Mavi Şehrin Kalemleri
SERENCAM....
OZAN AHMET POYRAZOĞLU
Bozkırlardan kopuz ile,
Bir ün salmış Korkut Ata.
Çok mahniler gelmiş dile,
Kurbani'den Perizat'a..
Zöhre bir velvele salmış,
Han Tahir'in otağına.
Ferhad külüngünü almış,
Yaslanmış sevda dağına.
Erzurum, da karlı dağlar,
Hala Kerem diye ağlar.
Selbi göçmüş Emrah Sefil,
Viran kalmış Köşklü Bağlar.
Karcaoğlan çok dolanmış,
Göz yaşın dökmüş pınara.
Murada erince Garip,
Sazını asmış duvara.
Almış Sümmani'yle Şenlik,
Etmemişler asla benlik.
Veysel çalmış telli sazı,
Yapmamış hiç senlik benlik.
Gelmiş geçmiş bir Reyhani,
Sesi turna ferydından.
Bahs eden olur mu yani,
Poyrazoğlu 'nun adından.
9 Nisan 2025
DÜŞÜN HELE
CENGİZ ÇELİK
Sonu belirsiz bir yola
Yürüyorum düşün hele
Sendelenip sağa sola
Yürüyorum düşün hele
Elime aldım hırbamı
Omzuma astım torbamı
Bohça etmeye urbamı
Dürüyorum düşün hele
Asi yollara saparak
Kayalardan yol yaparak
Bir kazma kürek kaparak
Kürüyorum düşün hele
Sormayın nedir nedeni
Bilmeyin bana edeni
Boş kafayla boş bedeni
Sürüyorum düşün hele
Koşmak için gemlenmişim
Efkarımla demlenmişim
Göz yaşımla nemlenmişim
Çürüyorum düşün hele
Çöller beni kavurmadan
Gel tut beni bağırmadan
Yeller beni savurmadan
Seriyorum düşün hele
Tahammülüm son safada
Mahkemem dertle cefada
Geri bakıp her defada
Soruyorum düşün hele
Yelkene demişim fora
Vedasını etti kara
Muhbir oldu derin yara
Sarıyorum düşün hele
Etrafımı sardı duman
Uğraşım bir hayli zaman
Kuru toprak çürük saman
Karıyorum düşün hele
Galiba kapıldım düşe
Haram oldu sevinç neşe
Dolaşarak köşe köşe
Arıyorum düşün hele
Cengiz'in tutmaz dileği
Atlatamadı feleği
Beklerken ölüm meleği
Varıyırum düşün hele
08 Nisan 2025
UTANDIM
HATİCE ERDOĞAN
Hayalime tutunup al diyecekken sana
Düşlerime mahkumsun kaç diyecekken sana
Korktum da diyemedim kal diyecekken sana
Kağıda hep döktüğüm sırlarımdan utandım
Kalbimi ellerinde oyuncak ettiğinde
Nasılsa gitmez deyip alay ile gülünce
Avazım baskılarken ağıtları kendince
Kahkahaya sığınan yaslarımdan utandım
Kelepçe vurdum kalbe dilime geldiğince
İnkar ettim her özlem seni yine sevince
Sensizliğin girdabındaki kabre girince
Bir ömür beklediğim yıllarımdan utandım
Bir hevaymışım sana aşk diye tutunmuşum
Nasılsa döner diye bir masal tutturmuşum
Kendime yok yere çok zehir kusturmuşum
Uğruna boş döktüğüm yaşlarımdan utandım
Yüzüm yüzüne ayan muhabbet beslemiştim
Hayat yolu yanımda seni candan bilmiştim
Gayrısıyla işim ne tek kalemde silmiştim
Sana şiirler yazan ellerimden utandım
UTANIYORUM
NAGİHAN IRMAK GÜZEL
Utanıyorum Yarab! çok utanıyorum.
Çocuğuma o yemeği yemiyor diye sevdiği yemeği yapmaya,
o kıyafeti beğenmiyor diye yeni kıyafet almaya,
Okusun diye verdiğim çabaya utanıyorum Yarab!Çok utanıyorum.
İnsanlar dara düşmüş kimse yardım etmiyor. Herkes bır koşuşturma para biriktirme peşinde, nereye götürecekler ne yapacaklar bu neyin hırsı Anlamıyorum Yarab! hiç Anlamiyorum.
Özel diye birşey kalmamış herşey ortada.Çekememezlik en üst sahada neyi paylaşamiyorlar üç günlük dünyada Alışamıyorum Yarabb! hiç alışamıyorum.
