MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Her insan özünde iyidir
Yaşar Adıyaman
İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar. Yaşadıklarından ve çevresinden de mutlaka etkilenir. İşte bu etki pozitif olduğunda insana ve topluma yarar sağlar, negatif olduğunda da kesinlikle zarar verir.
Öncelikle her birey, karşısındakini öteki olmaktan çıkartıp, kendinden kabul etmeli, herkesi olduğu gibi benimseyip, değişmeye zorlamadan, ikiyüzlülüğe mecbur kılmadan, kabullenmelidir. İnsanlar, birey ya da kurum olarak birbirlerini rakip değil, dost olarak görmelidir. Beraber olmanın herkesi güçlü kılacağını kavramalıdır. Güç birliği ile birçok şeyin başarılması mümkündür.
Bu vesile ile Vanlı olan veya yıllardır Van da ikamet edip artık bende Vanlıyım diyen şair, yazar, akademisyen, edebiyata gönül vermiş değerli şahsiyetler, müzik, resim ve sanatın her dalı ile uğraşan dostlarla bir araya geldik, Van Şairler ve Yazarlar Birliği'ni kurduk. Basta ülkemiz olmak üzere Van'ımızı temel alarak; insanı odak noktasına yerleştirerek kadim değerlerimize ve kadim kültürümüze sahip çıkmak ve geleceği emanet edeceğimiz çocuklarımıza kalıcı eserler bırakmak istiyoruz.
Toplumun temel taşı ailedir; aile, anne, baba ve çocuklardan oluşan en küçük insan topluluğudur. En ilkel toplumlardan en gelişmişine kadar bütün toplumlarda aileye rastlamak mümkündür. Buna göre aile, toplumun çekirdeği ve en temel birimidir. İnsan, toplu olarak yaşamak zorunda olan bir varlıktır. Bir kimsenin yaşamını yalnız başına devam ettirilebilmesi ve mutlu olabilmesi çok zordur. Bu yüzden insan için ailenin ve toplumun önemi büyüktür.
Toplumda ailelerden ve bireylerden oluşur.Yani, bir araya gelen insanların kendi menfaatleri dışında toplumsal değerler ve toplumun temel yapısını oluşturan "insanın özüne dönüşünü'' irdelemelidir. Bu toplumsal bir gerekliliktir. Zaman geçtikçe fırsatlar sunuldukça kişi toplumda farklı kimliklerde görünür. Bazen zaman ve mekân kişiyi farklı kılar, mesela sokakta bir vatandaş evde ebeveyn çalıştığı yerin durumuna ve konumuna göre işçi, memur, müdür, rektör, belediye başkanı, vali, kaymakam, polis, esnaf yönetici veya çöpçü olabilirsiniz. Ama evinizde bir birey olarak rol gereği anne baba, eş, çocuk ve dede olabilirsiniz. Devletin kuralları içinde sosyolojik olarak vatandaşsınız.
Allah katında ve inanç ekseninde ise Kul'sunuz. Yaratılış gereği en değerli varlık, çamurdan yaratılan insandır. O zaman insan özünde iyilik vardır. Bunun için doğuştan sizinle olan öz benliğinizde saklı iyilik eksenli dünyada insana değer vermeliyiz, insani değerleri her platformda birlik beraberlik içinde dile getirmeliyiz. Kısacası insan olma erdemli bir davranıştır. İyilik sizin benliğinizin özünü oluşturur diyebiliriz.
O zaman iyilik etmek özümüzün bir gerekliliğidir. Kötülük yapanlar ise özünü kaybetmiş bir değişime uğradığı muhakkaktır. Ekilen biçilen bir deryanın sonsuzluğunda bazı musibetler müstahaktır. Ama söylediğiniz her şey doğru olması, insanlık için bir haktır.Yarınlar için bir eser bırakmak istiyorsak hak ekseninde öz benliğimizde bilinen gerçekleri her ne olursa olsun doğru bir şekilde insan olma erdemliliğini göstermek ve vicdan muhasebesini iyi yapmak, gerekiyor.
Biraz vicdanımızı yoklamamız gerekiyor yoksa yoklama yapacak değerlerimiz kalmaz, bu değerler öncelikle insan yetiştirmek ve insanlığı gönüllere ve dünyanın en ücra köşesine kadar yaymak gerekir bunu iyi duygularla beslemek kalıcı bir değere dönüştürmek elzem bir durum olsa gerek.İyilik eksenli düşünmek insani bir vazifedir.
Bu dünyadaki her şey 'hayır ve şerle, 'iyilik ve kötülükle ilgilidir… Her işin, her olayın, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur… Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım...
