Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri


YANAYIM

NUSRET YILMAZ

Yer ağlıyor, ve insanlık ağlıyor.

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Bilad-ı İslâm dağılmış feryat ediyor

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Ümmet dağınık, başı da ölmüş

Kutlu miras yüz kısma bölünmüş?

Her gelen üstüne yakıcı dökmüş,

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Beyaz bayraklarla sızdılar içimize,

Zübdeyi alıp, tortu bıraktılar bize.

Öz vatanımızda, çöktürdüler dize?

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Her birinin yüzünde, yüzlerce perde,

Tilki gibi kuruluyor en makul yerde?

Kim düçar oldu ki bu kadar derde?

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Tebessümleri sahte, amelleri riya,

Böyle, günü kurtarıyorlarmış güya.

Müzebzebin tayfasının işi de bu ya?

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Şimdi her yerde dert, acılar dorukta,

Ders almayınca insan, bela ufukta...

Kirler sel gibi akıyor onlarca sokakta,

Bilmem ki ben hangisine yanayım?

Mizari gah yazar, hep nefsini uyarır,

Gah gönül dostlarına imalı, haber verir!

Kim alır, kim kalır, kim erir, Allah bilir!

İyisi mi, yalnızca ben derdime yanayım?

ÖLÜ KENT ŞARKILARI!

HİKMET KIZIL

Sehpada şimdi başım, dünya bir giyotin

Çıkrığına intihar sürdüğüm bir kuyu

Gez arpacık ve göz tinin esaretinde

Yarama kâr etmiyor ne ilaç ne nikotin

Hangi ırmaktan akıp yüceltiyor kuytuyu

Akşamüstü bir nehir vazgeçiyor akmaktan

Mevsimler arasından bir güz daha düşüyor

Kâğıtlar sırılsıklam sözcükler ağlamaklı

Gözlerim kör oluyor yollarına bakmaktan

Yaktığım gemilerim bir kez daha üşüyor

İpince yağan yağmur içimde bir sancı

Birden akşam oluyor çekip gidiyor vakit

Azar azar büyüyen bir isyan demindeyim

Sokaklarım karanlık ellerim çok yabancı

Örselendim ölmedim tenhanın sesindeyim

Sildim defterlerden özlediğim ne varsa

Bütün dillerde sustum ezberlerken adını

Kâr etmedi ne ilaç ne sessiz bir intihar

Hatırladım yeniden unuttuğum sancıyı

Vuruldum, ölmedim yaralarım çoğaldı

Hiçbir şiire sığmıyor içimdeki telaşlar

Korkuya gömülüyor yorgun ölgün ışıklar

Çöllerde donuyor dağlarda kuruyorum

Hasretten kanayan şehirler haritalar

Âsamda ölü kentler heybemde masallar

İçimin nehirleri hep mi böyle serseri

Hep böyle mi bakardın anne gözleri gibi

Sevdiğin türkülere çiy düşer miydi böyle

Yivli bir kurşun gibi kaybolup mevzilerde

Yağmur bir dua gibi geçer miydi söyle

SUSTUM BAK

DİLEK AVCIOĞLU

Sustum!

Sustu dudağımdaki sözler,

Gözlerimdeki kanlı yaş.

Acıları yeşerten rüzgarın esintisi

Bitti dizlerimde derman

Gölgemi alıp arkama

Aydınlığına yürüyorum şimdi

Yanağımda hasretinden bir damla

Ağırlaşıyor umutlar

Gök dolusu kirpiklerimde,

Sustu benimle deniz dinle

Sustu deli dalgalar, sustu martılar

Bulutları sarmalayan gök yitirdi rengini,

Özlemin yıldırımları değil mi denizi döven,

Ruhumda o yangını harlayan...

Sustum!

Sustu gönlümün dilin sabrı,

Sustu bekleyişler, sustu zaman,

Gözlere yansıyan şaşkın bakışlar,

İçimde dalgalar kabarıyor denizleri boğan,

Bulutlar haykırıyor bak ,

Gönül denen gidişe, serap dolmuş içinde,

Sustum bak...

