
Gözlerimin önünde
Gökten düşerken üç elma
Gençlik huzur ve mutluluğa
Cemrelerin düştüğü gibi
Toprak hava ve suya
Karşılıklı bir kahve içip
Fal bakalım aşkımıza
Dalga dalga mavi yıldız salında
Dalıp dalıp gidelim göklere
Ayla yıldız ışık saçarken semaya
Kol kola göğüs göğüse
Yaprağı dökülmüş kuru dal gibi
Sevişelim yosun tutmuş mavide
Karanlık gecelerin sabahında
El ele verip unutalım geçmişi
Pamuk yorgan altında.
GÖNÜL KAPIMA GELEN SENDİN
FİKRET ONAY
Aşk birinin eline dolu bir silah verip,
Sizi vuracağı anı beklemekten
farksızmış.
Neydi aşk?
Bir kurşun yarası mı!?
Yoksa kalbine saplanan yürek acısı mı?
Gönül kapıma gelen sendin,
Gönlüme ise düşen çiçeklerin mi?
Soldurdun bak çok severken,
Beni ve bendeki seni.
Şimdi mutlumusun bari..?
Gönül kapıma gelen sendin,
Ben masumdum sen de biliyorsun.
Oysa ne çok sevmiştim seni,
Gülüm olmuşken soldurdun gülümü.
Hangi ara uzaklaştın,
Çekip gittin apansız...?
Bir elveda bile demeden,
Bak işte hiçbir şey doldurmuyor..
Bendeki yerini.
Gittiğine değdi mi...?
Gönül kapıma gelen sendin,
Görüyorum ki;
Çoktan bitirmişsin bu aşkı.
Duymuyorsun bile sesimi,
Ben de tükendim artık..
Biliyor musun sevgili.
Eski sevdalar esmiyor artık ben de,
Kapattım tüm aşklara yüreğimi...!!
Gönül kapıma gelen sendin,
Şimdi usulca git geldiğin gibi.
Kalbim bir nefes alsın,
İnanki çok yoruldu tükendi.
Ama sana elveda demeyeceğim,
Son bir dileğim olacak senden..
Bu dünyada o kadar çok bekledim ki;
seni...
Mahşerde olsun özletme ne olur,
Ne olur bana kendini....!!!
CAN YOLDAŞIM
SONGÜL AKYILDIZ
Çıkmaz sokaklardayım şimdi
Kaldırımlar dar
Kaldırımlar çileli
Sokak lambaları
Pas tutmuş artık
Yanyana yürüdüğümüz
Bu yollarda
Değmiyor elin elime
Adımlarım ürkek
Adımlarım korkak
Çırpınıyor yüreğim
Öfkeli bazı bazı
Sızlıyor be can yoldaşım
Bir uçtan bir uça
Gezindiğimiz bu sokaklar
Omuz verdiğimiz
sevdalarımız
kavgalarımız
umutlarımız
Çakallara kurtlara kalmış
Terk etmiş şehri göçmen kuşlar
Mevsimler yitip gitmiş
Artık hep sonbahar
Kaybolmuş kokun nefesin
Sensiz bu dünya bana
Yalan geliyor be can yoldaşım
NEYİM BEN
YAHYA TOPAL
Kurulmamış şehrin insanıyım ben
Tek kişilik sevgi destanıyım ben
Geçmişler, bugünle yarına gider
Beyne çadır açmış bir anıyım ben
Bazı zaman yardım hislerim çağlar
Coşkun akan Toros Irmağıyım ben
Şekilsiz düşüncem her yola kayar
Sarı buğdayların başağıyım ben
Ey yaşam sırrından mahrum insanlar
Sizi boğar sebepsiz dökülen kanlar
Beni benden başka bilmem kim anlar
Çağdaş siyasetin durağıyım ben
Ruhu boş bizden olsa da sevmem
Üreten herkesin uşağıyım ben
İnsanı isterim sağ solu bilmem
Katıksız seslenen Mevlana'yım ben
Sözlerle oynaşan kemiksiz dilim
Göze nahoş gelir desensiz kilim
Yüreği kavuran aşka vekilim
Kalpte filizlenen bir manayım ben
Buluttan yontulan hoş taneyim ben
Biraz oku anla daha neyim ben
Mecnun misali içmeden sarhoş
Leyla hayalinde divaneyim ben
Kimi an çekilmez bazen özlenen
Kalabalıklarda sessiz, gizlenen
Gören zanneder ki aciz, dilenen
Dışa ses vermeyen saz ve neyim ben
Hedefe ulaşır attığım okum
İcraatta varım boş lafta yokum
Uzun sürmeyecek geçici uykum
Saraydan kalıntı viraneyim ben
Meydanda izlenen renkli sergiyim
Nefret karşısında sonsuz sevgiyim
Bunların yanında daha ne miyim ?