Çağımızın en büyük sorunlarından biri belki de en önemli sorun madde bağımlılığı ve uyuşturucudur. Madde bağımlılığını insani bir değerle ele almak zorundayız.Özellikle teknoloji ve uyuşturucu konularında toplum olarak birlikte çözüm odaklı bir sonuca varmalıyız. Çocuklarımızı madde bağımlılığından uzak tutmak için toplumun temel yapısını oluşturan ailede sevgi bağını güçlü tutmalıyız, önleyici faaliyetler çerçevesinde çocuklarımızı kültürel faaliyetler çerçevesinde sanat, edebiyat ve spor' a yönlendirmeliyiz, önlerine ülkemiz için geleceğimiz için hedefler koymalıyız. Madde bağımlılığı ve uyuşturucuya bulaşmış kişileri ise tedavi noktasında devlet ve birey olarak sahip çıkmalıyız onları bu bataklıktan kurtarmak için çareler üretmeliyiz bunun ilk adımı, uyuşturucu kullanan kişileri dinlemeliyiz ve anlamalıyız, neden bu bataklığa düştüklerini sorunlarına beraber el uzatmalıyız, bu bataklıktan bu kişileri kurtarmalıyız. Ben ne yapabilirim demeyiniz.
Kullanılabilirliği yüksek semtlere uğrayın nasihat edin. Oturun, konuşun, bir kişi elli kişiyi bağımlı hale getiriyorsa, bizde bir kişi olarak bir kişiyi kurtaralım, o bir kişi elli kişiyi daha zehirlemesin ve böylece elli bir kişiyi kurtarmış oluruz... Uyuşturucu üzerine bilsem ki, hayatım söz konusu, yine bu yolda mücadele etmeye devam edeceğim,
Zehir tacirleri, torbacılar, satıcılar, değişik kimliklere bürünerek, sözde mücadele ediyor havası yaratanlar, ülkemiz üzerinde oynanan oyunların en büyüğü uyuşturucu üzerinden gençlerimizi ve çocuklarımızı zehirliyorlar.Bir nesli hastalıklı yetiştirerek başımıza bela etmeye çalışan derin güçlere izin vermeyeceğiz. Bu yapılara ve işbirlikçilerine karşı azimle mücadelemizi sürdüreceğiz.
Birliğimiz, dirliğimiz ve geleceğimiz için insan ve insani değerleri ele almak zorundayız. İnsani değerler konusu da tek bir kişi tarafından tesis edilemez. Herkesin birlikte çalışması gerekir. Değerli şeyler ancak birkaç insanın bir araya gelmesiyle elde edilebilir. Toplumsal dayanışma, birlik, beraberlik ve fedakârlık ruhu ile bezenmiş, hoşgörülü, affedici, sevgi ve saygı kurallarını ihlal etmeyen, verdiği sözde duran, kısaca insani değerleri yaşamında uygulayan kişiler toplumlar STK'lar Devlet'i baki kılar.
Bir dizi sorunları dile getirmek ve çözüm bulmak için, birbirimize hoşgörü ile yaklaşalım, unutmayalım ki her insanın özünde iyilik ve sevgi saklı bir hazinedir, üzeri tozlanan bu hazineyi insan için devlet için millet için ama her şeyden önce kendi geleceğimiz için iyi yönde kullanalım. Birlik ve beraberlik içinde elimizdeki değerlere sahip çıkalım. Yoksa yarın çok geç olabilir....
Acilen anlamalıyız
Yılmaz Şit
Acilen anlamalıyız, demiştik. Ve daha tam anlatamadan silindi gitti yazımız, klavyemizden. İş başa düştü tekrar. Oturdum bilgisayarın başına yine aynı başlıkla devam etmek istiyorum.
Acilen anlamamız lazımdır; vakit geçmeden anlayalım diyorum. Ama şimdi siz de merak ediyorsunuz, nedir bu anlamamız gereken şey veya şeyler… Susuz olan suya muhtaç olduğunu, aç olan ekmeğe muhtaç olduğunu anlamalıdır. Artık sadede gelelim diyorum kendi kendime. Şimdi bir U dönüşü yapsak iyi olur herhalde. Çünkü meselemiz açlık veya susuzluk değil; meselemiz önce kendimizi, bölgemizi ve ülkemizi anlama meselesidir. Biz, dünyanın neresindeyiz? Kıyısında mı yoksa kenarında mıyız? Ya da göbeğinde miyiz? Ben kıyısında olduğumuza inananlardanım. Sizi bilemem. Ve kıyının bir adım ötesi dipsiz uçurumdur. Biz de kıyıda olduğumuza göre bir adım ötemizin uçurum olduğuna aynelyakin inanmamız ve anlamamız lazımdır hem de hemen.
Acil anlamaya muhtaç olduğumuz konulardan biri de dünya düvelleri arasında kim bizi tutmaya çalışıyor, kim bize tutunmaya çalışıyor ve kimler bizi o uçurumlara atmaya çalışıyor. Bunları acilen anlamalıyız.
