Mavi Şehrin Kalemleri

-EYLÜL'ÜM OLMASIN-

MÜŞTEHİR KARAKAYA

her aşkın göğsümdeki yarası ayrıdır

mevsimlerin gelmesi gibi

hatırı sayılır bir bağışlanmadır bu

kimsenin gözü yok bende

sessiz ve sakin bir kovalamaca hayatı

kendime yediremediğimden olsa gerektir

kimbilir kimin yarası böyle derin

ve anlaşılmaz bir bahane ile

bu hayatın ipine sarılası.

akşam olsa bir diyorum

birden akşam oluyor ölüm

sabahı kimden satın aldığımı bilmiyorum

gidesim yok her gün evin yoluna

şimdi gündüz bir ejderha gibi sarıyor ruhumu

eylül gelmesin istiyorum

eylülü silemiyorum gözlerimden

bir bana dokun ah

senin ellerin öyle sıcak

öyle derin ki avuç içlerin

okuyamıyorum.

kadim bir boşlukta sallanan saltanatın

zarif ve yumuşak ellerime aldanır

demek her baharın bir eylülü var

öyle mi?

neden çıkaramıyoruz üstümüzden libası

kimin sarhoşluğudur böyle

bizi içine çeken

hep aşkın kilidini bir başkası mı açar

derenin kenarına hep kilim mi serilir

bu ateşten bir gömlek daha biçmesin terzi.

senelerin sonu yok

kendime bahane arıyorum

şairlerin öc alması gibi şehirlerden kaçası

ne beni ne seni kurtarmayacak

her sabah ve akşam

bir derenin kenarında olmayı düşleyeceksin

biliyorum hiç bitmeyecek bir yoldasın

öyleyse gel sarılalım birbirimize

başka kimse duymasın dersen bile

benim küllenmiş ateşimin

yakmasından korkarsın.

hep eylülün suçu bu sevda serüveni

adıma sevda türküleri söyle

ölümle sarmaşdolaş

kimsenin durup dinlemesine imkan yok

bu yılanlı kapıdan kovuluşumuzun

belki bir günahın içindeyiz

belki bu mavi okyanus

bir balığın çıkmasına izin verir

ölümü kendi elinde olduktan sonra.

bana bir bahane bul senin olurum

eylüllerimi kovarım kapıdan

seçilmiş bir kimse olamadım

daha ellerim

bir mavi düşün içinde gezinir

akşam olur yoksulluğuma sarınırım.

sen olsan

hiç bitmeyecek mi eylüllerim?

(eski bir şiir)

KAYBOLDUM

ÂDEM EFİLOĞLU

Ne vakit ki vazgeçtim, diye bir söz söylesem,

Şu yorulmuş aklımın, nazlarında kayboldum.

Gitmiyorsun aklımdan, ne yapsam ne eylesem,

Yaşadığım her günün, izlerinde kayboldum.

Vazgeçerek geçmişten, aşka boyun bükerken,

Her şey sende müsemma, gönlüne dem ekerken,

Şiirlerin nabzına, yüreğimi dökerken,

Sevdaya meftun olan, sözlerinde kayboldum.

Ferhat'ın dağlarına, Yusuf'un kuyusunda,

Bitmeyen hayallerin, o eşsiz büyüsünde,

Unuturum deyince, aklımın kıyısında,

O bir lahza baktığım, gözlerinde kayboldum.

Ne zordur özleminde, kaybolurken heyecan,

Bilseydin eğer yoksan, şu dünya bana zindan,

Varlığım elbet sende, can bulmalı her dem can,

Çokluğunu ararken, azlarında kayboldum.

İçimde ki yangına, yağmurları beklerken,

Yetmez mi bunca hasret, diye sabrım teklerken,

Gidişin usul usul, hafızamda zonklarken,

Aşk zırhını kuşanan, tezlerinde kayboldum.

Umudu kitap yaptım, her sayfası sen dolu,

Üzmesin yüce Allah, sevdim diyen bir kulu,

Yüreğinden geçiyor, bil ki Âdemin yolu,

Aşkımı meleklere, arzlarında kayboldum.