Dostluğu üfleyen pervaneyim ben
Acı sahnelerden ibret almışım
Yerinde değerli ağır bir taşım
Şehire önderim kıra yoldaşım
Köyü imar eden asil beyim ben
Gelecek günlere umut taşıyan
Zalimi kahreden halka acıyan
Mecnun yürekleri çöllere salan
Leyla'yı aratan efsaneyim ben
Gitlerde durulup gellerde coşmuş
Rüzgarla sahilden sahile koşmuş
Kaçak aşıklarla beraber olmuş
Kumları yalamış bir dalgayım ben
Neden tüm duygular maço yaşanır
Biri ötekini hep düşman sanır
Bitmez hasretlerim size uzanır
Açıkça haykıran bir sevdayım ben
Yunus'um yıllanmış çağları delen
Pir Sultan gibiyim ipe gerilen
Hallacı Mansur'um taşla ezilen
İstisna zincirine son halkayım ben
Sarhoş düşünceler uçuşur serde
Şarkılar dopingdir bitmeyen derde
Ufukta kaybolan bilinmez yerde
Tebessüm ülkesi bir kıtayım ben
Göklerde bir şahin göllerde kuğu
Siyasette Batı fikirde Doğu
Ümit çiçeğinin hergün solduğu
Karanlık geceye doğan ayım ben
Heyecan fenadır üzüntüler de
Coşkular bazen dönüşür derde
Aşırı bağlanmam topluma ferde
İtidal üzere bir ortayım ben
Cemiyet bireyden örülmüş dantel
Kimisi zır cahil kimisi entel
Yüce tepelerde istemem otel
Sinan'ın çırağı bir ustayım ben
Bilirim hayaller tam gerçekleşmez
Fakat hislerim bundan vazgeçmez
Geleceğe dair sırları çözmez
Anlamı muğlak bir rüyayım ben
Bu şiirdekiler benim yaşamım
Ayrılmayan parçam, hayatım, kanım
Tek söz istiyorsan işte Sultanım
Mısra bitiminde son noktayım ben
Hayatla oynayan bir YAHYA'yım ben.
SUSUYOR DİLİM
NURAY ÖNGEÇ
Bu hasret sancısı hazin bir yara
Feryadım yukselir dünyam kapkara
Ne etsem eylesem düşmesem dara
Gözlerim konuşur susuyor dilim
Dertliyim efkarlıyım ne hale geldim
Hayata kırıldım aşka gücendim
Seni canımdan çok ruhumla sevdim
Gözlerim konuşur susuyor dilim
Sevda yangınıydı mavi gözlerin
Aşkı anlatırdı güzel sözlerin
Sevgi dağıtırdı o gülüşlerin
Gözlerim konuşur susuyor dilim
Bu hoyrat dünyaya ben ne söylesem
Acımı paylaşsam içimi döksem
Kalbimi göstersem derman istesem
Öyle çaresizim susuyor dilim
Senden başkasında gözüm olmadı
Sevda dolu gönlüm sana doymadı
Dayanacak gücüm inan kalmadı
Bilsen gider miydin söyle sevgilim?
BİR VİCDAN TAŞIMANIN ZORLUĞU
ESMA GÜLAÇAR
Kolaydır duyarsız olmak, boş vermek, hep kendini düşünmek.Yıkmak kolaydır mesela tahrip ettiğini tamir etmeyi düşünmeyenler için. Kaçmak, yok saymak kolaydır. Zor olanı kim seçer peki?Elini taşın altına koyabilmeyi, yıkılmış olanları yeniden tamir etmeyi, kendinden ödün verip karşılık beklemeksizin fedakarlık yapmayı, yaptığı her hatanın sorumluluğunu alabilmeyi? Tüm bunları yapmayı seçenler elbetteki vicdan sahipleridir.
Vicdanlarının yaşatacağı azap vicdan sahiplerini can yakmaktan öylesine güçlü bir şekilde alıkoyar ki onların bir başkasının canını kasten yakmaları mümkün olamaz hale gelir artık. Vicdan ne güzel bir zırhtır zulme ve adaletsizliğe karşı. Vicdandır kainatın hassas dengesini koruyan, korkudan titreyen yürekleri ısıtan, ümitleri diri tutan. Vicdandır insanı eşrefi mahlukat yapan. Vicdan sahipleri için tarifi imkansız bir azaptır vicdan azabı.