Lakin en acil anlamamız gereken mesele sevgidir. Acaba biz sağ elimizi sol elimizden daha mı çok seviyoruz yoksa sol kolumuzu sağ kolumuzdan da mı az seviyoruz. Hakkelyakin ve aynelyakin biliriz ki ikisini de aynı severiz çünkü ikisinin de ayrı ayrı görevleri var, biri olmadan diğeri eksik kalır sevgili dostlar. Bizler topyekün bir bekanın varisleri olduğumuzu anlamalıyız. Yani şöyle diyeyim, bir bedende kan olmazsa damarlar kurur; aynı şekilde damarlar da olmazsa kan kurur.
Bizler de bu ülkenin milletleri olarak kendimizi ülkenin bünyesinde birer organ görmeliyiz. Kimimiz akciğer, kimimiz karaciğer, kimimiz kalp, kimimiz dalak vesaire vesaire... Hep beraber olduk mu tamam sayılırız; aksi takdirde dünyanın engellileri olarak yaşamaya mahkum olacağımızı acilen anlamalıyız.
Şimdi nereden aklıma geldi bilmiyorum ama birden geliverdi işte. Hani siz de bilirsiniz ya bizler çocukken bazen anne ve babalarımız bize sorarlardı "Söyle bakalım, sen bizi ne kadar seviyorsun" biz de iki kolumuzu iki yanımıza uzatırdık; "İşte seni bu kadar seviyorum" derdik. Kendimizi kurtarırdık o an. Bizi sınava tâbi tutan anne, babalarımızı da tatmin ederdik. İnanın bazen çocuk olasım geliyor.
Şimdi beni de bu eksik halimle çocukluğum tuttu. Sizleri ne kadar sevdiğimi kollarımı açarak göstermek istiyorum. Fakat belki size çocukça bir bahane gibi gelir diye yapmıyorum. Kalbimin kapılarını yerinden söktüm herkes girebilsin diye. Hatta giriş biletlerinizi bizzat kendim aldım. Sosyal medya üzerinden almadım. Davetime icabet ederseniz memnun olurum. Ve belki ben de sizleri ne kadar sevdiğimi anlatabilmiş olurum.
Buyursun Egeli, Trakyalı, Marmaralı, Karadenizli, Doğulu, Güney Doğulu ve Kuzeyli. Söyleşelim, anlaşalım, tanışalım, tanış olalım... Aciliyetimizi anlayalım ve bize bakınca salyası akan sırtlanın bizi av mı yoksa ormancı mı gördüğünü? Allah'ın bize bahşettiği bu hayatı elimizden almaya çalışan Avrupalı ve Amerikalı çağ çürükleri ve geri dönüşümü kabul edilmeyen çöp fikirlerini bize dayatıp bizi manen çökertmeye çalıştıklarını anlamak için ve ne kadar ortak bir şeylerimizin olduğunu hakkalyakin görmeli ve anlamalıyız. Binlerce ortak noktamız var. Bu ortak paydalarımıza ortak bir çabayla sahiplenmek. Çabalarımıza sahici davranmak gibi bir mecburiyetimiz olduğunu acilen anlamalıyız.
Tamara'ya Selâm
Mustafa Işık
Efsane bu ya;vaktizamanında Van Gölü'nün dört adasından en büyüğü olan ve gölün güneydoğusunda bulunan adada bir Ermeni baş keşişi yaşardı. Ermeni baş keşişin, güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur. Genç çoban Tamar'la buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamar ise her gece, karanlıkta yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler.
Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine sebep olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamara!" diye haykırır. Genç çobanın son nefesindeki, 'ah Tamara!, ah Tamara!' feryatları, kayalıklardan yankılanarak, Tamara'ya kadar ulaşır. Bunu duyan Tamara da hiç gözünü kırpmadan kendisini azgın dalgalara bırakır ve kaybolur. Akdamar Adası'nın, işte bu acıklı olaydan sonra, 'Ah Tamara' nidasından kaldığına inanılır.
Bu efsane o günlerden günümüze hep anlatılmaktadır. Önce adanın adı AHTAMARA iken zamanla dil evrelerinden dolayı günümüze AKDAMAR olarak gelmiş olduğu halk arasında yaygındır. Değerli okurlar, her dinleyişimizde yüreğimizdeki koru yeninden alevlendirmeye yeten bu güzel hikâyeyi bir şiirle taçlandıralım:
Tamara'ya Selâm
Dalgalar geceyle savaştayken
Tanıyamazdım sesini Tamara,
Sana gelmek soğuktan kutsaldı
Öfkenin kazandığı yerde yenilgi
Ölüm göğsümde muska olurdu
Geceye benzer şaşkınlığa inat
Bir fener olup bana yansaydın
Denizi sırtlar sana gelirdim
Martılar kayıptı, yıldızlar sönük
Ayın şavkına takılır giderdin.
