Mavi Şehrin Kalemleri
EYLÜL
ÜMRAN ÖZTÜRK
Eylül, sonbaharın kapısında, yazın solgun bir hatırası gibi durur. Her akşam, gökyüzü maviye veda ederken, ufukta renklerin dansı, geçmişin sıcak günlerine hüzünlü bir selam gönderir.
Bu ay, bir veda ve bir özlem arasında ince bir köprüdür; zamanın yavaşladığı, duyguların derinleştiği, ruhun yankılandığı bir dönemdir.
Her sabah, Eylül'ün serin rüzgarı, yaprakları dans ettirirken, geçmişin izlerini yavaşça yüzeye çıkarır.
Bu yapraklar, zamanın yorgun yüzüdür; her biri, bir anı, bir umut, bir eksiklik taşır.
Rüzgar, onların arasından geçerken, geçmişin sessiz ağıtını fısıldar; yitip giden yazların ve kaybedilen aşklarının yankılarını getirir.
Bir Eylül akşamında, güneşin son kızıllığı gökyüzünde yayıldığında, kalbimizde bir boşluk belirir.
Her anı, birer hüzün, birer özlemle doludur; adeta geçmişin ve geleceğin kesişim noktasıdır.
Yıldızlar, hafif bir melankoli içinde parladığında, eski hatıraların ve özlemlerin derinliklerine çekiliriz.
Eylül, içten bir veda sunarken, aslında gitmeyi değil, kalmayı diler; geçmişin sıcak hatıralarının koruyucusu olarak kalır.
Eylül'ün serin akşamları, bir çay fincanının buharında geçmişin izlerini ararız.
Her yudum, geçmişin sıcaklığını ve kaybedilmiş anların izini getirir.
Eylül, zamanın yavaşladığı, hüzünle karışmış bir melodi gibi, ruhumuzun derinliklerine işleyen bir sestir.
Eylül, bir kapının ardında gizlenmiş bir umut gibidir; zamanın bu geçiş anında, geçmişin özlemi ve geleceğin beklentisi arasında bir denge kurar.
İçten bir veda ederken, aslında kalma arzusunu fısıldar.
Bu ay, hayatın geçici güzelliklerini ve içsel derinliklerini hatırlatır; her yaprak düşüşü, her serin rüzgar, birer hatıra ve birer dilektir.
Eylül, hüzünle örülmüş bir masaldır; geçmişin ve geleceğin arasında, bir özlem köprüsü kurar.
Kalpte derin izler bırakarak, hayatın değerini ve her anın kıymetini hatırlatır.
Yavaşça kapanan bir kapının ardından, Eylül'ün içten bir veda ettiği anı yaşarken, zamanın ve duyguların ne kadar kıymetli olduğunu keşfederiz.
Ekim kapıda beklerken, Eylül'ün içten bir vedası vardır; Gitmeyi değil, kalmayı diler aslında.
HÜZÜN GAZELİ
BEKİR OĞUZBAŞARAN
-Sevgili Kibar Ayaydın'a-
Hüzün, çağlayan
gibi, rûhumdan akmaktadır
Dünyâ, üzüntü evi, gariplik
yakmaktadır.
Mağma tabakası var, içimin
derininde
Zaman zaman fışkırıp
gözümden çıkmaktadır
Bu bir içsel
mâcerâ, yaşamayan ne bilsin
Elâlem aval aval, seyrine
bakmaktadır.
Hüzün sağnağı eylül, solup
dökülmekte gül
Yasa boğulur bülbül, elvedâ
kokmaktadır
Yeşillik sarılaşır, bütün doğa
ağlaşır
Mâtemleri paylaşır, karalar
takmaktadır
Hüznün de tonları
var, gamdan eleme kadar
İnsin içini oyar, çiviler
çakmaktadır
Oğuz, hazanda doğdu, ağlak
babanın oğlu
içi. acıyla dolu, bendini
yıkmaktadır...