Onlar vicdanlarını rahat ettirmedikçe huzura kavuşamazlar. Ancak onlar bilmelidirler ki hata yaptıkça olgunlaşır kemale erer vicdan sahipleri. Çünkü her hata bir pişmanlık her pişmanlık ise vicdanlarını tarumar eden bir azaptır. Bu azap, bu acı onu pişirir, onu daha duyarlı, daha temkinli daha hakkaniyetli ve daha dirayetli yapar. Çünkü en etkili dersini almıştır bu azabı yaşarken. Vicdan sahibi bir can yaktığı zaman vicdanının hapishanesindeki bir mahkuma dönüşüverir. Hapishanedeki bir insan ne kadar mutlu ne kadar özgürse o da o kadar mutlu ve özgürdür. Cezasını hiç gecikmeden çeker vicdan sahibi. Ancak affedildiğini öğrendiği zaman vicdanının hapishanesinden çıkarak hafifleyebilir, huzur bulabilir.
Hakikati çok iyi görür vicdan. O yüzden kendini kandırması mümkün değildir vicfan sahibinin. Bu yüzdendir ki rahat bir vicdan onların en büyük hedefidir. Bir insanın hakkına girmemek için ince eleyip sık dokurlar. Bir gün hesabını veremeyecekleri kul hakkından çok korkarlar. Bir yüreğin kırılma, bir canın yanma, bir gözyaşının akma sebebi olmaları onlar için çok büyük bir felakettir. Zalim olmaktansa mazlum olmayı bile tercih ederler kimi zaman. Çünkü zulmetmek onların kendilerine yabancılaşmaları demektir. Vicdan sahibi olmak zordur ama o vicdanı kıblesi bilmek tüm zorluklarına rağmen çok büyük bir kazançtır.
Ama asıl mârifet vicdanının kendisini ezip geçmesine izin vermeden, fedakarlığı ve adaleti dimdik ayakta tutabilmek için ümitsizlik kuyusuna düşmeden mücadele edebilmektir. İnsan, yapılan her hatada ümitsizliğe ve karamsarlığa düşmenin bir tuzak olabileceğini, yaşanan pişmanlığın çoğu insana nasip olmayan ve affedilme vesilesi olan bir nimet olabildiğini, affedilmek için bütün gücümüzle çabaladıktan sonra ümitvar olup sürekli cezalandırılacağımız psikolojisinden kurtulmamız gerektiğini, hata yapmanın insan oluşumuzun kaçınılmaz bir neticesi olduğunu ve hatadan doğan pişmanlık sancısını çekerek o hataya geri dönmeyi imkansız hale getirmenin çok kıymetli olduğunu bilmelidir. Aksi halde hatalar insan için çok büyük bir tuzak çok korkunç bir başlangıç olabilir. Çünkü Şeytan kişinin en zayıf en ümitsiz olduğu o anda onu mücadelesinden çok kolay vazgeçirebileceğini bilir. Bu yüzden farkında olmadan hayatınızı azaba çevirebilir yada en kötüsü hatanızı görmezden gelip onu sürdürmeye devam edebilirsiniz.
Burada dengeyi sağlayabilmek çok önemli. Bir insan hatasının büyüklüğü ölçüsünde vicdan azabı çeker ve çekmeli de Ama bu azap onu tamamen pes edecek kadar yenik düşürmemelidir. Unutulmamalıdır ki ancak kafirler Allah' tan ümidini keser. Bu yüzden de Ümitsizlik ve karamsarlık bizim eksenimizde yer almamalıdır. Bununla beraber vicdanımıza vazifesini unutturup onu köreltmemeye de dikkat etmeliyiz. Evet vicdan ağır bir yük ama bizler o yükü gururla, gocunmadan ve zorlanmadan taşıyabilecek kadar güçlü ve yenilmez olmayı öğrenmek zorundayız. İrademiz bizim en güzel pusulamızdır. İrade olmazsa duygular sadece acı verir.
Akıl ve kalp arasındaki dengeyi sağlayabilmekle huzur ve hakikati bulabiliriz. Bugün irade ve mantık devre dışı bırakılarak tamamen duygusallığın yüceltildiği bir zihniyet kadar duygusallığı, vicdanı yok sayarak sadece akıl ile hareket etmeyi telkin eden zihniyette sadece ve sadece zarar getirir. Biz insan kalabilmeyi bizi insan yapan unsurları koruyarak onları yerli yerinde kullanarak başarabiliriz. Biz insan olmaya niyet ettiğimiz sürece niyetimiz bize gerçeklere giden yolu gösterecektir. …