Yazgım kırık testiydi sularında
Milyon mısra içinde dize gibi
Yasımı tuta tuta boğulurdum
Baba kıyıda firar bir çift gözdü
Dile dolanan savruk selâmdı
Aşka hüküm biçen kaya dibinde
Maviliğe serili genç ölümdüm
Denizin gördüğünü görmezdin
Sesimi maviye boya, ey şivekâr!
Sağır umudu topladım durdum
Elini tutar gibi vardım dalgaya
Su diye deniz tuzunu içtim
Kırgın değilim sana bakar gibi
Denize baktığıma Tamara!
Kutsaldan bir tapınaktı gönlüm
Zünnarı kuşanmaya geç kaldım
Varlığımı eksik ayet gibi bıraktım
Dağ göğsünde bekler çobanlara
Gamzenden iki güvercin uçurup
Yıldız akıttım Erek'ten saçlarıma
Beni sorarlarsa "nerededir" diye
Balık olmaya gitti de, Ninova'ya
Gönlümü beş paraya satan dilenci
Dikilme el kapısına aşk paylamaya
Aşk kocaman yenilgiydi ve ben
En incesinden yenildim Tamara
Başımı bırak taştan yastıklara.
ŞehriVan
Muhammed AYDİNÇ
Kraliçe Semiramis
Bu otlaklara krallık verdi
Her gelen kral ant içti
Her kim "ben yaptım derse
Tanrı Haldi'nin güneşi
Üzerine doğmasın"
Ne onun ne soysuz soyunun!
Yıkıldı krallık, yıkıldı yıkıldı!
Şehri Van yeminini üzerine aldı
Tilki tepe Ernis şahitlik yaptı
Artos dağlandı, nemrut patladı
Erek yıkıntılara gebe kaldı
Ah Tamara doğdu, yerini aldı
Şehrin ilk dinsel aşkı yarım kaldı
Millet-i Sadık'a
İlk bombasını patlattı
112 çocuklu soğuk
Yardıma kapandı
Kırılsın ellerin ayağın savaş!
Kadim toprak gün yüzüne
Hasret kaldı
Mutluluk güneş kadar yakındı
Yandı esmer insanın
Yedi kilisede çanların çaldı
Ulu camide ezanların okundu
Çarmığın bir parçası sende kaldı
Kuranlar duvara asıldı.
Sevgiye restoreye muhtaç
Bir adın kaldı
Şehitler diyarı Şehri Van...
Mevsim Kıştı
Yavuz Yavrutürk
Mevsim kıştı;
Ver bir gün Arap atlarına binmişti
Üşürdük
Buzdağına çarpardı ellerimiz
Nisanda bahar gelecekti
Ve biz
Yollarına düşecektik güneşin
İş, aş, uğraş ile geçti ilk ayı baharın
Sonra nisan da bitti hanım!
Ah siz!
Nerelerdeydiniz?
Ucundan kendini kemirmeye başladı mayıs da
Ve biz
Eksilmekteyiz
/Zaman olunca bahis, ne kadar da cömertsiniz/
Dünyanın derdine düştük velhasıl
Bu yük/büyük sanarak
Çocuklara şeker almayı unuttuk
/Kendimizi uyuttuk/
Parklarda oynamayı
Salıncaklarda sallanmayı
Avuçlarımızı açıp yağmur toplamayı da
Unuttuk…
Hesap soracak olsa çocuklar -hakları var-
Susarız hanım, susarız
Utanarak
Marifet: mahir olmayı bilmekmiş/sevmekte
İnsan sevildiği kadar severmiş
Laf!
Hangi kadar, hangi miktar tartar
Koşulsuz sevmelerin darası ağırlığını
-Darası da az değil adı yürekse hele-
Hangi maşuk sevmiş
Aşığının kendini sevdiği gibi
-Bekledim gelmediniz.
Yoktu ki vaktiniz.
Gün battı bulanarak kızıla
Suda kalırken iz
Ve kabarırken deniz.
Gelmediniz
Ve ben
Ve sen
Ve biz
Yani hepimiz
Elsiz ayaksız odalarda
Ve dilsiz
Yalnızlığa sarılmış "ya medet" misafirleriz.
Dedim ya hanım! mayıs işte
Birkaç gün sonrası hıdrellez
Yani?
Çiy damlasında keramet üç vakte kadarmış
O damla yanaklarında asılı duracak
Ve ben öpmeden buhar olacak
Vakit ah! bilirim
Kelebeğin ömrü kadar kısa
Bundandır tasam
Ya bir de firavunun duası tutarsa
Adalara güneş te doğmayacak
Gideceksiniz…
Ölüm kapıda duruyor
-Çıngırağı kuyruğunda-
Gidecek misiniz hâlâ?