Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

KIŞ MUSİKİLERİ

MÜŞTEHİR KARAKAYA

az kestirmedim soğuk odalarda

başımı koltukların kenarına koyarak

sıcak bir somun gördüm götürüyordu

küçük bir adam cebinde taşıyarak

şafak bir şebnem gibi dalında duruyordu

kar tülleri ardından bakakalarak

ve perde kapandı beyaz camlarda

bir hıçkırık sesiyle boğaza takılarak

bir yürüyüşte sanki kar taneleri

hem önden hem arkadan birer adım atarak

bir ses kılıyordu billur ışık demeti

her demette bir sanat şaheseri kazarak

saçlarım sayısınca başıma düşen karlar

alnımdan öpedursun birine bin katarak

ve leylayı çağırdım iki kaş arasından

bir buse sundu leblerden yine çalım satarak

uluyan bir köpek sesi geceyi bölüyordu

üstüne nakış nakış ak bir örtü atarak

gökten zembille inen bu kutsal yadigârı

alsam gönlüme sarsam küsmüş o yâr sanarak

karanlık bir dünyanın içinde gömülüyken

göz göz indi haleler apak aydınlatarak

minik ıpıslak eller semadan düşüyorlar

kadim yer bostanından yeşiller kopararak

aralık 1995

şafak sökmeden

bir gece kar altında

TANIRIZ SİZİ AYAK PARMAKLARINIZDAN

NECATİ İLMEN

Çekilince huzur yedi iklim, üç kıtadan

Kan fışkırdı hep İslam toprağından

Demokrasi kuşları kurşunladı kuşları

Tanırız sizi ayak parmaklarınızdan

Kan taşırsınız konuşlanmış yelelerinizde

Şarkılarınız gül açtırmıyor yüzlerimizde

Bilirim hiçbir tarih yazmayacak renginizi

Bilirim serseri mayınların kim tutuyor elini

Kibrin kitabını yazıyor bomba taşıyan kollar

Kör şiddet vuruyor her kapı tokmağını

Yükselirken sokaktan kül rengi dumanlar

Gülümsüyor mitralyözlere sapan taşlı çocuklar

Kanlı bir bebek bölecek gecenin yarısını

Hayaletler gezinecek dünyanın bir yerinde

Duvara çarparken bir annenin çığlığı

Korkulu gözler gösterecek kirli ruhlarınızı

Ölümsüzlük muştusu mermilerin sesinde

Sanma ki bu yaptığın kalır senden geriye

isterse Rabbim tufanla da yıkılır bir bir

Yıkılmaz sandığın köpükten demir kubbe

GÖRDÜK

İZZET IRMAK

Gece vakti çıktık Tufanbeyli'den

Sıra sıra dizilmiş illeri gördük

Tıpkı hayat gibi uzayıp giden

Zifiri karanlık yolları gördük

Sonra aydınlandı Ordu sahili

Karadeniz hırçın, güzel ve nazlı

Boztepe'den bakmak ne de havalı

Paşalı Konak'ta gülleri gördük

Bulancak'ta durduk, yettik cumaya

Giresun'dan sonra Keşap, Espiye

Tirebolu, Eynesil kaldı geriye

Denize eğilen dalları gördük

Vakfıkebir ekmek kokar mis gibi

Bazı sırlar yüreklerde is gibi

Dağ başına gizem katmış sis gibi

Denizde kaybolmuş gölleri gördük

Sümela'nın kaç bin yıllık izi var

Yokuşu var, inişi var, düzü var

Bu toprakta tüm renklerin sözü var

Dostluğa uzanan elleri gördük

Trabzon'dan seyrederken denizi

Sürmene'nin bıçağı çekti bizi

Biraz yükseklerde ince kar izi

Kaçkar'dan uzanan kolları gördük

Rize, Çamlıhemşin, Ayder Yaylası

İhtişamlı dağlar, gönül aynası

Bin çeşit çiçeğin tek yansıması

Cümle derde deva balları gördük

Hamsili pilavı, balık çorbası

Hamsinin tatlısı, hatta tavası

Hamsi balık değil kültür mirası

Hamsinin girdiği halleri gördük

Yamaçta art arda çay bahçeleri

Yeşilin kendisi veya benzeri

Her rengin başkadır elbet değeri

Maviyi, siyahı, alları gördük

Fırtına Deresi dağlar dolanmış

Bulutlar dağlara özlemle konmuş

Yangın sonrasında yeni közlenmiş

Ateşten beslenen külleri gördük

Zilkale'nin baş döndüren heybeti

Asi gözler ele verir niyeti

Bir bakıştır âşıkların serveti

Sustukça konuşan dilleri gördük

Uzun gölü kısaltmışlar galiba

Onca bina yapmasak mı acaba

Yokuşları zor çıkıyor araba

Dolandırıp duran yolları gördük

Muhlamadan yemeseydik olmazdı

Damakta kaldı mı acaba tadı

Temiz hava ciğerlere yaradı

Yayalada otlayan malları gördük

Dönüşte kar bastı Sakaltutan'da

Macera yaşadık soğuk havada

Gönüller bir olsun, sıcak olsun da

Biz ne zor zamanlar günleri gördük

İzzet'in sözleri düştü yazıya

Geziden hatıra kaldı geriye

Gece vakti vardık Tufanbeyli'ye

Yarına çalacak zilleri gördük

GÜNÜN SONU…

FUAT OSKAY

I.

tan ağarır

güneş doğar

gün aydınlanır

mutluluk şarkısıyla

cıvıldar kuşlar

bağ şenlenir

gül dalında kızarır

çocuk mahallede oynar

zaman akıp gider...