BİR ARPA BOYU KADAR

TUBA DEVRİM

Kendi kendime yasakladığım sevdalarım var benim...

Kolay sanıyorlar gönülden gönüle gezmeyi

Katran gecelerimde

Sevinçlerimden eser kalmadı artık

Sigara dumanı gibi bulutlanıyor yıldız gözlerim...

Neden mi?

Yüreğime takılan kılçıklı korkularım var benim...

Yalanları duyunca yok artık dediğim

Susarak kalabalıkta aradığım yalnızlığımı

Karşımda bulunca boş ver...

Ayağıma takılan taşlara çelme takıyorum umursamadan

Neden mi?

Yürek denizinde boğolduğum hüzünlerim var benim...

Filizlememiş ormanlarımda gezinirken

Umutsuz denizlere pupa yelken çıktığım

Bazende hicazkar şarkılarda

Günümü gün ederken kahroluyorum

Neden mi?

Bir arpa boyu bile yolunda Gitmeyen işlerim var benim...

FESLEĞEN

İLKNUR ÖZYÜREK

Taze reçel kokusunun fesleğene nazına tanık oldum dün gece

Nazını niyazını yalnız dünyanın kaldırabilecegi sevdalara tanıklığım aha da şuracıkta duruverir gözbebeğimde büyüyen karanlık adedince

Suyun kaldırma kuvvetine aşkın balyoz indirişiyle dirildi bilmem kaç hece geçtiğimiz birkaç ömürde

Ömre kıyısı olan her iniltili sızı taa buradan duyuldu acı çığlığın seyrine çıplak..

Dünyaya ilintili kaç kaya parçası kıyıya çarpıp dizlerimizi kanattı sayılamadı

Verileri doğru olmayan ana haberlere konu oldu içimizdeki yangın

Küllerinden gazete manşetleri yapıladuruldu az evvel

Omzumuza bitkin bir bitki örtüsü misali dokundu sarmaşık, zehrine ortak edercesine nefesimizi

Nefes deryasının bulanık suyundan içti yaşamı aldatan geminin kaptanı

Büyümenin tadına vardı suyu arıtan, dirilten gönlünü, on kişilik odada yalnız kendini arayan

Ne dense anlatılmaya yetmeyecek alfabelerin harflerini aradı şairler gecelerce ışıkları yakan kelebek kanatlarınca

Kanadı aşk kanına bulandıkca can havline düştü şah kuşu

Dünya gelip geçilen han, sönüp seçilemeyen bir ışık, düşüp kalkılamayan uçurum sahası, kanadına dokunulamayan bir saman sarısı..

Galaksilerce boşluklu duman karası

Bir kara değilin beyaz ışığı, küp sarısı, gün yeşili..

Her şeyden biraz ,her hiçbir şeyin metre karesi

Kare kutuların içinden çıkan sürpriz piramitimsi yapıtı

Üç tarafı susuz denizlerin tuzlu lapinası

Dünya arz talep dengesinin nasıl olmuşsa şaşmış grafiğinin elde var verisi

Varisi insanın, mirası dengenin

Ya da ağırlığı hani uçan mavi balonun

Uçurtmanın aksayan sol ayağı

Çöp kokan sokağın hanımeli durağı

Dünya biraz..

Misallerin uzak mesafe sonatı

MED CEZİR

FATMA SÜMER

Bir yanım yoksul yetim

Bir Afrika ülkesi

Ya da yarımadada

Uçsuz bir sahra çölü

Bir yanımsa peri masalı

yemyeşil bir vâdide

Ölümsüzlük ırmağı

Sanki mutluluk gölü...

Okyanuslara ilham,

Ruhumda med cezirler

Gönlüme bir taht kurdum

Mâbedsiz saltanatsız

Kraldan daha kral

Bu sarayda vezirler...

Sözlerim yersiz yavan

Kıymetsiz bir feveran...