Susmuyor özlemin sesi

Toprakta bu telaş niye,

Yağmur dinmiyor şehrimde

Geceler hiç olmadığı kadar suskun

Üşümüyorum artık,

Yüreğimde ilmek ilmek örmüşüm sancıları.

Sustum

Alacakaranlıkların sessizliğinde

Uykunun en derinini titreten yerinde

Gurbet kokan şehrimin, içimde kanar yaram,

Yangın düştü, yürek denen saraya

Her defasında sevgine tutunup

Ben seni yazmadan,

Ben seni solumadan

Sevmeden seni

Doğmayacak gün

Unutma sesim sende saklı,

Sende saklı yüreğim,

Gülüşüm,

Sende saklı,

Sende kaldı, gökten yeri yaktığım.

SAÇLARIMIN HER BİR TELİNE KAR YAĞDI

ZEKİNE KARAKÖÇEK

Gözlerinindi ah çektirip ağlatan

Saçımın her bir teline kar yağdı

Düştüğüm sevdayı kara bağlatan

Saçımın her bir teline kar yağdı

Gitmedim yoluma bir duman çökmüş

Dediler üzülüp boynunu bükmüş

Ayrılığa yar gözünden yaş dökmüş

Saçımın her bir teline kar yağdı

Ağlama bu gidişin dönüşü yok

Garip kalmış başın tesellisi çok

Bundan sonra boş sözlere karnım tok

Saçımın her bir teline kar yağdı

Söyleyin o zalim durmasın gelsin

Baharda esen acı poyraz yelsin

Susturma beni cümle alem bilsin

Saçımın her bir teline kar yağdı

Zekine yalvarma boşu boşuna

Doğrusu kimsenin gitmez hoşuna

Sürme çekerler kömürle kaşına

Saçımın her bir teline kar yağdı

ACIYAMAN

GÜL KAÇAR

Hani ezan okunurken susar ya insan

Kalbime konaklamış acıları

Korkuyorum söylemekten..

Cami kapısına bırakılan çocuk gibiyim

Muhtaç kalmışlığı yetimliğimde buluyorum

Yüreğimi yakan kelimeleri....

Kokun o denli yakıyor burnumun direğini..

Söyle anne

Ne zaman okunur burda ezan?

Beş vakit namaz gibi özledim seni ...

O son sözlerin var ya ne kadar da güzeldi

Bilal_i Habeşîn sesi gibi geldi kulağıma

Çarem yoktu uyumaktan başka

Seccade min üstünde serili kaldı

Anlatacağım çok şey vardı oysa

Son iki rekatlık zaman olsaydı daha..

Sabah ezanın da burnumu yakan toprak kokusu

Söyle o nasıl bir kokuydu anne

Burnumun direği sızladı.

Kafam çok dağınık anne vakitlerim karışık

Sense çok uzaklardasın

Ve ben yön bilmem ki

Sensiz bu şehirde ölmekten başka.....

SUSTALI BIÇAK GİBİ

SULTAN NURTEN ERGİN

Bir gecede kaybolup gitti umutlar

Acısızlığın acısını yaşarken insan

Şafağın başı uçup gitmeden kuşlar

Yürekler çatladı sel olup taştı yaşlar

Suyun susuzluğunu bilmeden insan

Gök mavisini kapladı tozla duman

Ülkemin çaresizliğini almış zaman

Nice ana babanın sesi olmuş aman

Gözler çatladı sel olup taştı yaşlar

Sessizliğin sesini bilmeden insan.

Buz kesmiş ayaz geceden sesleri

Sustalı bıçak gibi kazarken elleri

Düğüm düğüm olup haykırdı dilleri

Yürekler çatladı sel olup taştı yaşlar

Acısızlığın acısını yaşarken insan

Bakmadan Geçme