II.

gün kararır

bağ solar

kin kınından sıyrılır

bir kirli el

gülü dalından koparır

uçurtması vurulur çocuğun

dikilir havaya gözleri

sus pus kesilir

kırılır umutları

kristal göz damlaları

süzülüp yanaklarına düşer.

TERZİ

NURULLAH ÖZDEMİR

Gece gündüz yürüyorum

Ayak, adım, yol tersine

Gündüz rüya görüyorum

Uyku, gaflet, hâl tersine

Bir gömlek dik bana terzi

Görünmesin dikiş izi

Astar ayan yüzü gizi

İğne, makas, çul tersine

Gül bezekli gülistanım

Şeyda bülbül dilistanım

Neşe vermez hüznistanım

Gövde, yaprak, dal tersine

Saat mişli akrep mişli

Yelkovanı kırpar dişli

Üç yüz altmış beş dikişli;

Gün, hafta, ay, yıl tersine

Saçım uzar yanağımdan

Konuşurum kulağımdan

Sesler fersah dudağımdan

Anlam, mana, dil tersine

Nefsim heves yoğuruyor

Arzum ateş doğuruyor

Bir ses beni çağırıyor

Git tersine, gel tersine

Can Narmânî candan uzak

Damarlarım kandan uzak

Yaşıyorum ân'dan uzak

Bul tersine, bil tersine

KIYMET BİLECEKSEN SEV

MEHMET ÇELİK ERSES

Bu yola çıkmadan, sana ilk şartım

Sevgi, saygı, kıymet bileceksen sev

Bunları söylerken sanma abarttım

Sevgi, saygı, kıymet bileceksen sev.

Hayat iki günlük ötesi yoktur

Onurumu kırma düşmanım çoktur

Bil ki acı bir söz sineme oktur

Ömür boyu kıymet bileceksen sev.

İnsan çekmedikçe bir şey anlamaz

Düşmezse kimseyi böyle sınamaz

Huzursuz hanede kimse duramaz

Sevgi, saygı, kıymet bileceksen sev.

Dilin tatlı bu aşk beni sarmıyor

Yoluna git desem dilim varmıyor

Geçmişte ki çilem aman vermiyor

Ömür boyu kıymet bileceksen sev.

KİRACISIN SEN

ÂŞIK RASİM GENÇ

Benim otuz dairem var dersin

Şu yalan dünyada kiracısın sen

Ganimetin vardır ama nankörsün

Şu yalan dünyada kiracısın sen

Herkes ayağına gelse ne fayda

Ceplerin parayla dolsa ne fayda

Dünya malı senin olsa ne fayda

Şu yalan dünyada kiracısın sen

Kesilir yediğin ekmeğin aşın

Mezarın taşına değecek başın

Altmış yetmiş seksen yüz olsa yaşın

Şu yalan dünyada kiracısın sen

Üç kuruş kâr için geçtin atağa

Girdin yattın kuş tüyünden yatağa

Tapu aldın dağ başında otağa

Şu yalan dünyada kiracısın sen

Sürüleri birbirine katarsın

Rasim derki yan gelipte yatarsın

Köşküne Oturup hava atarsın

O Mülk Allah'ındır kiracısın sen

DİMAĞ-I CEVHER

CEVDET ALTAY

Zamanı hayalle avutma hey can,

Akan suyun geri dolacağı yok.

Dimağ-ı cevheri dağıtma hey can,

Serabın hakiki bulacağı yok.

Toplayıp kendini dönsen özüne,

Düzene kavuşan mantık sazına,

Ardından söz edip güler yüzüne,

Yağı dostun iflah olacağı yok.

Bir ibrete tostlar yolundan şaşan,

Ehlinde uslanır haddini aşan,

Fitne ateşine benzinle koşan,

Her iki cihanda güleceği yok.

Gönül töresini çiğnersen eğer,

Vicdan ayarıyla oynarsan eğer,

Cüzdanı harama zorlarsan eğer,

Kanaat yok ise dolacağı yok.

İsyanla derdine deva bulanı,

Gördün mü düşküne çare olanı,

Ne kadar süslersen yalan dolanı,

Hakikate galip geleceği yok.

Altay ukalalık sanmayın n'olur ,

Fitneye fesat'a kanmayın n'olur,

Yetime mazluma kıymayın n'olur,

Azap yağmurunun dineceği yok.

Bakmadan Geçme