EYLÜL
NİMET ÖNER
Ey gözleri buğulu sarı saçlı kadın, şimdi göçmen kuşlar uçuşacak saçlarında..
Bağ bozumu başlayacak dallarında..
Harman yerin toz duman olacak..
Güneşin bir şal alacak omuzlarına..
Ağaçlar mateme bürünecek.. Yapraklar çıtırdayacak..
Telaşlar başlayacak evlerde yollarda..
Gelenler gidecek, gidenler dönecek..
Ayrılıklar kavuşmalar kol gezecek şafaklarında..
Ey hüznü koynunda büyüten periler dergahı,
Ey devrimci slogan,
hoş geldin diyorum sana! hoş geldin, tüm şiirler adına...
EYLÜL...
AYNUR ACAR
hırçın bir çocuk gibisin
tadına varana dek
eseceksin değil mi
ne sarısın ne yeşil
akşamların üşütüyor artık
sarılıp şalıma gamın işlemesin istiyorum yüreğime
dökülen kuru yaprakların
değmesin sineme
sen hüzün bırakırken
yağmur damlalarıyla
ben bahar tomurcukları yeşerteceğim
bereketin aş olacak
değirmen misali
öğütecek sadeleştirecek beni
güneşin çekilince penceremden
rüzgargülü gösterecek
tüm cakasını
hakkını vereceğim bilesin
şiirlerine dost keder dolu
özleme eş minnet dolu
hoyratça
öncesine inat
şimdiye hayran
yaşayacağım doyasıya
bir daha göremem diye seni
bir daha ...
EYLÜL
REYHAN YILMAZ
Kuruduysa diye gülüm yaprağım
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
Yorulduysa eğer kara toprağım
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
Sardıysa ruhumu hüzün çiçeği
Ayrılık yıkarsa evi ocağı
Görmesem dünyada sevgi kucağı
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
Savrulduysa ömrüm hazan yeliyle
Ağlıyorsa gönlüm aşkın seliyle
Çalmıyorsa sazım küskün teliyle
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
Devirdiyse hasret gönül dağımı
Kavurduysa yakıp bahçe bağımı
Bitirdiyse ömrüm gençlik çağını
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
Koyduysa kaderim beni yollarda
Aradıysam medet kuru dallarda
Almadıysam tadı buğse ballarda
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
Döküldüyse saçım kirpiğim kaşım
Erdiyse kemal'e girdiğim yaşım
Dikildiyse biten ömrüme taşım
Eylül'ü suçlamak yakışmaz bana
ADIM SON BAHAR
ARZU AKYÜZLÜ
Yalnızlığın savurur beni
Güz talanı olurum.
Günler selama durur
Hafifce devrilirim.
Üşürüm sensizlik mahşerinde.
Bazen yağmur altında
Bazen soba başında
Yaprak gibi dökülürüm.
Her bir parça yüreğimde yeniden sen olur.
Kimi zaman kitaplarda
Kimi zaman şarkılarda bulurum seni
Kimi zaman da şiirlerde.
Bazen gözyaşlarıma hükmüm geçmez
Bazen de gülerim kendime
Biraz mahcup dalga geçerim hatta.
Vayy umudundan öptüğüm kadın
Halâ Aşk'ın Aşk olduğuna
Gönül sevdasına
Canımsın diyenlerin doğru söylediğine inanırsın öyle mi.
Oysa, hep hüsran, hep hüzündür şu ömür
Ya da baldıran zehiri.
Dön şu mevsime bak sevgili
Ne çok bana benziyor.
Bundan olacak seviyorum sonbaharı.
Benim gibi sararıyor yapraklar
Benim gibi dökülüyor.
Bilinmezlerin içindeki tek bildiğim sensin
Yarınlara dair kurduğum düşlerim sensin.
Aşkın yüreğimde durdukça
Sonsuza dek Aşk denizinde kalmaktan
Hiç korkmuyorum.
BİR EYLÜL MESELESİ...