Birine yanlışı söylenemez olmuş.Herkes dokunulmaz, anlayışsız olmuş.Gençler genç değil aileye düşman olmuş.Çözemiyorum Yarab! Ben çözemiyorum...
YAĞMUR
SABAHAT EREN
Kara bulutlar henüz göğü yeni kaplıyordu. Yavaş yavaş kendini göstermeye çalışan bulutların bir araya gelişi mutluluğu temsil edercesine yeryüzüne el sallıyordu.
Gök, şimşeklere kendini bırakmış, camdan bakan gözler artık yağmuru bekler olmuştu. Eller semaya kalkmış, camdan birileri yağmur ile dua ediyordu. Yağmur, yeryüzünü ıslatırken en çok ağaçlar, çiçekler ve bitkiler yağmurla birlikte dans ediyordu.
Ağaçlar tüm yapraklarını göğün en yükseğine doğru açarken, yağan yağmurun her vuruşunda biraz daha canlanıp coşar olmuştu.
Sokaktaki insanlar yağmurun başlamasıyla hızlı adımlarla ilerliyor, yağan yağmuru iliklerine kadar çekiyordu. Herkeste bir coşku bir sevinç…
Gök kendini yeryüzüne sunmak için yağmurla birleşmişti. Gün boyu yağan yağmurun coşkusu hüzünleri hem silmiş hem de sel suları ile yıkayıp götürmüştü. Yerine ışıl ışıl parlayan sokakların taşları kalmıştı.
İşte günlerce edilen duanın bir 'Ol' deyişiyle kendini bırakıvermişti yağmur…
İşte bu yüzden Allah'ın rahmeti hiç eksik olmasın diye göğe yükselen elleri görmüştü toprak, hava, su, bulut ve buna şahit olan gökyüzü…
SORMA
GÜLHAN GÜRBÜZ
Nasılsın, diye sorma bana.
Nasıl olduğum, umurunda mı senin?
Ben ölüyorum desem,
Sanki, koşup gelecek misin?
Gönül, say ki bir kırık testi,
Söylesene, ne yapsan olur mu eskisi gibi?
Kurduğum hayallerin altında kalmış gibiyim.
Sensiz yaşamak, ağır bir yük oldu omuzlarıma.
Taşımıyor dizlerim, tükendi nefesim.
Dipsiz bir kuyunun başına terkedilmiş yüreğim,
Ha düştüm ha düşeceğim,
Desem, sanki üzülecek misin?
Eceline susamış bir mahkum gibi,
Meğer aşk diye yüreğini seçmiş yüreğim.
Başkasına kör olmuş gibi,
Sürgün gibi, vurgun gibi,
Deli divane, körkütük, ölesiye
Gözlerini seçmiş gözlerim.
Gitme, hep yanımda kal,
Desem, kalabilecek misin?
Sen artık sorma bana nasılsın, diye.
Nasılım, ne haldeyim, bilme.
Sen orda, ben burda.
Boşver, aldırma.
İyiyiz böyle...
DİYORDUN YA
İLYAS AK HAKANİ
Hiç dert yanma boşuna ikimizde he dedik,
Ben sana cennet gözlum sen Karam diyordun ya,
Aşk için se eyvallah yansın bu sine dedik,
Ben sana yürek sızım sen yaram diyordun ya.
Zamanı ayırmadık ne gece ne gündüzü,
Ulu orta sevdik biz herkes kıskandı bizi,
Hep hissettik yürekte alev'i kızıl közü,
Ben sana kor ateşim sen çıram diyordun ya.
Hani geceden kalma bir kış sabahı erken,
Ben nöbeti devretmiş henüz eve dönerken,
Bana kısık bir sesle iyi değilim derken,
Ben nerende sancı var sen buram diyordun ya.
SIR DEĞİLMİDİR
OZAN SADIK GÜL
Aşık olan gördüğünü söylemez
Aşıklık Mevladan sır değilmidir
Kervan katar katar menzile yürür
Kervanın başında pir değilmidir
Aşık olan boşu dolu getiir
Sözde değil özde aklın yitirir
İrem olur gonca güller bitirir
Göremeyen bunu kör değilmidir
Söylenirmi aşkın badesi meyi
Çıkılmaz ortaya aşıkım deyi
Senden evel bilen vardır her şeyi
Senden daha sesi gür değilmidir
Ozan sadık dalma yine derine
Koyma kimseleri kendi yerine
Hedef olun cahillerin kirine
Şeytanın saldığı şer değilmidir
19.07.2013