Ne sararmış bir mektup

Küflü sandukalarda

Ne de kırık çerçeve

Yıkık kireç duvarda

Böyle devam ediyor

Zıtlıklar iç dünyamda

Siyaha beyaz derim

Ya da beyaza siyah

Çıldırtıyor bu çelişki

Bırakmıyor peşimi

Gündüz yanı başımda

Gece ise rüyamda...

Bazen dağlar aşarım

Bir ankâya tutunup

Ruhum zamandan uzak

Ve sonra uzak da uzak

Birden çakılır yere

Mekansız ayaklarım

İşte gerçeğim benim

Değişmeyen kaderim...

SON

İLKNUR SOLMAZ ÇOBAN

Benim asi, uslanmaz, serseri yüreğim,

Hadi eskisi gibi,

Koşsana! Hayatın kavgasına,

Kalksana yerinden.

Versene!

Adına sevda dediğin, emekçi mücadeleni,

Farkındasın sen de değil mi?

Yetmez artık gücün, ne nefes almaya

Ne de çarpmaya,

Kaldı ki; dolu dolu sevdalar yaşamaya...

Hani nerede şimdi kömür karası gözlerin?

Keşke, bakışların yine salsa,

Aşığını deryalara derin,

Biliyorsun!

Çekilmiş perdeler,

Sönmüş ışığın, ferin,

Açılmaz ki bir daha, ömrü tükettin.

Kim bilir kaç tuvale can verdi ellerin?

Emektar fırçaların, renk cümbüşü paletin...

Sen de seziyorsun!

Son karesi olduğunu bu filmin,

Tutamazsın ki geçti...

Sımsıcak elini yarin.

ZÜMRÜD- Ü ANKA

ŞÛLE URAL

Üstüme gelsin vursun bora fırtına

Boşalsın gökten yağmur şu nefsimi boğarım

Yer yarılsın gök düşsün yükle gitsin sırtına

Zümrüd-ü Anka soyum küllerimden doğarım

Masallarda kahraman rüyalarda bir peri

Kimine şiir oldum kimine savaş eri

Gökler yurdumdur benim hiç tanımam ki yeri

Zümrüd- ü Anka soyum küllerimden doğarım

Tarihin ilk gününden son anına yaşarım

Ufuklara sığmayan zamanları aşarım

Yandı bitti oldu kül diyenlere şaşarım

Zümrüd- ü Anka soyum küllerimden doğarım

ÇÖL EYLEMİŞLER

ÂŞIK RASİM GENÇ

Doğup büyüdüğüm yer viran olmuş

Babamın yurdunu çöl eylemişler

Koyunlar kuzular bahçeye dolmuş

Bağımı bahçemi yol eylemişler

Dedim çok özledim şu bizim köyü

Kemlik düşünenin değişmez huyu

Alıp götürmüşler İçtiğim suyu

Yadın bağlarında göl eylemişler

Davarları bizim yere salmışlar

Bıraktığım güzelliği çalmışlar

Yeni açan güllerimi yolmuşlar

Bizim mekanları zül eylemişler

Diktiğim fidanı kırıp dökmüşler

Yağma edip üzerine çökmüşler

Kocaman ağacı kökten Sökmüşler

Tarlanın yüzünü dal eylemişler

Dostlarım yanıma yanaşmıyorlar

Selam verip birşey danışmıyorlar

Diyeceği varda konuşmuyorlar

Sanki dillerini lal eylemişler

Güzel koku saçan gülü bilmezler

Çiçeklerden olan balı bilmezler

Meyveli ağacı dalı bilmezler

Yakmışlar her yeri kül eylemişler

Çok konuştum dinlemezler sözümü

Parçalara ayırdılar özümü

Emek verip büyüttüğüm üzümü

Âşık Rasim derki al eylemişler

Yorumlar 1
Güven 18 Eylül 2024 17:26

İlknur Özyürek hanım Fesleğen eseriniz çok güzel yüreğinize sağlık ????????????

Bakmadan Geçme