MUSA GÖÇER
Hoş geldin gönlümün sarısı...
Sebeb-i Vürûd imiş eylül aşka
Sımsıcak yağmurlar boşanırmış gökten
İçimin dehlizlerine
Söz söylemenin engelli olduğu bir çağda
Şaire çıktı adım sayende
Beden dili paha biçilmez hazine
Açsam göğsümün çatalını
Kafiye olur mu o bez bebeğin şiirine
Eylül mü boyadı utanç abidesi suretimi
Allı morlu hengamenin süsüne
Arap atlar kişniyor damarlarımda
Mayası kaypak çamurdan bahçaya
Güller ekmişim emeğim ömrüme zarar
Ben bu şiirimin ayağına koşan şehri
Yakarım bir eylül gecesi
Yivleri aşınmış bir tabancanın
Mermisi gibi saklı hasretin bağrımda
Ben ki göz bebeğimden göğüne
Nice zümrüdüankalar uçuran bir deliyim
Hasat mevsimidir baş versin kar çiçekleri
Elimdeki tek koz çıldırmak hakkı
Tevekkülü babama katlanan anamdan
İsyanı seni sevmenin felaketinden öğrendim
Ve gecenin hüzün ipliklerinden örüldüğünü
Kırkımdan sonra eylüle girince anladım
Cumhuriyetin kadını
Dinin peygamberidir benim anam
Ne olurdu onun kadar sevseydin beni
Saatimi taş plağın gıcırtısına ayarladım
Fikrimin ince gülüsün hadis kabilinde
Recm dediler seni sevmenin adına
Sen benim bütün dinlerdeki
Hükmü ezelden belli tek günahımsın
Cebimde gül atan bir sapan
Koynumda Peyami kadar
Yalnızlık kokan kutsal kitaptır an
Seni sevdim diye komşunun
Buğdayına girdi güttüğüm keçiler
Benden habersiz doğumuma sebep olan
Çocuk bilincimden tabutlar yapıp
Ölmeden ölmenin hazzını
Şiirlere bulaştırdım ben
Aşk ve ölüm, su ve ateş kadar
Çağdaş bir izahtır yaşamak
Gözlerinden cibinnikler kurdum göğüme
Örtüm yeşil olmasın kızılı isterim üstüme
Yeşil teslimiyet kızıl direniştir
Kim verdi renklere bu manayı
Sözüm zulme haykırıştır
Anlamadım gitti
Ey benim kalbimin kızılı
İsyanımın bacısı
Hadi tut elimden
Yeniden yorumla beni
Ben ki aşırısıyım bu çağın
Yumuşak yerlerime ser aşkı
Onun dileği benim diye haykır
Dinlesin garbı şarkı
Kim kirletti suyumun aktığı o kutsal arkı
Hadi fark et farktan farkı
Fethe çık Anadolu'ya
Yeniden dönder o kutsal çarkı
Gönlüne uç beği olayım sevdiğim
Aşk ordumun bütün atlıları
Olsun sana kurban
Sen varsan eğer varım ben
Hadi bel ver dilime
Başlasın EYLÜL adlı
O muazzam şarkı…
BİR EYLÜL SABAHI
MELEK BAYKARA
Bir Eylül sabahı, bugün de pazar
Uyandım, pencere camını açtım.
Kuşlarla birlikte, dertlerim azat
Güneşin Doğuşu Seyrine Daldım
*
Seher vakti sokak, caddeler sensiz
Uykuda insanlar evler de sessiz
Ruhumda esinti, çiçekler eşsiz
Güneşin Doğuşu Seyrine Daldım
*
Bu ayda hazanla, hüzün karışık.
Rüzgârlı, yağmurlu bazen barışık
Yaz sonu başlarken güze alışır
Güneşin Doğuşu Seyrine Daldım
*
Bahçem de güllerim boynunu büker
Denizler ötesi yolunu gözler
Bu Eylül yoksunuz hasretle bekler
Güneşin Doğuşu Seyrine Daldım